Ocak ayı başında Almanya’daki gösterilerin ardından çiftçilerin öfkesi tüm Avrupa’ya yayıldı. İsviçre’de de öfke kükrüyor ancak isyan, tabandan gelen çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebi ile liberal ekonomiye göbekten bağlı olan mesleki tarımsal savunma kurumları arasında sıkışmış durumda.
Fransa ve Almanya’da ve daha az ölçüde İsviçre’de, çoğunluğu oluşturan sendikalar ekolojik önlemleri çiftçilerin yaşadığı sıkıntıların günah keçisi haline getiriyor. Ancak Fransa’da Confédération Paysanne ve İsviçre’de Uniterre – her ikisi de La Via Campesina üyesidir – durumla ilgili farklı görüşlere sahiptir ve her şeyden önce söz konusu olan ekonomik ve sistemik sorunları ortaya koymaktadır: tarımın serbest ticaret uğruna kurban edilmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan haksız rekabet, tarımsal sanayi kompleksinin yararına olacak şekilde, istisnasız tüm dünyadaki çiftçileri zor duruma düşürmektedir. Burada devletin ve tarımsal sanayinin çiftlikleri büyütmek ve yoğunlaştırmak suretiyle bilinçli olarak yarattığı tarım tüccarlarından bahsetmek de önemlidir.
Bir de üreticiler için uygun taban fiyatları talebi var. Üretim maliyetleri -sadece enflasyon değil, aynı zamanda giderek ağırlaşan standartlar nedeniyle- artarken toptancılar tarafından dayatılan alım fiyatları düşüyor.
Bu durum, süpermarketlerdeki tüketiciler için gıda fiyatlarında sürekli artış eğiliminde olan İsviçre’de daha da adaletsizdir: İsviçre’deki perakende ticaretin %80’ine sahip olan Coop ve Migros’un meşhur alaycı ve zalim marjları üreticileri gün geçtikçe ürettikleriyle geçinemez bir duruma sürüklüyor.
Sınırın her iki tarafındaki bir diğer tartışma konusu da Avrupa Birliği’ndeki PAC (Ortak Tarım Politikası) sübvansiyonlarının ve bunların İsviçre’deki muadili olan doğrudan ödemelerin tahsisine ilişkin idari yük ve bürokrasidir. Ancak bu sübvansiyonlarla ilgili asıl sorun, uygulamaya konulduğundan bu yana, çiftliklerin genişlemesini ve arazilerin yoğunlaşmasını, diğer bir deyişle tarımsal sanayi kompleksine fayda sağlayan kimyasal girdilere ve ‘en son’ teknolojiye muhtaç, son derece makineleşmiş bir tarım biçiminin gelişmesini güçlü bir şekilde teşvik eden bir sistem olan hektar başına ya da hayvan başına verilen sübvansiyonlardır.
İSVİÇRE ÇİFTÇİLER BİRLİĞİ İŞVEREN ÖRGÜTLERİYLE KOL KOLA
Hoşnutsuzluk nihayet Ocak ayının son günlerinde İsviçre tarım üreticilerine de ulaştı ve Vaud kantonun’daki genç bir çiftçinin «İsviçre Çiftçilerinin İsyanı» başlıklı bir Facebook grubu kurmasıyla ateşlendi. Köy tabelaları altüst oldu ve çiftçiler arasında taleplerini duyurmanın en iyi yolu konusunda sert sanal tartışmalar yaşandı. Bu ürkek isyan karşısında, yıllık 15 milyon CHF üzerinde bir bütçeyle faaliyet gösteren İsviçre Çiftçiler Birliği (USP), bir Campax dilekçesiyle iletilen muğlak talepleri dile getirmekle yetindi. Sanki İsviçre tarım dünyasındaki tüm kurumların iplerini elinde tutan kendisi değilmiş gibi. Çoğu zaman zararına üretim yapan üreticilerin haklı öfkesini geçiştirmeye yönelik atılan bir adım. En azından, çiftçilerin haklarını ve gıda egemenliğini, ama her şeyden önce ve 1950’lerden bu yana çiftçiler için adil fiyatları savunan çiftçi örgütü Uniterre tarafından kendisine yöneltilen suçlama bu. USP çiftçileri değil serbest ticareti savunuyor başlıklı bir basın açıklamasında Uniterre, federasyonun çelişkili çıkarlarını kınadı: «USP geçen yıl Économiesuisse, işverenler derneği ve İsviçre Sanat ve Zanaat Birliği (USAM) ile güçlerini birleştirerek Perspective Suisse’i kurdu. Bu yeni çıkar grubunun hedefleri açıktır: serbest ticareti ve serbest rekabeti teşvik etmek.»
