Fotoğraf:SEM
İsviçre Devlet Göç Sekreterliği (SEM) Bilgi ve iletişim istatistikleri Bölümü her sene en geç ocak ayı sonunda yayınladığı sığınma istatistikleri raporunu bu sene artan göç dalgasının etkisiyle 15 şubat 2024 tarihinde sem.admin.ch web sitesi üzerinden duyurdu. 46 sayfalık 2023 yılı raporu önceki yıl raporlarına nazaran sadece sayısal olarak değil, SEM tarafından yapılan tespit ve analizler açısından da çok çarpıcı sonuçlar içermektedir. Tüm Avrupa’da olduğu gibi İsviçre’de de artan rakamlar ile başlayalım: 2023 yılında İsviçre’de 30.223 sığınma başvurusu yapılmıştır; bu sayı 2022 yılına göre 5.712 daha fazladır (+%23,3).
Afganistan, 7934 başvuruyla (+880, +%12.5) bir kez daha en çok başvuru yapan menşei sığınmacı ülkesi olarak ilk sırada yer almaktadır. Fakat bu başvuruların yaklaşık 1.800’ü, Afgan kadınlar lehine yapılan uygulama değişikliğinin ardından, İsviçre’de oturma iznine sahip Afgan vatandaşları tarafından yapılan aile birleşim taleplerinin bir sonucuydu. Bu başvuru sahiplerinin tamamı zaten uzun süredir – çoğu durumda beş yıldan fazla – İsviçre’de geçici ikamet eden kişilerdi. İsviçre, uygulamasını değiştirerek, Avrupa Birliği İltica Ajansı’nın diğer birçok Avrupa ülkesi tarafından halihazırda uygulanmakta olan bir tavsiyesine uymuştur. Bu tavsiye ekonomik entegrasyon sağlanmamış olsa bile aile birleşimi talebinde bulunabilme kolaylığı sağlamasının yanı sıra daha önce 5 yıl olarak düzenlenen bekleme süresi Federal İdare Mahkemesi’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına dayanarak verdiği son kararı ile 2 yıl olarak değiştirilmiştir.
İkinci sırada 6822 başvuru ile Türkiye yer almaktadır (+2031, +%42,4). 2023 yılında, Türk vatandaşlarından gelen sığınma başvurularının sayısı Avrupa genelinde neredeyse 50.000 artarak 105.000’e yükseldi. SEM raporunda yazılmayan fakat tespite değer bulduğumuz analize göre Türkiye’den gelen sığınmacıların aile birleşimi talepleri ve Afganistan’dan gelen sığınmacıların aile birleşimi talepleri toplam sayıdan düşüldüğünde Türkiye 5934 talep ile aslında birinci ülke konumundadır. Afganistan yukarıda bahsettiğimiz Federal İdare Mahkemesi kararı sonrasında gelen 1800 aile birleşimi vakıasıyla zirveye otursa da birincil iltica talebi olarak nitelendirilen ve yalnız sığınma talebinde bulunan şahsı kapsayıp, ailesini, yani ikincil sığınma talebini kapsamayan sayılar aslında o sene ülkeye sığınma talebinde bulunmuş başka bir deyişle yeni gelmiş kişi sayısıdır.
İsviçre’de 2023 yılında yapılan iltica başvurularının sayısındaki ana eğilimler aşağıdaki gibidir:
1-Pandemi, birçok sığınmacının geleneksel menşei veya transit ülkelerinin ekonomilerini zaten zayıflatmıştı. 2022’den bu yana Ukrayna’daki savaşın neden olduğu enflasyon durumu daha da kötüleştirdi ve ilgili ülkelerde hem kendi vatandaşları hem de bazen uzun süredir orada kalan göçmenler için göç baskısını artırdı.
2- Bu çerçevede, Türkiye özellikle geçtiğimiz yıl topraklarında yaşayan 3,5 milyon Suriyeli ve 200.000 ila 300.000 Afgan’ı ülkeyi terk etmeye teşvik etmek için sert bir tutum sergilemiştir. Sonuç olarak, 2023 yılında bu ülkeden Avrupa’ya göç akınları, özellikle de ekonomik durumun kötüye gitmesinin bir sonucu olarak, Türk vatandaşlarının da katılmasıyla daha da yoğunlaşmıştır.
