Laf çok, çözüm yok

Metin Alan

İsviçre’nin küçük Davos kasabasında, yılda bir kez dünyanın seçkin zenginlerinden, devlet liderleri ve siyasi temsilcilerinden 3,000 kişi, kirlettikleri çevrenin neden bu kadar kirli, yoksullaştırdıkları insanların neden bu kadar yoksul ve sermaye uğruna savaştırdıkları dünyanın neden savaş halinde olduğunu düşünüyormuş gibi yapmak için bir araya geliyor. Esasen Dünya Ekonomik Forumu (WEF), egemen sınıfların, yüzde 1’lik kapitalist elitin cehenneme çevirdikleri dünyayı göstermelik de olsa nasıl kurtarabileceğinin tartışıldığı fantastik bir forum.
2024 Ocak ortasında 54.ncüsü yapılan WEF toplantısı beş gün sürdü. Oturumlardan biri «bilimi özgürleştirmek», bir diğeri ise «endüstride insanları ve makineleri güçlendirmek» üzerineydi. Aralarında «eko girişimcilerin» de bulunduğu yüzlerce kişi, konuşmaları dinlemek, küresel ısınma üzerine ahkâm kesmek ve yeni kârlı ticari anlaşmalara kapı aralamak için karbon püskürten özel jetleriyle Davos’a geldiler. Bu yılın konferans temasını «Güvenin yeniden inşası» olarak belirlemişlerdi.

WEF 2024’ü ŞEKİLLENDİREN TARTIŞMALAR

Yapay Zeka, Gazze ve Ukrayna’daki savaşların yanı sıra iklim değişikliğini (ya da daha doğrusu iklim krizi) de gölgede bırakarak 2024 Dünya Ekonomik Forumu’nda en çok konuşulan konu oldu. Gözler, Orta Doğu liderlerinden daha fazla manşet olan OpenAI CEO’su ve ChatGPT’nin yaratıcısı Sam Altman’a çevrilmişti. Tabii ki ticaret ve seçimler de forumun gündeminde üst sıralardaydı. WEF’in Davos’taki 54. yıllık toplantısını ana gündemi olarak sayılan konu başlıkları aslında yakın dönem açısından dünya gündemini meşgul eden sorunlar. Ve bir kısmının müzakereleri WEF öncesinde başlamıştı. Bunlardan biri 83 ülke ve uluslararası örgütlerin katıldığı Ukrayna’da barış görüşmeleri toplantılarıydı. Toplantıya eş başkanlık eden İsviçre Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis, masadaki ülke sayısının fazlalığını başlı başına bir başarı olarak değerlendirdi. Ancak bu, ülkelerin ayrıntılı bir barış planı üzerinde anlaşmaya yakın oldukları anlamına gelmiyor. Çünkü önemli bir aktör olan Çin, tartışma masasında yer almadı. Yapay Zekâ hakkında çok şey konuşuldu. WEF’in resmi programında yapay zekâ ile ilgili en az 50 oturum planlanmış olmasına rağmen, diğerleriyle birlikte iki İsviçre federal teknik enstitüsünün de desteklediği AI House tarafından düzenlenen yaklaşık 70 oturum gerçekleşti.
BM Genel Sekreteri António Guterres, ülkeleri «insan haklarını açıkça göz ardı ederek kâr peşinde koşan» teknoloji şirketlerine karşı bir an önce harekete geçmeye çağırdı..Türkiye’den resmi olarak üst düzey hiçbir yetkilinin katılmadığı forumlara, Orta Doğu’dan dört devlet başkanı (Irak, Ürdün, Katar ve İsrail) katıldı ve Gazze’deki savaşı ve bölgedeki daha geniş bir çatışma tehdidini gündeme getirdiler. Ateşkes, insani yardım ve iki devletli çözüm için birçok çağrı yapılırken, bölgedeki çatışmalar yapay zeka tartışmalarının gölgesinde kaldı. Eğer Davos’ta herhangi bir diplomatik ilerleme sağlanmışsa bu muhtemelen kapalı kapılar ardında gerçekleşti.
İsrail Cumhurbaşkanı bir dinleyiciye «Gazze’deki insanlık trajedisini inkâr etmediğini» ancak 7 Ekim saldırılarından sonra ülkesinin «kendini savunma hakkı» olduğunu söyledi. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Gazze’deki savaş durmadığı sürece İsrail’e yönelik saldırıların devam edeceğini vurgulayarak «Gazze’deki soykırımın sona ermesi bölgedeki askeri eylemlerin ve krizlerin de sona ermesine yol açacaktır» dedi.
WEF raporu, 2024 için kasvetli bir tablo çiziyor. Geçen yıl %3 civarında gerçekleşen ekonomik büyümenin 2024 yılında %2.9’a düşeceği tahmin ediliyor. Davos’taki pek çok ekonomisti en çok endişelendiren konu, büyümenin temel motoru olan ticaretin yavaşlamış olması. Pandemi ve Ukrayna’daki savaş ile Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı’ndaki nakliye darboğazları ticareti yavaşlatan faktörler arasında sıralanıyor. Ekonomistler ayrıca 2023 yılında %38 artış gösteren güvenlikçi önlemlere de dikkat çekti. ABD ve Avrupa’nın, büyük çoğunluğu Tayvan’da üretilen yarı iletkenler konusunda attığı adımlar önemli bir tartışma konusu oldu. ABD’li politikacılar, Çin’e yönelik çip ihracatının yasaklanmasının temel nedeni olarak ulusal güvenliği göstermekten çekinmedi.Avrupalılar da belirli sektörleri koruma ihtiyacı konusunda çekingen davranmadılar. Hollanda Ekonomi Bakanı Monique Adriaansens, «Avrupa Çip Yasası ile ilk kez bu kadar stratejik öneme sahip bir tedarik zincirine sahip olmamız gerektiğini söyledik. Stratejik mallar söz konusu olduğunda Avrupa’nın bunu daha fazla yapması gerektiğini düşünüyorum» dedi.
Tarihteki diğer tüm yıllardan daha fazla olarak, dünya genelinde bu yıl sandık başına gidecek insan sayısı 4 milyar. Dünyanın en yüksek nüfuslu altı ülkesinden beşinde seçimler yapılacak: Hindistan, ABD, Bangladeş, Pakistan ve Endonezya. Bu kapsamda WEF’te tartışılan kilit sorulardan biri de yapay zekanın, sohbet robotlarının, sahte ses ve videoların seçimleri nasıl tehdit edebileceği ve milliyetçiliği, yanlış bilgiyi ve dezenformasyonu nasıl yayabileceği sorusu oldu. WEF’teki uzmanlar, hedefli veya kişiselleştirilmiş mesajların seçmen görüşlerini manipüle etmek için kullanılması ve yanlış bilgiler içeren otomatik mesajların daha önce hiç görülmemiş bir ölçekte yayılması riskinin arttığı konusunda uyarıda bulundu.Bu nedenle, internette yayılan “sahte veya manipülatif mesajları” tespit edebilen siber güvenlik ve yapay zeka sistemlerinin, seçimleri yapay zekanın yarattığı tehditlerden korumak için çok önemli olacağı üzerinde duruldu. Çin’in ihracat büyümesinin geçen yıl neredeyse %0 olmasının, ekonomisinin bir dönüşümden geçtiğine dair birçok işaretten biri olduğu değerlendirmesinde bulunan WEF uzmanları, emlak ve imalat sektörünün düşüşe geçmesiyle birlikte Çin’in yeni bir büyüme motoru bulması gerektiğini vurguladılar.

