Ekim Devrimi ışığında ‘gerçekleri açıklama’ söylemi !

 

 Ergün  ÖZALP

Emperyalistlerin, gelişkin  kitle iletişim  araçları  tekeliyle, her saniye  insanların beynine tecavüz ederek  onları uysal köleleri haline getirmeya çalıştığını biliyoruz. Bu ‘algı yönetimi’ ve ‘toplum mühendisliği’ çabalarının, artı-değer sömürüsü üzerinde yükselen devlet terörüne, düzen  kurumlarının ürettiği yalanlara dayandığına ve bunun  beşikten mezara dek  sürdürüldüğüne; önceki  yazılarımızda değinmiştik. Bu yazıda ise, faşizan algı odaklarının yalanlarını  püskürtürken, dikkat edilmesi gereken söyleme değineceğiz.

Avladığı hayvanın resmini mağara duvarına çizen ilk insandan günümüze,her tanıtım ve bilgi aktarımı; her düşünce, dinsel inançlar, gelenek ve görenekler, söylenen sözler ve çizilen resimler  propaganda kapsamındadır. Egemen sömürücü sınıflar, bu tarihsel arka plandaki birikimi kullanmakta avantajlıdırlar. Köleci,feodal ve kapitalist toplumun ortak bileşeni, bu toplumların bir avuç zümrenin özel mülkiyetine dayanmasıdır. Bu nedenle, kapitalist-emperyalistlerin elinde kullanılmaya hazır,ezilenlerin talep ve isyanlarını bastırmaya yönelik, sınırsız  bir servet ve zengin bir propaganda malzemesi  vardır. Yaklaşık 7 bin yıllık, bu  bilimsel – kültürel içerikli toplumsal  birikimde, ezilen sınıflara ait birçok  olumlu değer de mevcuttur. Açıklık, dürüstlük, fedakarlık, kahramanlık,mazlumdan yana olma, zalime isyan etme, ortak üretim, eşit paylaşım, dayanışma vb. olumlu insanlık değerleri; sınıflar mücadelesinden süzülerek günümüze ulaştı..Yazılı ya da sözlü  aktarılmış, tarihsel  figürler, destan ve türküler, atasözleri ve deyişlerden; sosyalizm yolunda ilerleyen emekçi sınıfların bilincini ilerletmekte ve dönüştürmekte  yararlanmalıyız.

Sermaye cephesi, ideolojik, kültürel mücadele alanında, devletin kurumlarına, devasa  iletişim araçlarına sahip olduğu; ek olarak ilkel, ortaçağın doğmatik inanç biçimlerine yaslandıkları, Pavlov‘un köpekleri gibi  toplumu şartlandırabildiği, kitlelerin duygularını gıdıklayıp kışkırttığı ve eyleme yönlendirdiği için; emek cephesi karşısında  çok avantajlı bir durumdadır. Kapitalist sistem, ekonomik kriz,savaş  vb.  nedenlerle sıkıştığı, kitlesel eylemleri bastıramadığı her dönem, ’’Vatan, millet, kuran ezan, bayrak’’ demagojisiyle,yıllardır beynini yıkadığı kitleleri; kolayca tahrik ederek, ‘vatan haini ve bölücü’ olarak damgaladığı yapay hedeflere, yönlendirebilmiştir.Tarihsel deneyimlerde gösteriyor ki,  savaşın ve ekonomik krizlerin  yarattığı yıkım ve açlık  süreçleri; kitlelerdeki şartlanmanın da çözüldüğü, kırıldığı  dönemlerdir. İşte, özellikle bu anlarda, ‘gerçekleri açıklama‘ refleksimiz, ustalığımız  tayin edicidir.