3- Fas vatandaşlarının Türkiye’ye seyahat etmek için vizeye ihtiyaçları yoktur. Bu Kuzey Afrika ülkesinden gelen pek çok göçmen, İstanbul’dan Balkanlara, oradan Orta veya Batı Avrupa’ya seyahat etmek için insan kaçakçılığı rotalarından yararlanıyor.
4-Avrupa’ya gelen göçmenlerin büyük bir kısmı hala Almanya veya Fransa’ya gitmek istemektedir. Bu iki komşuyla kıyaslandığında İsviçre, hedef ülke olarak küçük bir rol oynamaya devam ediyor. Bunun kanıtı: Federal Gümrük ve Sınır Koruma Dairesi tarafından sınırda yakalanan insanların çoğu İsviçre’de iltica başvurusunda bulunmamıştır.
SEM, raporda göç eğilimlerini belirleyen bu beş tespite yer vermiş olsa da bazı tespitler tartışmaya açıktır. Şöyle ki: Avrupa’ya gelen göçmenler için Almanya ve Fransa’nın, İsviçre’de yakalanan bir sığınmacı için bile hedef ülke olmasının sebebi; sığınmacılar arasında yaygın bir söylem olan ‘’İsviçre Fransa ve Almanya’ya göre çok daha zor oturum hakkı veriyor’’ değerlendirmesinin bir sonucudur. Bu değerlendirme bir tevatür gibi düşünülse de Danimarka ve İsviçre hala en ağır iltica, entegrasyon ve vatandaşlığa geçme koşullarına sahip iki batı Avrupa ülkesi olarak uluslar arası kuruluşlar tarafından hazırlanan sığınma ve entegrasyon raporlarında zirveyi paylaşıyorlar. Haliyle hem gelmek isteyenler hem de oturma izni alanlar için zorlu bir ülke olan İsviçre hedef ülke olamamaktadır. Bu analiz bizim subjektif analizimiz değil her sene MIPEX tarafından yayımlananan raporun da en çarpıcı sonuçlarından biridir. Söz konusu MIPEX raporu çoğunluğu Avrupa ülkesi olan 56 ülkenin mülteci ve sığınmacılar için: iltica, entegrasyon, sağlık, ayrımcılık, eğitim, istihdam ve vatandaşlığa geçme gibi konularda değerlendirilmesi sonucunda hazırlanmakta olup yukarıda da bahsettiğimiz gibi İsviçre sağlık hariç hemen hemen diğer bütün kategorilerde en kötü koşullara sahip ülkelerden biri olması hasebiyle Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Avrupa İnsan Hakları izleme Komitesinin eleştirilerine hedef olmaktadır. İsviçre 10 yıllık vatandaşlığa geçme için zorunlu bekleme süresi ve ağır ekonomik entegrasyon şartları ile 52 ülke arasında birinci sıradadır.
Yine ikinci tespitinde SEM, Türkiye’deki göçü 2023 yılında arttıran etkenin gittikçe kötüleşen ekonomi olduğunu belirtmiştir. Göçü arttıran en önemli etken ekonomi olmakla beraber gelen sığınmacıların yaş ortalamalarına bakıldığında önceki yıllara göre çok daha fazla orta yas ve üstü sığınmacıların geldiği görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında aileleri ve çocukları ile beraber geride bıraktıkları kariyer ve mal varlıklarına rağmen bu insanları göçe zorlayan politik, sosyal ve hukuki nedenler bir kez daha kapitalist ülkeler tarafından görmezden gelinmektedir. 2023 başkanlık seçimleri sonrasında bir kez daha iktidarını sağlamlaştıran Erdoğan, yalnızca bozulan ekonomi için değil rejim ve gittikçe artan etnik milliyetçilik söylemi nedeniyle de ülkenin kabusu olmuştur. Yaklaşan 31 mart yerel seçimleri sonrasında ekonomik olarak daha da büyük bir batağa sürüklenmesine kesin gözüyle bakılan Türkiye’yi bu kez de anayasa-rejim değişikliği ve hilafetin getirilmesine yönelik daha ciddi tehditler beklerken 2024 yılının, 2023 yılından çok daha büyük ölçekte bir göç dalgasına gebe olduğu aşikar. Kapitalist devletlerin Türkiye gibi üçüncü dünya ülkelerini yalnızca sayılardan ibaret görmesinin bir kanıtı SEM raporunun ikinci analizinde görülmektedir. SEM’e göre: Türkiye, sınırlarındaki 3.5 milyon Suriye’li ve 200 bin civarında Afganı sınırları dahilinde tutmaya zorladığı müddetçe demokratiktir. İste maalesef yıllardır Avrupalı bir çok ülkenin siyasi rehine durumundaki kürt politikacılarına, Can Atalay’ın tutukluluğunun kaldırılmasına yönelik Anayasa Mahkemesi kararını tanımayan Türkiye’ye yönelik somut bir yaptırım uygulamasının önündeki engellerden biri de yukarıda bahsettiğimiz 3.5 milyon ve 200 binlik sayılardır.