BUZULLARLA BİRLİKTE ERİYENDÜNYA EKONOMİSİ

Sınıflar arası çelişkiler ve çatışmalar artıyor, ekonomide büyüme beklentileri azalıyor, uluslararası sermaye hareketliliği ve küreselleşmiş değer zincirleri tükeniyor ve ufukta yeni büyüme alanları görünmüyor. Artan yoksulluk ve eşitsizlikle birlikte sermaye, satış ve kâr fırsatlarını tüketiyor ve aynı zamanda dünya genelinde protesto ve hoşnutsuzluklar da yükseliyor. Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu (WEF) bu kapsamlı krize karşı “güveni yeniden tesis etme” dışında herhangi bir çözüm sunmuyor.WEF amacını, 2024 ve sonrasında insanlığın karşı karşıya kalacağı zorlukları tartışmak olarak belirlese de, bu zorluklar öncelikle uluslararası sermayenin penceresinden görülmekte ve önerilen tüm siyasi çözümler kapitalist dünya düzenini koruma hedefiyle şekillendirilmektedir. Bu, WEF’in Raporunda hızlı teknolojik değişim, ekonomik belirsizlik, ısınan bir dünya ve çatışma zemininde önümüzdeki on yıl içinde insanoğlunun karşılaşabileceği en ciddi risklerden bazılarını incelemek olarak ifade ediliyor. “Uluslararası işbirliği üzerindeki baskı arttıkça, zayıflayan ekonomiler ve toplumlar, dayanıklılığın kırılma noktasını aşmak için sadece en küçük bir şoka ihtiyaç duyabilir» diye yazıyor.

