Rusya – Ukrayna savaşı üzerine notlar

Metin Alan

 

1-Rusya Federasyonu’nun, Donbass cumhuriyetlerini tanımanın çok ötesine geçerek Ukrayna topraklarında askeri operasyon düzenleme kararının yarattığı sonuçlar endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Şüphesiz müdahaleye vesile olan asıl neden, ABD ve Batılı emperyalist devletlerin son 20 yıldır aşamalı olarak Rusya’yı askeri olarak kuşatması, SSCB’nin dağılmasından sonra NATO’nun doğuya genişlemeyeceğine dair verilen sözlerin hiçbirinin yerine getirilmemesi ve birçok Doğu Avrupa ülkesinin hem NATO hem de AB üyesi yapılması. Bu temelde, Ukrayna’nın da NATO ve AB üyesi yapılması için hazırlıklar yapıldı, stratejiler geliştirildi. Mevcut Ukrayna yönetiminin son yıllarda NATO ve AB üyeliğini sıkça gündeme getirmesi, Rusya’nın güvenlik endişelerini daha da artırdı.ABD ve AB emperyalizmi tarafından seneler öncesinden uygulamaya konulan tezgâhın bir sonucu olarak, Putin yönetimi, müdahale etmezse Ukrayna ordusu Donbass’ta etnik saldırılara devam edecek; müdahale ederse bağımsız bir ülkeyi işgal etmek istemekle suçlanacağı uluslararası bir kuşatmaya alındı. ABD, Donbass’taki Rus nüfusa karşı yürüttüğü savaşta Ukrayna ordusuna silah sağlayarak bir savaş çıkartmak için tetikleyici bir zemin yaratmayı hedefliyordu. Batı’nın nükleer tehditlerine boyun eğemeyen ve topraklarının kuşatılmasını bertaraf etmek zorunda bırakılan Rusya, önce Ukrayna tarafından bombalanan iki halk cumhuriyeti Lugansk ve Donetzk’i tanıyarak ve ardından Ukrayna rejimine doğrudan müdahale ederek onu askerden ve Neonazilerden arındırmak, Donbass’ta sivillere yönelik katliamları durdurmak bahanesiyle işgale başladı. Ortadoğu ve Doğu Avrupa’daki, kendisinin de rakip tarafta parçası olduğu, oyun kurucuların kurduğu tezgâhın farkında olsa bile oyuna dahil olmak mecburiyetinde bırakıldı.