TARIM LOBİSİ GERÇEKTE NEYİ SAVUNUYOR?
İsviçre’deki öfkeli çiftçilerin gayrı resmi ve sanal tartışma gruplarında geçirdiği zamanın gösterdiği şey, kırsal kesimde liberal sağcı propagandanın gittikçe daha iyi işlediğidir. Federal hükümetin verdiği zarara rağmen, çiftçilerin İsviçre’nin yarı doğrudan demokrasisine ve parlamentodaki temsilcilerine olan güveni azalmamıştır ve son federal seçim sonuçları birçokları için gerçek bir umut kaynağıdır.
Uniterre’nin, fiyat müzakerelerinde daha iyi bir denge ve süpermarketlerin haksız ticari uygulamalarına karşı koruma sağlayacak bağımsız bir arabuluculuk kurumu (Ombudsman) oluşturulmasına yönelik bir girişimin reddedilmesinin ardından bildirdiği gibi, seçimlerden bu yana Ulusal Konsey’in bazı oylamalarının sonuçları ne yazık ki geri dönülemez gibi görünüyor. Haksız rekabet ve fiyatların belirlenmesinde şeffaflığın olmaması çiftçilerin her kesimden temel talepleri olmasına rağmen, bu kurum tarım lobisi olarak adlandırılan kesim tarafından desteklenmemiştir.
EKOLOJİK KORKULUK
Statüsü, gücü ve şüphesiz Perspective Suisse’deki ortaklarının desteği sayesinde USP’nin her şeyden önce yaptığı şey, ekolojik dönüşüm sorunundan kaçınarak liberal ve kapitalist çıkarlara hizmet etmektir. Bu lobinin amaçlarına ulaşmak, yani ayrıcalıklarını korumak için temel stratejisi, çiftçilerle çevrecileri sürekli olarak karşı karşıya getirerek toplumu bölmektir.
Evet, çiftçiler kendilerine danışılmadan ya da tazminat olmaksızın dayatılan çevresel önlemlerden korkuyorlar. Tarım endüstrisinin, çevreye zararlı ürünleri kullanmaya devam etmek için bu korkuyu istismar ettiği ve körüklediği açıktır.
Liberal çiftçi lobisi korkuyu mükemmel bir şekilde kullanıyor ve benzer bir sonuçla da olsa, çok gerekli olan ekolojik geçiş konusu etrafında vatandaşların acımasız bir şekilde kutuplaşmasını sağlıyor. Fransa’da FNSEA (çiftçilerin çoğunlukta olduğu sendika) tekno-endüstriyel çözümleri ve çiftliklerin genişletilmesini teşvik etmek için yıllardır hükümetle birlikte çalışıyor. Macron Ocak ayında öfkeyi yatıştırmak için FNSEA ile bir anlaşma yaparak çevre koruma yasalarını geri çekti ki bu neoliberal Macron’un gündemine uygun bir karardı. Blokajlar devam etti ve tabanın taleplerinde bir kırılma olduğunu gösterdi.