Ancak global ekonomi söz konusu olduğunda, rapor endişe verici bir hal alıyor. Katılımcılar için 2024 yılındaki ilk on «risk» arasında hayat pahalılığı krizi ve ekonomik durgunluk yer alıyor. WEF raporunda şu ifadeler yer alıyor: «Şu anda ‘daha yumuşak bir iniş’ hakim olsa da, kısa vadeli görünüm oldukça belirsiz olmaya devam ediyor» Rapor bu durumu «belirsiz» olarak tanımlıyor, ancak kesin olan şu ki, yumuşak iniş dedikleri “çöküşler olmadan istikrarlı ekonomik büyüme”, sadece ABD ekonomisiyle sınırlıdır, yani diğer ülkelerle, en azından büyük gelişmiş kapitalist ekonomilerle sınırlı değildir. Diğer G7 ülkelerinde durum daha da kötü görünüyor. Alman ekonomisi 2023 yılında %0,3 oranında daraldı ve bu yıl daha da düşebilir; Almanya’da imalat sektörü bir önceki yıla kıyasla %6-7 oranında küçüldü.

Hem Fransız hem de İngiliz ekonomileri 2023’ün son çeyreğinde negatif bölgeye düştü. Aynı durum Kanada ve Japonya için de geçerliyken İtalya durgunlaşıyor. Hollanda, İsveç, Avusturya ve Norveç gibi diğer bazı gelişmiş kapitalist ekonomiler ise hâlihazırda resesyonda. Gelişmekte olan ekonomiler olarak adlandırılan ülkelerde, 2020’deki pandemi krizinin sona ermesinin ardından 2022’de başlayan toparlanma birçok durumda önemli ölçüde yavaşladı. Sonuç olarak, ortalama hane halklarının reel gelirleri 2019’dan bu yana düşerek yaşam standartlarında son on yılların en büyük düşüşüne sahne oldu. Dahası, Kızıldeniz’de tedarik gemilerine yönelik son saldırılar ve İsrail’in Gazze Şeridindeki 2 milyon nüfusu yerinden etmesiyle, durumun enerji zengini Orta Doğu’ya da sıçraması halinde enflasyonu yeniden yükseltebilir.

TİCARET HACMİ DARALIYOR

Dünya Bankası son raporunda durumu özetlemektedir. ABD’de durgunluk olmamasına rağmen, «küresel ekonomi son 30 yılın en kötü yarım on yıllık büyümesini görme yolunda ilerliyor». Dünya Bankası bu düşüşün nedeni olarak büyük ekonomilerin istihdam ve gelir yaratmaya yönelik üretken yatırımlarındaki yavaşlamayı gösteriyor. Marksist ekonomistler ise, yatırımlardaki bu düşüşün arkasında küresel sermayenin (teknoloji ve enerji devlerinin küçük bir azınlığı hariç) tarihsel olarak düşük kârlılık düzeyinin yattığını ekliyorlar. Dünya Bankası, geçen yıl %2,6 olan küresel GSYH büyümesinin 2024 yılında sadece %2,4 olmasını beklemektedir (%5-6 oranında büyüyecek olan Hindistan, Çin, Endonezya vb. dahil). Bu, büyümenin önceki 12 aydan daha zayıf olacağı üst üste üçüncü yıl olacaktır. Dünya Bankası Baş Ekonomisti ve Başkan Yardımcısı Indermit Gill, «Kapsamlı bir rota düzeltmesi yapılmazsa, 2020’ler kaçırılmış fırsatlar on yılı olarak tarihe geçecek» diyor.
2024’te ise küresel ticaret büyümesinin pandemiden önceki on yılın ortalamasının sadece yarısı kadar olması bekleniyor. Dünya ticaret hacmi 2023 yılında daralarak son 20 yılda dünya genelinde yaşanan resesyonlar dışında ilk kez yıllık bazda düşüş göstermiştir. 2021-24’te dünya ticaretindeki toparlanmanın, son elli yılda küresel bir durgunluğun ardından yaşanan en zayıf toparlanma olacağı tahmin ediliyor. Gelişmiş ekonomilerin 2023’teki yüzde 1,5 ile kıyaslandığında sadece yüzde 1,2 büyümesi beklenirken, gelişmekte olan birçok ülke «yarım trilyon dolardan fazla borç yükü» ve daralan «mali alan» (yani hükümetlerin sosyal ihtiyaçlar için para harcama kabiliyeti) nedeniyle sınırlanıyor.
WEF raporu, kapitalizm için «sosyal kutuplaşma» tehlikesine, yani ekonomik durgunluğun neden olduğu zengin ve yoksul arasındaki uçurumun büyümesine, bunun da mevcut sermaye partilerine ve onların siyasi kurumlarına olan desteğin azalmasına yol açtığına işaret etmektedir. Rapor, 2024 yılında dünyadaki sosyal eşitsizliğin boyutlarından bahsetmiyor. Ancak Oxfam her yıl olduğu gibi bu yıl da Davos’ta küresel eşitsizliğin durumuna ilişkin «alternatif» raporunu sundu. Bu rapor, kapitalist düzenin insanlığın büyük çoğunluğunun sosyal ihtiyaçlarını karşılamadaki isteksizliğinin açık bir göstergesidir. En Zenginlerin Hayatta Kalması başlıklı bu yılki raporda Oxfam, aşırı zenginlik ve aşırı yoksulluğun 25 yıldır ilk kez aynı anda arttığını belirtiyor. Oxfam International İcra Direktörü Gabriela Bucher «Sıradan insanlar gıda gibi temel ihtiyaçlar için günlük fedakârlıklar yaparken, süper zenginler en çılgın hayallerini bile aştı. Sadece iki yıl sonra, bu on yıl milyarderler için şimdiye kadarki en iyi on yıl olacak gibi görünüyor – dünyanın en zenginleri için kükreyen bir 20’ler patlaması» diyor.