2-Ukrayna egemen sınıflarının yönetimi elinde tutan çoğunluğunun ısrarla istediği şey, NATO ve AB’ye üye olmak. Özellikle 2004’teki Turuncu devrim öncesinde ve sonrasında NATO ve AB yanlıları önemli güç elde ettiler. Ancak her şeyin 2014 yılında, o zamanki Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in Ukrayna’nın AB ile ‘katılım öncesi anlaşma’ imzalama şantajına boyun eğmemeye karar vermesiyle başladığı söylenebilir. Bu karar, açıkça Nazi-Faşist özelliklere sahip şiddete dayalı, dolaylı ve doğrudan bir darbeyi tetikledi. ABD ve AB emperyalizmi tarafından siyasi ve askeri desteğin yanı sıra medya tarafından da desteklenen sözde “Euromaidan” hareketi Rusya güdümündeki Ukrayna hükümetini devirdi, Ukrayna Komünist Partisi’ni (30’dan fazla milletvekili olan ve oyların %13’üne sahip bir siyasi güç) yasakladı, parti binalarını ateşe verdi. Odesa’daki sendikacıları ve madenciler başta olmak üzere işçileri öldürerek, Rus nüfusuna karşı ırkçı yasalar uyguladı ve Donbas bölgelerine karşı askeri bir saldırı başlattı. Ukrayna o zamandan beri ‘NATO’nun etki alanına dahil olma’ niyet ve taahhütleriyle yeniden ABD ve AB (Atlantik) emperyalizminin kontrolüne girdi. Bu gerçekleri gözardı etmek, mevcut durumun nedenlerini anlamayı ve dolayısıyla etkili bir şekilde halkların kendi kaderlerini belirleme hakkı çerçevesinde barıştan yana, gerçek ve kalıcı bir çözüm gerçekleştirmeyi engelleyecektir. NATO tarafından desteklenen Ukrayna rejimi, Donbass’ta yaşayan Rusların haklarını tanıyacak herhangi bir müzakereyi kabul etmeyerek Minsk anlaşmalarını sabote etti ve hatta Budapeşte Muhtırası’nı ihlâl ederek nükleer silah edinmekle tehdit etti. Bununla birlikte, Ukrayna’daki çatışmaların savaşa evirilmesinin ve alevlenmesinin, ABD ve AB’nin savaş stratejileriyle bağlantılı daha da uzak nedenleri var. ‘Sosyalist’ kampın ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ​​birlikte savaşa dayalı bu strateji, yalnızca Doğu Avrupa ülkelerinde yeniden silahlanma yarışını değil, her şeyden önce NATO’nun, Rusya sınırlarına yakın bölgelere doğru sürekli genişlemesini de aktif olarak destekledi. ABD’nin 1991’de eski Varşova Paktı ülkelerini dahil ederek NATO’yu doğuya doğru genişletmeme taahhüdü  aslında defalarca ihlâl edildi ve ABD, Rusya’ya karşı Romanya ve Polonya’da stratejik füzelerle donatılmış kendi askeri üslerini kurdu. ABD’nin bu ihlâlleri sadece Rusya’nın ulusal güvenliğini değil, genel olarak tüm Avrasya bölgesini de tehdit etmekle birlikte ekonomik ve siyasi entegrasyon sürecini de geciktiren ve hatta engelleyen bir durum yarattı.

3-İsviçre işçi sınıfı ve emekçilerinin çıkarları, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik emperyalist saldırganlığına karşı Ukrayna halklarının kendi kaderlerini belirleme hakkı temelinde kalıcı bir barış için dayanışma ve mücadeleden geçmektedir. Bu anlamda İsviçre devletinin, sürekli ve dünya genelinde ırkçılığa varacak seviyede Rus düşmanlığını alevlendiren ve Ukrayna’yı Rusya’ya karşı provokasyonlara zorlayan AB ve ABD’nin çıkarlarına bağlı kalmadan, yıllardır yüzünden eksik etmediği sahte tarafsızlık maskesini çıkarması ve en azından uluslararası hukukun belirlediği  “tarafsız ülke olma” ilkelerine riayet etmesi için demokratik, ikna edici ve zorlayıcı araçlarla mücadele edilmesi gerekmektedir.

4-Tarafsızlık, İsviçre’nin Rusya emperyalizminin saldırganlığını uluslararası hukuka aykırı bir eylem ve Ukrayna’nın egemenliğinin ihlâli olarak tanımlamasının yanında, Donbass’ta Rusça konuşan halka yönelik 8 yıllık baskıyı ve Ukrayna rejiminin devam eden Minsk anlaşması ihlâllerini kınamayı da unutmamayı gerektirir. Benzer şekilde, 2014 darbesinden sonra bile Ukrayna rejimine ve onun Nazi-faşist mangaların da yardımıyla Donbass’ta sivillere karşı işlenen menfur savaş suçlarına karşı hiçbir zaman benzer bir tavır almadan, ABD ve AB’nin Rusya’ya karşı kararlaştırdığı tek taraflı yaptırımlarla İsviçre’nin aynı hizaya gelmesi tarafsızlık değil olsa olsa pragmatik ikiyüzlülüktür. Hem yaptırımlar uygulamak ve hem de aynı zamanda diyaloğu yeniden başlatmak için kendini arabulucu olarak sunmak en azından başka bir tarifi mümkün kılmıyor. Zira İsviçre, NATO ve AB üyesi olmamasına, sözde tarafsız ülke olmakta ısrar etmesine rağmen, ABD ve batılı emperyalistlerle ayni hizada durarak, Rusya’ya yönelik yaptırımlar uygulaması sonucunda, sadece Rusya’nın güncellediği düşman ülkeler listesinde sıraya girmeyi başarmıştır. Ve hala tarafsız olduğu konusunda (sadece askeri açıdan bile olsa) iddiasını devam ettirmektedir.