Devletin terörist baskılarına ve yalanlarına karşı koyarken emekçilerin tek dayanağı, örgütlü olmaları ve öncü partisinin hedefleri doğrultusunda yürümeleridir. Bolşevik çalışma, propaganda ve ajitasyon;  gücünü   Ekim Devrimi’nin zaferiyle kanıtlamıştır. Bolşevikler, her koşulda  emekçi kitlelere  gerçekleri açıklamış, karşı-devrimcilerin amaçlarını teşhir etmişti. 1.Dünya Savaş sırasında, ilhaksız ve tazminatsız  bir  barışı savunan bolşevikler, bazı yerlerde  işçi kitleleriyle karşı karşıya gelmiş ve ‘Vatan haini, bölücü’  olarak damgalanmış ve dövülerek kürsülerden  indirilmişti. Öte yandan, Rusya’da 1917 Şubat devrimi sonrası, ileri düzeydeki  işçi kitlesinin ve öncü militanların  çoğunun bilinci bulanmış; küçük – burjuvazinin,  menşeviklerin yörüngesine kaymıştı. Fakat biliyoruz ki, Lenin‘in Nisan Tezleri’nde  açıkladığı taktik platform, yapılan ajitasyon ve propaganda faaliyeti; alıklaşmış  emekçi kitlelerini dönüştürdü, bolşevikleri birkaç aylık sürede, sovyetlerde çoğunluk düzeyine getirerek; 1917 Ekim Devrim’ine giden yolu döşedi.

Basın-yayın ve propaganda çalışmasının amacı,henüz uyanmamış ve egemen düşüncenin penceresinden bakan yığınların, yanlış bilincini törpüleyerek düzeltmek; sınıf bilinciyle tutum aldırtmak,eyleme geçmeye teşvik etmek, öncüye yaklaştırarak, ileri unsurlarını örgütlemektir.Kitlenin  tümü, aynı bilinç düzeyinde değildir.Bilinç dışarıdan, ama emekçi yığınların yanı başında, onların arasından taşınacaktır.Toplumdaki farklı sınıf ve kesimlerin;  somut, güncel   iç ve dış politik gelişmeler  karşısında ne türden  tepki verdikleri, aralarındaki ilişki ve çelişkiler  emekçilere gösterilmelidir. Bu, kitlelerin  kendi deneyleriyle, yapılan somut propaganda ve ajitasyonu kavramasına  ve giderek aydınlanmasına ve sınıf bilinci kazanmasına  öncünün yardımcı olmasıdır. Zorlu ve kesintisiz bir çaba gerektirir, bir kere yazıp çizmeyle ya da konuşmayla olabilecek bir şey değildir. Haber,röportaj  ve yorumlarımız, emekçi sınıfların gözü ve dili olmalıdır.Tarafsız haber ve yorum, burjuva – liberal bir uydurmadır. Çalışmalarımız, asla  kitlelerle kaynaşmak adına, ahbap çavuşluk yapmak, belli bir çevrenin nabzına göre şerbet vermekte değildir. Zaten  öncüler, kitlelerle aynı  düşünce düzeyindeyse, ya da tersinden kitleler  öncünün bilinç düzeyindeyse, bilinçlendirme çabasına gerek yok demektir.Yazıp söylediklerimiz, kitlelerin somut taleplerinden, güncel  ekonomik ve politik olgulardan hareketle, halkayı doğru yerden kavrayarak; kapitalist sistemin her türlü  aldatma ve yalanlarını, çarpıcı ve sarsıcı tarzda  deşifre etmelidir. Kitleleri etkilemenin en doğrudan yolu, yüz yüze ilişki içinde olmak, yazılan ve söylenenleri onlarla tartışmaktır. Toplum, farklı sınıf ve tabakalardan ve çevrelerden oluşuyor. Söylediklerimiz ve yazdıklarımızla, ilk anda herkesi memnun edemeyeceğimiz açıktır. Kürt sorunun çözümü için söylediklerimiz, ermeni soykırımına ilişkin görüşlerimiz, AKP-MHP ittifakının, yolsuzluk ve soygunlarını, din istismascılığını, faşizan uygulamalarını teşhir etmemiz; doğal olarak bazı kesimlerin hoşuna gitmeyecektir. Fakat  biz, tepki duyuluyor, ya da duyulur sanısıyla; görüşlerimizi dile getirmekten kaçınamayız.