BEDELİ EMEKÇİLER ÖDÜYOR

2020’den bu yana pandemi ve hayat pahalılığı krizi yıllarında, tüm yeni servetin 26 trilyon doları (yüzde 63) en zengin yüzde 1 tarafından paylaşılırken, 16 trilyon dolar (yüzde 37) bir bütün olarak dünyanın geri kalanına gitti. En alttaki yüzde 90’lık kesimde yer alan bir kişinin kazandığı her bir dolarlık yeni küresel servete karşılık bir milyarder yaklaşık 1,7 milyon dolar kazanmıştır. Aynı zamanda, bugün en az 1,7 milyar işçi, enflasyonun ücretleri aştığı ülkelerde yaşıyor ve 820 milyondan fazla insan – dünyadaki yaklaşık her on kişiden biri – açlık çekiyor. Kadınlar ve kız çocukları dünyadaki aç nüfusun neredeyse yüzde 60’ını oluşturuyor. Oxfam, Dünya Bankası’nın şu sözlerini aktarıyor: «Muhtemelen İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana küresel eşitsizlik ve yoksullukta en büyük artışı yaşıyoruz.» Tüm ülkeler iflasla karşı karşıya; en yoksul ülkeler zengin alacaklılara olan borçlarını geri ödemek için sağlık hizmetlerine yaptıkları harcamalardan dört kat daha fazla harcama yapıyor. Dünya hükümetlerinin dörtte üçü, önümüzdeki beş yıl içinde sağlık ve eğitim dahil olmak üzere kamu sektöründe 7.8 trilyon dolarlık kemer sıkma kesintileri planlıyor. Her zaman olduğu gibi, WEF yayınladığı raporda bu korkunç eşitsizlik düzeyini tersine çevirecek ya da azaltacak herhangi bir ekonomik ve siyasi çözüm önermemektedir. Servet vergisinin bahsini bile duymak istemiyor. Bunun yerine, WEF tarafından ankete katılanlar için en önemli risk konusu «aşırı hava koşulları». Davos’taki iş dünyası ve hükümet liderlerinin endişelendiği şey tabii ki küresel ısınma ve iklim değişikliğinin kendisi değil ekonomik sonuçlarıdır. Bu sonuçlar da, şirketlerin ve altyapının zarar görmesi ve milyonlarca insanın evlerini terk etmek ve göç etmek zorunda kalmasıyla ilgili sonuçlardır.