5-Rusya ve Ukrayna yönetimlerinin kendi basın ve medya yayın organlarına uyguladıkları sansür, kapatma ve yasaklamalar, halkın haber alma ve ifade özgürlüğünün ihlali üzerinden savaşın bir başka boyutunu gözler önüne seriyor. Bunun bir yansıması olarak İsviçre medyasında da, yalnızca Rus düşmanı bir kültürü meşrulaştıran, zaman zaman kullanılan ırkçılığa varan savaşçı-saldırgan dil, aşırı tek taraflı, yüzeysel bilgilerin verildiği, dezenformasyona dayalı yayınların ve propagandanın İsviçre işçi sınıfı ve emekçi kitleler ile göçmenler üzerinde yarattığı etki dikkate alınmalıdır.Dayanışma kisvesi altında, diğer göçmenlere uygun görülmemiş ancak Ukraynalı göçmenlere tanınan özel imtiyazlar ve uygulamaların propagandası üzerinden, ülkedeki göçmenleri birbirine karşı kışkırtmaktan başka bir işe yaramayan yayınlar, medya üzerinden yapılan kirli hesapların bir parçası olarak kullanılmaktadır. İsviçre egemen sınıfları, kendi güdümlerindeki medya organları eliyle, bombardıman sahnelerini canlı yayında evlerin içine taşıyarak, İsviçre halkından, ne gösteriliyor, ne yazılıyor ve çiziliyorsa ona inanmalarını istiyor, kendilerine biat etmelerini bekliyorlar.Bu da, İsviçre işçi sınıfı ve emekçi kitleler ile göçmenler açısından, her türden, kullanılabilecek görsel ve yazılı tüm mücadele araçlarıyla emperyalist burjuva riyakârlığın teşhirine ağırlık vermeyi zorunlu kılıyor.

6-Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, giderek daha da belirginleşen bazı gelişmeleri hızlandırdı. ABD ve Batılı emperyalistlerin özel ve öncü bir rol üstlendikleri Rusya’nın etki alanlarını sınırlama, güçten düşürme ve kuşatma politikaları, Rusya’nın Ukrayna’yı işgale kalkışmasıyla daha ileri bir noktaya ulaştı.

Bu savaşın, birincisi emperyalistler arası güç mücadelesinin sonucu olması ve ikincisi, yıllardır işgal tehdidi altındayken saldırıya uğrayan Ukrayna halkının işgal karşıtı direnişi olması bakımından, iki ayırt edici özelliği dikkate alınmalıdır.Bu anlamda, Ukrayna halkının işgal karşıtı savaşını vatan savunması olarak nitelemek ile emperyalistlerin oyununa gelme durumu arasındaki ince çizgiyi birbirinden ayırt etmek gerekir. Şüphesiz böyle bir değerlendirme ve yaklaşımla birlikte, ABD ve Batılı emperyalistler de, Rus işgalciler de savaşın suçluları ve sorumluları olarak görülmelidir.Ancak İsviçre’deki bazı sol çevrelerin ve sendikaların, Rusya Federasyonu’nu bu savaşı isteyen ve hazırlayan ABD ve Avrupalı ​​ortaklarının önderliğindeki emperyalist güçlerle aynı düzeye yerleştiren sözde “eşitlikçi” yaklaşımı yanıltıcı bir yaklaşımdır. Diğer yandan esas çelişki, Avrupa-Atlantik tek kutupluluğunun düşüşte olduğu, Avrasya’nın aniden ortaya çıkışı ve bu durumun çok kutupluluk ile aktif olarak çeliştiği somut koşullarda, yani içinde yaşadığımız tarihsel çağ (emperyalizm ve işçi devrimleri çağı) bağlamında okunmalıdır.

