Günlük yaşam ve ırkçılığa karşı farkındalık

Nilgün ÖZDAL

Irkçılığın görünmeyen hafife alınan, ancak sosyal toplumsal açıdan ciddi sonuçlara yol açan kısmı gündelik ırkçılık, ayrımcılık.

Köken, ten rengi, din, dil veya belirli bir gruba mensubiyet gibi özelliklere dayalı ırkçı ayrımcılık, kasıtlı veya kasıtsız olarak insan haklarını ihlal etmektedir. Bu nedenle her yıl 18-24 Mart tarihleri arasında Irkçılığa Karşı Eylem Haftası düzenleniyor. Bu konuyla ilgili faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları ilgili resmî kurumlarla birlikte farklı etkinlikler düzenleyerek, çeşitliliği kucaklayan ve dayanışma içinde bir arada yaşamanın önemine dikkat çekiyor.

İsviçre ırkçılığa karşı caydırıcı yasal önlem almak açısından komşu ülkelerden oldukça geri durumda. Resmi istatistiki verilere dayanarak ırkçılığın oldukça düşük olduğu iddia edilmektedir. Bu bahane ırkçılığa karşı mücadele için önemli bir bütçe ayırmamanın ve yasal önlem almamanın gerekçesi olarak sunulmaktadır. Günlük yaşamda pek çok ırkçı, ayrımcı davranışların ve eylemlerin ispatlanması oldukça zordur. Bu nedenle ırkçılığa, ayrımcılığa maruz kalan kişiler, şikâyet ettiğinde bir sonuç alamayacağı ve sorunlu biri olarak etiketleneceği düşüncesi ve endişesiyle resmî kurumlara başvurmuyor. Kayıtlara geçmeyen bu eylem ve davranışlar ırkçılığın oldukça düşük görünmesini sağlıyor. Ve ırkçılığa, ayrımcılığa maruz kalınmasını normalleştiriyor. Bu da inkârcı sistemin ekmeğine yağ sürüyor. Bu nedenle ispat edilmesi zor olan durumların da kayıtlara geçmesi oldukça önemli.
Ayrıca pek çok kişinin var olan mercilerden ve desteklerden haberi yok.” Irkçılığa dur de” (Stop Rassismus) kurumu, gönüllü kuruluşlar sınırlı imkanlarla bu konuda danışmanlık ve destek imkânı sunuyor. Gizli ve açıktan ırkçılığın gündeme getirilmesi ve bildirilmesi, şikâyet edilmesi, toplum olarak tepki gösterilmesi ırkçılığa karşı mücadele de büyük önem arz ediyor.

İşyerlerinde, ev kiralarken, okullarda, sosyal yaşamda kısacası hayatin her alanında gündelik ırkçılığa maruz kalınıyor. Bu konu, nüfusunun 40 % yabancı kökenli olan İsviçre’de öncelikli bir konu olarak gündeme gelmiyor, okul müfredatlarında önem verilmiyor. Yükselen aşırı ırkçı saldırılarda günlük yaşamdaki ayrımcılığı besleyip pekiştiriyor. Dışlanan grupların bileşimi ve biçimi ise yürütülen politika ve aktüel yabancı karşıtı propagandalara göre ağırlık değiştiriyor

Klasik biçiminde ırkçılık, insanların, onları birbirlerinden ayıran, genetik olarak belirlenmiş özelliklere sahip, biyolojik olarak tanımlanmış «ırklara» bölünebileceğini varsayar. Tarihsel olarak bu farklılıklar, ayrıcalıkların verildiği veya verilmeyebileceği «üstün» ve «aşağı ırklar» hiyerarşisini oluşturmak için kullanılmıştır. Bu nedenle ırkçılık geçmişte sömürgeciliğin ve köleliğin meşrulaştırılmasına hizmet etmiştir. Irkçılık, evrensel insan haklarına yönelik bir saldırıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin temel ilkelerinden birini, yani tüm insanların özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğduğunu inkâr ediyor. Irkçılık, ten rengi, “ırk” veya etnik köken, ulusal veya sosyal köken bahanesiyle insanların temel haklarını kullanmalarını sistematik olarak reddeder. Bu nedenle ırkçılık ister medeni ve siyasi ister ekonomik, sosyal veya kültürel haklar olsun, tüm insan haklarına yönelik bir tehdittir.

Uluslararası hukukta ırkçılığın bir tanımı bulunmamakla birlikte, uluslararası kabul görmüş insan hakları standartları, ırk veya etnik kökene dayalı ayrımcılığı yasaklamaktadır. “Farklı” veya “yabancı” olarak algılanan insanlara yönelik önyargı, nefret ve şiddetin pek çok nedeni ve ciddi sonuçları var. Her türlü ayrımcılığın temelinde kimlik kavramına ve belirli bir grupla özdeşleşme ihtiyacına dayanan önyargılar vardır. Irkçılık, dışlama ve ayrımcılıktan apartheid, etnik temizlik ve soykırıma kadar her şeye yol açabilir.
Irk ayrımcılığına maruz kalmama hakkı uluslararası insan hakları hukukunun temel taşıdır. Dünya genelinde ırkçılıkla mücadeleye adanmış kuruluşların çabalarına rağmen, neredeyse tüm toplumlarda ırk ayrımcılığı mevcuttur. Irkçılık sıklıkla egemen gruplar tarafından toplumdaki ayrıcalıklı statülerinin gerekçesi olarak kullanılır… Ancak ırkçı tutum, bazen kendileri de toplum tarafından dışlanmış gruplarının yabancılaşmasının ve çaresizliğinin bir ifadesi olabilir.