SORUNLAR BÜYÜK, ÇÖZÜMLER GÖSTERMELİK

Ancak COP28 iklim zirvesinin de gösterdiği gibi, şirketler ve hükümetler aşırı sıcaklıkları, selleri ve kuraklıkları önlemek için gereken sera gazı emisyon azaltım hedeflerini tutturamamaktadır. WEF raporunda da belirtildiği gibi: «Birçok ekonomi ‘doğrusal olmayan’ etkilere karşı büyük ölçüde hazırlıksız kalacaktır. İklim sistemindeki kırılma noktaları, emisyon salınımı yoluyla küresel ısınmayı hızlandırma ve ilgili etkileri artırarak savunmasız halkları tehdit etme potansiyeline sahiptir. Toplumların kolektif uyum kapasitesi, potansiyel etkilerin büyüklüğü ve altyapı yatırımı ihtiyacı karşısında yetersiz kalabilir ve bazı toplumlar ve ülkeler hızlı iklim değişikliğinin hem akut hem de kronik etkilerini tolere edemeyebilir.» Özetle sermaye bu konuda bunalmış durumdadır denilebilir. Avrupa yer gözlem ajansı Copernicus’a göre, dünya 2023 yılında kayıtlara geçen en sıcak yılını yaşadı ve küresel ortalama sıcaklık sanayi öncesi seviyelerin neredeyse 1,5°C üzerine çıkarken «iklim rekorları domino taşları gibi devrildi». 2023’teki küresel ortalama sıcaklıklar, son 100.000 yıldaki herhangi bir zamandan daha yüksekti.
Ancak WEF katılımcıları bu büyüyen felakete karşı hiçbir çözüm sunmamakta, sadece COP28’in «fosil yakıtlardan uzaklaşma» ve daha fazla yenilenebilir enerji ve küresel işbirliği çağrısını yinelemektedir. Fosil yakıt şirketlerinin devralınmasından ya da çevre felaketleri durumunda yoksul ülkelerin desteklenmesine yönelik küresel planlamadan hiç söz edilmiyor. Bunun yerine fosil yakıt şirketleri “işlerin her zamanki gibi” olmasını sağlamak için Davos’ta bulunuyor. WEF Risk Raporu Davos katılımcılarıyla yaptığı ankette «2024 yılına baktığımızda, dünyanın görünümünün önümüzdeki iki yıl içinde ezici bir çoğunlukla olumsuz olduğunu ve önümüzdeki on yıl içinde daha da kötüleşeceğini görüyoruz» sonucuna varıyor. Sermaye için durum parlak değil, ama emekçiler için ise her zamankinden daha vahim. Kapitalistler tüm dünyayı kasıp kavururken, arkalarında yıkım, yoksulluk ve nefret bırakırken, anketlerin hükümetlere ve büyük sermaye sahiplerine olan güvenin tüm zamanların en düşük seviyesinde olduğunu göstermesi şaşırtıcı değil.

SONUÇ OLARAK

«Güveni yeniden inşa etmek.» 16 Ocak’ta Davos’ta yapılan 54. Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) sloganı idi. WEF’in kurucusu ve icra kurulu başkanı Klaus Schwab, «Mevcut küresel manzara, artan bölünme, artan düşmanlık ve çatışmaların çoğalması ile tanımlanıyor» dedi. Ve «gelecek üzerindeki kontrolü kaybetme korkusunun insanları aşırı ideolojilere itmesinden» endişelendiğini ifade etti.
Aynı gün Oxfam da eşitsizlikle ilgili son raporunu yayınladı. «Dünyanın en büyük on şirketinden yedisinde milyarder bir CEO ya da ana hissedar olarak bir milyarder var. İşçiler üzerinde baskı kurarak, vergiden kaçınarak, devleti özelleştirerek ve küresel ısınmada önemli bir rol oynayarak, büyük şirketler eşitsizlikleri büyütüyor ve zengin sahiplerinin servetlerinin daha da artmasına yardımcı oluyorlar» dedi. Milyarderlerin serveti 2020’den bu yana 3,300 milyar dolar artarken, dünya nüfusunun %60’ı daha da fakirleşmiş durumda. Oxfam, bu servet yoğunlaşmasının hükümetlerin, özellikle de binlerce çok uluslu şirkete için özel bir vergi cenneti olan İsviçre makamlarının aktif suç ortaklığıyla gerçekleşmesini şiddetle kınıyor. Büyük şirketler ve hükümetler arasındaki ittifak, dünya genelinde güvensizlik ateşini körüklüyor. Schwab’ın kafasını meşgul eden ve yeni Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei gibi destekçilerine Davos’ta sık sık söz verilmesi «en aşırı sağ ideolojilerin» yükselmesi için verimli bir zemin yaratıyor.
Emperyalist kapitalizmin neden olduğu vahim sonuçlara yönelik çözümlerin Davos’taki zirvelerden çıkmayacağı açıktır. Oxfam raporunun önsözünde yazıldığı gibi, bu çözümlerin «ultra zenginlerin açgözlülüğüne ve ideolojisine karşı çıkan, ekonomik, sosyal ve çevresel adaletten yana, çalışan kadın ve erkeklerden oluşan uluslararası bir harekete» dayanması gerekiyor.

Kaynak: weforum.org ve oxfam.org