7-Savaşla birlikte, burjuva yönetimlerin militarist politikaları dünya genelinde ve tek tek ülkelerde güç kazanmaya devam ediyor.Ukrayna savaşı ile Avrupa’daki barışın bozulduğu iddiasıyla, savaşı kendilerine gerekçe yapan, AB’nin ve İsviçre’nin büyük burjuvaları, mobilize ettikleri gerici-ırkçı-muhafazakâr kesimlerin de desteğiyle, silah ve savunma harcamalarına daha fazla bütçe ayrılmasını, savunma endüstrisine devlet desteğinin ve imtiyazların artırılmasınıdaha cesurca talep ediyorlar. Ve “saldırganlara karşı mücadele”, “nükleer tehdit”, “yayılmacı politikalara karşı çıkma”  propagandaları eşliğinde emekçi halk kitlelerini kendi çıkarları yönünde yedekleme çabalarını artırıyorlar.Rusya ve Ukrayna başta olmak üzere, İsviçre ve Avrupa genelinde milliyetçilik körükleniyor, faşist hareketler bunun üzerinden güç toplamaya çalışıyorlar.

8-Silahlanmaya daha fazla kaynak aktarımı, yaptırımlar ve fiyat artışları ile eşzamanlı gerçekleştiriliyor.Enerji kaynakları ve tedarik kanalları üzerine yaşanan emperyalist rekabet, savaş ortamından da güç alarak adına yaptırım dedikleri ambargolar eşliğinde daha da kızışıyor.  İsviçre’de olduğu gibi hemen tüm kapitalist ülkelerde enerji ve temel tüketim mallarının fiyatları arttı ve etkisi yaşamın tüm alanlarına yansıdı. Bu anlamda savaşın asıl faturası Avrupa halklarına kesilecek gibi görünüyor. Bu da Avrupa’yla birlikte İsviçre’de de yoksulluğun ve işsizliğin dalga dalgaartacağı anlamına geliyor.

9-ABD ve AB’nin Ukrayna’ya silah ve asker yardımında bulunması ve Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar ile Ukrayna’nın karşı koyma yeteneğinin güçlendirilmesi, Ukrayna halkının bağımsızlığını tekrar kazanması amacıyla değil, Rusya’ya güç ve etki kaybı yaşatana kadar savaşın sürmesi ve böylece kendi sömürü ve etki alanlarını genişletme, Rusya’yı kendi coğrafyasında yalnızlaştırma hedefiyle yapılıyor.Bu nedenle, dünya genelinde yapılan savaş karşıtı, barış talep eden her gösteri şiddetle bastırılıyor ve sesleri boğulmaya çalışılıyor.

10-Bu zor duruma rağmen, savaşa uluslararası anlaşmazlıkları çözmenin bir aracı olarak karşı çıkmak, ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkı çerçevesinde barış talep etmek ve derhal ateşkes çağrısı yapmak, emekçiler ve devrimci-demokratlar açısından doğru bir tutumdur.Rusya – Ukrayna savaşına ilişkindevrimci tutum açık ve nettir: Rusya, Ukrayna’dan çekilmeli, savaşa son vermeli, nükleer tehdit şantajından vazgeçmelidir. Donbass bölgesi halkı kendi kaderine kendisi karar vermeli ve bu karara tüm taraf ülkeler uymalıdırlar. Ukrayna’da Rus “azınlık” nüfusa ve Rusça diline karşı girişilen yasaklamalar son bulmalıdır. ABD ve AB Ülkeleri’nin başını çektiği ve NATO şemsiyesi altında Ukrayna’ya yapılan asker ve silah yardımları durdurulmalı, bölgeye yerleştirilmiş olan füze sistemleri, nükleer silahlar imha edilmeli, Rusya’ya yönelik yaptırımlara son verilmelidir. Aksi durumda savaşın kazananları sadece silah ve enerji tekelleri olacaktır.