Gerçekleri açıklarken kullanabileceğimiz sözlü ve yazılı iletişim araçları (Gazete kitap bröşür afiş, film,panel,miting,tiyatro,sosyal medya paylaşımları vb.) vardır. Fakat bunlar yerinde ve verimli kullanılmaz ise, amaca hizmet etmez, enerjimiz boşa gitmiş olur. Yayınların işlevi,  herbirinde  kullanılan dil ve söylem, birbirine  karıştırılmamalıdır.Söylenenlerin özü aynı olsa da, bir teorik yayındaki söylemin dili, gazetedeki yazıların dilinden; bildiri, bröşürün ve kitabın dili, birbirinden farklı ve  aynı kapsamda  değildir.Teorik yayınlar, pratik içindeki öncü militanları ve ileri işçileri  bilinç olarak  besleyecek, donatacak ve onlara yardımcı olacak işleve sahiptir.Teorik bir dergide   ideolojik-politik propaganda malzemesini derinlikli işleyen – fakat akademik olmayan – bir dil tercih edilirken; gazetedeki  haber, röportaj, manşet  ve  yorumlara; işçi sınıfından yana  çarpıcı, sarsıcı, yalın, açıklayıcı bir söylem  damgasını vurmalıdır.

 

Söylem tarzı nasıl olmalı?

 

 Birincisi, yazı ve sözlerimizin, çarpıcı, sarsıcı, umut verici, kucaklayıcı fakat net olması; ortalama bir kişinin anlayabileceği, günlük konuşulan dille ifade edilmesi gereklidir. Bu konuda Lenin, ‘‘Kitleyle basit ve anlaşılır bir dille‘‘ hitap edilmesini, ‘‘Yüksek perdeden top atışları gibi ukalaca, yabancı sözcükler kullanarak kitleye birşey anlatılamayacağını‘‘  belirterek‚‘‘Ajitatörler ‚on‘ sözcüğü iki sözcüğe sığdırabilmek zorundadır. Geri kalan sözcükler sadece aşırı bir düşünce cambazlığından başka bir şey değildir‘‘ 1 vurgusunu yapar.

İkincisi, propaganda ve ajitasyon, gerçekleri açıklama çalışması, bilinçli, hazırlıklı yani planlı olmak zorundadır. Her dönem stratejik hedefe hizmet eden taktiklere, o dönem için belirlenmiş  somut talep ve sloganlara bağımlıdır ve  onlarla  uyum içinde olmalıdır. Bu nedenle yazarken ya da nefes tüketirken ele aldığımız olgu ve olayı, nereye bağlayacağımız kadar; gündemdeki  olay, olgu ve temaların seçimi, yani hangi halkayı kavradığımız  da önemlidir.

Propaganda ve ajitasyonda söylem tarzına  örnek olarak, Dimitrov’un 1935’te Komintern‘in 7. Kongresi’nde yaptığı konuşmaya kulak verelim. ‘‘Kitlelere, kitabi söylemlerin diliyle değil,sarf edilen her sözcükte,her düşüncede milyonların düşünce ve duygularının yansıdığı bir dille hitap etmeyi öğrenmemiz gerek.(..)Kitlelerin anladığı bir dil kullanmayı öğrenmezsek,kararlarımızın geniş kitleler tarafından benimsenmesinin mümkün olmadığını bilmemiz gerekir.Kitleler için akla yakın ve anlaşılır olan, yalın ,somut, çarpıcı bir dil kullanmayı çoğu zaman beceremiyoruz.Hala ezbere, soyut söylemlerden vazgeçmiyoruz. Gerçekten,bidirilerimize,gazetelerimize, karar ve tezlerimize bakın.Sıklıkla, bırakalım sıradan işçileri, partilerimizin görevlilerinin bile anlamakta zorluk çekeceği bir dille ve ağır bir üslûpla yazıldıklarını göreceksiniz.’’2