GÜNDELİK IRKÇILIK

Bu sizin ait olduğunuz varsayılan kökeniniz meselesidir. Sürekli ve yersiz nedenlerle nereden geldiğinin, ülkene geri dönmüyor musun sorusunun sorulması, burada doğan çocuklara bile Almancasının, Fransızcasının vb. iyi olduğu gibi sözde iltifatlar, otobüsteki aşağılayıcı bakışlar, stadyumdaki ırkçı bağırışlar, eğlence yerlerine girişte reddedilmeler, çifte standart uygulayan eğitmen, ırkçılığa, kitap, gazete ve filmlerdeki ayrımcı tasvirlere duyarsız kalan meslektaşlarımız, genelleme yapmalar, bütün Almanlar Nazi, Balkanlılar asabi, Romenler hırsız, hiç biri okuma yazma bilmez vs. Kökenlerinin ait olduğu ülkelerde olan negatif gelişmelerin bir sorumlularının bir parçasıymışsın gibi davranılması, suçlanılması, sizinkiler diye başlayan iğnemeler gündelik ırkçılığın parçasıdır.
İnsanları etnik gruplara, uluslara, kültürlere veya ırksal yapılara göre çekmecelere ayırmak için katı, geleneksel sınıflandırmalar kullanılıyor. Bu sınıflandırmalar çoğunlukla olumsuzdur ve ırkçı düşünce ve eylem kalıpları tarafından belirlenir. Burada yaşanan, insanların «biz» ve «onlar» diye gruplara ayrılmasıdır. Sosyoloji bu süreci “ötekileştirme” olarak adlandırıyor, bu da “biz”in aksine “onların” genellikle olumsuz değerlendirildiği anlamına geliyor.

Gündelik ırkçılık çoğunlukla, zararsız gibi görünür ama derin bir yaraya dönüşebilecek küçük dikenler gibidir.

Buna sürekli sıklıkla maruz kalan insanlar için gündelik ırkçılığın zihinsel ve fiziksel sonuçlarının yanı sıra sosyal, kültürel, politik ve ekonomik açıdan da sonuçları vardır. Üzüntü, hayal kırıklığı, öfke, stres, aşırı hassasiyet, fiziksel stres, uyku ve konsantrasyon bozuklukları gibi hastalıklar, yorgunluk ve baş ağrıları ve buna bağlı olarak strese bağlı hastalıklarla ilişkilidir. Toplumsal olarak günlük yaşamda yaşanan ırkçılık, insanların içine kapanmasına, kültürel ya da politik olarak dahil olacak cesareti ya da gücü bulamamasına neden olabiliyor. Ayrıca, sürekli olarak okul notlarının düşmesi, örneğin daha az mesleki fırsat elde etmeleri doğrudan etkilenenler için de çok somut ekonomik sonuçlar doğurur. Dışlanma fikir kaybına yol açar ve bu da özellikle daha karmaşık problemlerde yaratıcılık ve çözüm bulmayı olumsuz etkileyebilir. Toplum açısından sonuçları ise sosyal eşitsizlik, bölünme gruplar arası dışlama, ötekileştirme, çekişme ve hatta şiddettir.

Tüm bunlar, ırkçı klişelerin doğrulanmasına ve meşrulaştırılmasına hizmet edebilir. Gündelik ırkçılığı yapanlar açısından da sonuçları vardır. Bir yandan kendilerini güçlenmiş hissederler ve bu sayede giderek daha küçük ve daha büyük ölçekte ayrıcalıklar elde edebilirler. Ancak diğer yandan gündelik yaşamdaki sürekli kin de onlar için stres yaratır, bakış açılarını karartır ve muhakeme yetilerini bulandırır.

Gündelik ırkçılığı ciddiye alıp hem kendi davranışlarımızı hem de dışarıdan gelen sataşmalara dikkat etmeli, sorumluluk almalı, yapılabilecekler konusunda ilgili kurumlardan bilgi alınmalıdır. Irkçılığa karşı mücadele için etik ve medeni cesaret gösterilmesi, ayrışmanın değil dayanışmanın hedeflenmesi, birbirimize karşı değil sistemli ayrımcılık yaparak toplumu bölerek baskı altında tutan kurumsallaşmış ırkçılığa karşı tutum ve önlem alınma konusunda kamuoyu oluşturulması ise sosyal adalet sağlanması için önem taşımaktadır.