46 sayfalık raporun diğer bölümlerinde karara bağlanan dosya sayısı, geçi kabul ve kabul sayıları ile ret karar sayıları açıklanmış, önceki yıllara göre daha fazla sığınma hakkı verildiğinden bahsedilmiştir. Fakat artan sığınma talebi ile kabul ve geçici kabul oranı arasında yüzdesel bir orantı kurulduğunda görüleceği üzere: Örneğin Türkiye’den gelen sığınmacılar için verilen ret kararlarının 2016 yılında %46 iken 2023 yılında %72’ye vardığını görmek mümkün. İlk olarak geçtiğimiz sene Gazeteci Nevşin Mengü’nün haberiyle Avrupa ve Amerika’ya iltica başvurusunda bulunan bir kısım sığınmacıların sahte evrakla iltica talebinde bulundukları, bu kapsamda sahte HDP üyeliği, sahte iddianame ve gerekçeli kararlarla hatta bu kararlar uyap sistemine de işlenerek kimi kaçakçılık organizasyonlarının 5-10 bin euro arasında değişen rakamlar karşılığında belge hazırladıklarına dair programı büyük ses getirmişti. Fakat Nevşin Mengü’nün bu haberinden önce de tiktok, facebook ve instagram gibi sosyal medya platformlarında açıkça sahte evrak hazırlayıp sattıklarını ilan eden hesaplar Avrupalı devletlerin ve ilticadan sorumlu kurumlarının dikkatini çekmişti zaten. Bu kapsamda özellikle 2021 sonrasında SEM’in Türkiye’den gelen sığınmacılardan e-devlet şifresi ve adli sicil kaydı istediğine dair söylemler sıkça zikredilmeye başlanmıştı. Sonuç olarak sahte iltica dosyalarındaki bu artışın SEM’in daha katı bir tavır belirlemiş olmasının temel sebebi olduğunu söyleyen yadsınamayacak kadar büyük bir kitle varken bu konuda SEM’in resmi bir açıklama yapmamış olması tuhaflığını korumaya devam eden başka bir unsur.
Raporun sonuç bölümünde istihdam rakamları açıklanmışsa da MIPEX raporlarında göre de istihdam ve entegrasyon kriterlerine göre sınıfta kalan İsviçre 2023 yılında B oturma iznine sahip kişi sayısının yalnızca % 15 ini kazançlı bir meslek sahibi yapabilmiştir. Fransız kantonlarında yaygın olarak gözlemlediğimiz en dikkat çeken sorunların başında istihdam ve entegrasyon gelmektedir. Gerek, alman kantonlarına göre daha az ağır sanayi koşullarına sahip olmaları gerekse dil entegrasyonu tamamlanmadan mültecilerin hizmet sektörü gibi akıcı bir dil beceresi gerektiren sektörde çalışmaya zorlanması nedeniyle istihdam rakamları düşük, sosyal yardımdan faydalananların sayısı oldukça yüksektir. Alman kantonlarında Ausbildung, Fransız kantonlarında apprentısage olarak bilinen meslek edinme okulları 30 yaşını aşmış mültecilere tanınmadığı, 30 yaşından küçükler için ise dil şartı yerine getirilmeden staja zorlandıkları için faydalı sonuçlar vermemektedir. Zaten göçmenlerin entegrasyonuna dair LEI isimli yasa gereği de istihdama dahil olma önceliğinde İsviçre vatandaşları ilk sırada C oturumlular ikinci sırada ve Avrupa Birliği ülkeleri vatandaşları üçüncü sırada yer alırken B oturum iznine sahip mülteciler 4. sırada yer almaktadır. Bu; adı koyulmamış bir kast sistemi ve utanç olarak yasada duran bir hükümdür.