Üçüncüsü, marksist kavramların bozuşturulmasına karşı, kesintisiz bir savaşım vermeli,kendi yayın ve yazılarımızda buna özen göstermeliyiz. Genel olarak Sovyetler Birliği’nin  Gorbaçov sonrasında açıkça  kapitalizme geçişiyle, Türkiye’deki devrimci-demokratik ve sosyalist hareketin; 12 Eylül  1980 Faşist Cuntası‘nın saldırılarıyla  bastırıldığı süreç  çakıştı. Bu dönemde toplumun tüm kurumlarının, yenilenerek  Türk-İslam sentezinde ifadesini bulan faşist ideolojiyle donatıldığına; bu arada  marksist kavram ve söylemin, liberal etkilerle bozuşturulduğuna tanık olduk. ‘Globalizm‘,‘sivil toplum‘,‘Sivil Toplum Örgütü  ya da NGO= STÖ ‘, ‘Orantısız şiddet‘, ‘Ötekileştirme‘ vb. içeriksiz, şekilsiz her yöne çekilebilecek kavramlar; kapitalist – emperyalist sisteme hizmet edecek, sınıf çelişkilerinin üstünü örtecek tarzda,  kullanıma sokuldu. Bu liberal söylemin, zehirleyici etkilerinin, günümüzde de bütünüyle  ortadan kaldırıldırıldığını söyleyemeyiz.

 

Dördüncüsü, Facebook,Twitter, Whatsapp, İnstegram vb. sosyal medya olarak adlandırılan  insanlararası sohbet ve paylaşım alanları; uydurma haber ve görüntülerinin  yayıldığı mecralar  olduğu gibi, aynı zamanda gerçeklerin açıklandığı, yalanların teşhir edildiği;  önemli bir  propaganda arenasıdır. Son çeyrek yüzyılda, klasik iletişim araçlarının yanısıra, insanlararası iletişime hız kazandıran ve sosyalistlerinde kayıtsız kalamadığı  bir alandır sosyal medya..Neredeyse  herkes  gazeteci ve yazar ve kameraman oldu! Fakat bu alanın yararlı etkileri yanısıra; zararlı, eksik, yalan, provake edici söylem ve görüntülerin de kaynağı olduğunu biliyoruz. Bu medya alanı, bu yüzden özenli ve  verimli kullanılmalıdır. Bu alanda cirit atan egemenlerin trolleri, muhalif kesimlerin arzu edeceği, paylaşacağı türden  yalan haber ve görüntüleri önce yaygınlaştırıp, ardından gobbelsvari  yöntemlerle  bunları yalanlatıyor, varolan bir gerçekliğin üstünü örtüp karartarak, beyin yıkıyor, provakasyonlara zemin yaratabiliyorlar. Bundan dolayı, güvenilir basın-yayın  kuruluşları ve yazarlar tarafından onaylanmayan, paylaşılmayan  kuşkulu haber ve görüntüleri, beğenerek ya da  twittleyerek dolaşıma sokmamalıyız.

Özet olarak, tüm yukarıda sayılanların  gerçekleşmesi, öncünün program ve taktiklerinin tavizsiz, uyumlu ve  bolşevik tarzda uygulanmasına bağlıdır. ‘’ Ayının kırk türküsü var hepsi armut üstüne’’ atasözündeki gibi, bolşevik militanlarda kendi görev alanlarında, farklı noktalardan hareket ederek; aynı türkünün notalarını farklı müzik araçlarıyla çalan bir orkestra gibidir.Hedefimize odaklanırken,’’yalancıların maskesini indirme, kitlelerin gözünü açma’’ bakış açısını kaybetmemeliyiz. Sonuçta farklı araçların, ortak notanın  farklı tınıları, dağların, vadilerin engelini aşarak; devrim ve sosyalizm kavşağında, ‘ortak türkümüz’de  buluşacaktır.

 

1- Bolşevik ajitasyon üzerine, M.Kalinin- M.Klaşnikov – Yurt Yayınları, Lenin’in Seçme Eserlerinden  aktaran, M.Klaşnikov sf.90

2- Bolşevik çalışma / Enternasyonal deneyimi– Kor yayınları.sf. 201, 218