VERİMLİ BİR MÜCADELE
Fransa, Larzac’taki de dahil olmak üzere bir dizi tarihi köylü mücadelesine sahne olmuştur. İsviçre de bundan etkilenmiştir. Yetmiş yıl önce Saxon’da 5,000 kişi sokakları işgal etmiş, konvoyların önünü kesmiş ve yabancı meyve vagonlarını ateşe vermeden önce boşaltarak bu köyü, köylü mücadelesinin simgesi haline getirmiştir. Uniterre örgütü de bu dönemde kurulmuştur. Bu mücadelenin anısına Saxon tren istasyonunun adı Haziran 2019’da Place de la Révolte (İsyan Meydanı ) olarak değiştirilmiştir.
Kısa bir süre önce, Grondements des Terres (Toprağın gümbürtüsü) hareketi, Uniterre’nin Coop ve Migros’a ve onların marjlarına karşı başlattığı mücadeleyi destekleyerek (ve özel şirketler ya da golf sahaları tarafından arazilerin gasp edilmesini kınayarak) çiftçilerin mücadelelerine sahip çıktı. Uniterre Başkanı Maurus Gerber, üreticilere ödenmesi gereken peynir primine el koyduğu gerekçesiyle Elsa’ya (Migros’un bir yan kuruluşu olan Estavayer Lait) karşı yasal işlem başlattı. Bu eylemler kayda değerdir ve tarımsal çatı örgütleri ile onların seçilmiş temsilcilerine alternatif bir mesaj niteliğindedir. Uniterre temel ekonomik meselelerde “çiftçilerle acilen güçlerimizi birleştirmemiz gerekiyor: korumacılığa karşı serbest ticaret; rekabete karşı adil fiyatlar; sömürüye karşı makul ücret” diyerek mücadelenin taleplerini özetliyor. Bu kapsamda 3 Şubat’ta Uniterre’nin çağrısı ile Cenevre’de yaklaşık otuz traktör ve iki yüz kişi bir araya geldi. Aynı gün Basel’de de elli traktörle eylem yapıldı.
TÜM ÇİFTÇİLER AYNI DURUMDA DEĞİL
İsviçre’de 2000 ve 2022 yılları arasında çiftliklerin gelişimi önemli eğilimler göstermektedir: çiftliklerin yoğunlaşması ve toplam çiftlik sayısında %31’lik bir düşüş gerçekleşmiştir. 3-5 hektarlık çok küçük çiftliklerin sayısındaki keskin düşüş (-%55) ve büyük çiftliklerin (>100 hektar, +%170) sayısındaki çok belirgin artış bu kutuplaşmayı göstermektedir. Ortalama çiftlik alanı 2022 yılında bir önceki yıla göre 0,3 hektar artarak 21,6 hektar olmuştur. En fazla sayıda çiftlik 10-20 hektar aralığındadır (13.181 adet).
Dolayısıyla İsviçre tarımı oldukça heterojen bir yapıya sahiptir ve küçük çiftçiler, medyada ve reklamlarda yaygın olarak tasvir edilen pastoral görüntünün aksine, sektörün genelini temsil etmemektedir.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, çiftlikler yukarıdan aşağıya doğru yoğunlaşmaktadır. Bu eğilim, tüm kimyasal, mekanik ve mali sonuçlarıyla birlikte endüstriyel tarıma ve sınırlı sayıda ürün üretimine yol açmaktadır.
Bu alanın üçte ikisi kalıcı (dağ otlakları hariç) ya da geçici otlaklarla kaplıdır ve bu otlaklar çoğunlukla çiftlik hayvanlarına yem sağlamak için kullanılmaktadır. Daha sonra tahıllar, mısır, pancar ve asma gelir ve bunları sadece açık alan sebzeleri takip eder. Bu baskın model diğerlerini güçlü bir şekilde belirlemektedir. Organik tarım hala çok azınlıkta (altı çiftlikten biri), ve bu yüzden çiftçilerin pestisit karşıtı ve biyoçeşitliliği koruma girişimlerini kabul etmelerini sağlamak oldukça zordur.
Kaynak : https://solidarites.ch/