‘Beyin göçü’nden kazananlar

 

Nitelikli işgücünün  yurtdışına  gidişi, akademisyenlerin beyin göçü, son yıllarda hızlandı.12 Eylül faşist askeri darbesinden bu yana 43 yıl geçti.O dönem yurtdışına iltica eden akademisyenler, aydın ve sanatçılar; faşist terörden kaçıyorlardı,can güvenlikleri tehlikedeydi. Günümüzdeki göçlerde ise,  AKP-MHP  Faşist yönetiminin yarattığı baskı ve terör ortamının payı olsa da, ağır basan yön ekonomik yoksulluktur, gelecekten kaygı ve umutsuzluktur.Ayrıca bu beyin göçü emperyalist ülkeler tarafından,sanayilerinin çarkları dönsün diye  teşvik edilmektedir. Almanya, eğitilmiş işgücüne,meslek sahibi olanlara öncelikli olarak vize verne , iş bulduklarında  Almanya’da oturum hakkı  ve çifte vatandaşlıklarını  tanıma kararı aldı.

Akademisyenler yurtdışını niçin tercih ediyor?  Türkiye’de Akademi bilim üretmiyor, bilimsel özerklik yok, eğitim kalitesi alabildiğine düştü.Altmışı, yetmişli yıllarda ilk,orta ve lise düzeyinde eğitim alanlar herşeye karşın, AKP-FETÖ ortaklığı dönemi ve sonrasında sahte diploma ve çalıntı tezlerle profesör olanlardan daha yetenekli ve birikimli bir kuşaktı.Türkiye üniversiteleri dünya sıralamasında en diplere inmiş durumda.Bir yılda 80 üniversite  kuruluyor bir yılda 4 bin kişi kolayca profesör yapılıyor. Öte yanda 16 üniversite kapatılarak 122 üniversiteden 6081 akademisyen atıldı ya da tutuklandı.Faşizan baskılar,soruşturmalar,bilimin siyasallaşması eğitim ve müfradatın dinsel temele yaslanması,ekonomik yoksullaşma, ayrımcılık yapılması, şiddet ve mobing uygulamaları geleceğe dair umutları köreltiyor.Doktor ve akademisyenler bu nedenle yurtdışına yöneliyor. Alım gücünün  düşmesi, ev kiralarındaki aşırı artışlar, tüm emekçileri olduğu gibi akademisyenleri de  geçinemez duruma düşürdü. Bir ekonomi profesörü geçenlerde bir TV kanalında;1990’larda  aldığı maaşın TL. karşılığının  5000 dolar düzeyinde olduğunu, şu an ise  aldığı maaşın 1400 dolara denk geldiğini açıkladı. Ayrıca, ekonomik yoksullaşmanın yanısıra,Türkiye’deki faşist  polis ve yargı terörü, sağlıkta yaygınlaşan şiddet; Akademisyen ve doktorların  göçünde önemli bir etken olarak orta yerde duruyor.Geçenlerde  gazetelerde okuduğumuz ‘Almanya’nın Hannover kentinde 125 türkiyeli doktorların piknikte buluştukları ve topluluk kurdukları’ haberi, yurtdışına doktor göçünün boyutunu göstermektedir. TBB, 2023’ün ilk ayında 1361 doktorun daha yurtdışına gitmek için ‘iyi hal belgesi’ aldığını açıkladı. Faşist AKP rejiminden cesaret bularak,cebindeki parti kartına güvenerek doktorlara şiddet uygulayan ve ’’Artık doktor dövebiliyoruz’ diye övünenlerin yarattığı Türkiye manzarası işte  böyle.
Sadece akademisyenler yurtdışına göç etmiyor.Gençlerin % 80’i  geleceğini yurtdışında görüyor ve yurtdışına kapağı atmak istiyor. TÜİK raporuna  göre, eğitilmiş işgücünün ve genç nüfusun  2017 yılında göç sayısı önceki yıla oranla %42.5 artarak, 353 bin 640 kişiye ulaştı. 2019, 2020 ve 2021 yıllarında 20-29 yaş grubunda 286 bin genç yurtdışına göç etti. Öğrenciler,  yüksek öğretim giriş sınavlarını kazanmalarına rağmen, okumak amacıyla artık  kayıt yaptıramıyorlar. Çünkü, barınma, kira, beslenme, öğrenim harç ve giderleri aşırı artttığından dolayı; öğrenciler okumaktan vazgeçiyor. Bu nedenle ilk tercihte dolmayan ve kayıt yaptırmayan öğrencilerle birlikte üniversitelerde toplam 122 bin 209 kontenjan boş kalmış durumda..

Beyin göçü,ülkeleri daha çok  yoksullaştırıyor.Emperyalistler, sadece ucuz hammadde ve ucuz emek kullanarak sömürge ve bağımlı ülkeleri sömürmüyor. Ucuz  meta ve tarım ürünleri  ithal ederek kendi ülkesine değer aktarıyorken  bağımlı ülkeyi  de açlığa mahkum ediyor. Ayrıca zeki beyinleri ülkesine taşıyor, yatırım masraflarını düşürerek azami karlar elde ediyor. Emperyalistler, Geri – bağımlı ülkeyi, teknolojik geriliğe, eğitimsizliğe, kalitesizliğe, cahilliğe  mahkum ederek; kendine el avuç açar duruma getiriyor. Almanya başta olmak üzere batılı emperyalistler,Türkiye’yi para karşılığı göçmen deposu ülke haline getirerek , suriyeli ve afganlıların  Avrupa’ya geçişini engellerken, öte yandan  yetişkin kaliteli işgücüne ‘’gel gel’’ yapıyor, beyin ithal ediyorlar.Her iki durumda da kazanan tekeller değil midir?

Özcesi beyin göçünün kazananı, girdikleri her ülkeyi çoraklaştıran kapitalist tekellerdir. Yurtdışına göçen beyinler açısından, bireysel ve görece bir rahatlama yaşansa da, tekellerin baskısı oralarda da kimsenin yakasını bırakmıyor. Tüm bunlara karşın, gerek emperyalist ülkelerde gerekse bağımlı ülkelerde, emekçilerin gençlerin ve akademisyenlerin direniş eylemleri; umudu büyütmekte, tekelleri ve işbirlikçilerini korkutmaktadır.Akademisyenler,emperyalist metropollerde hayat pahalılığına, zamlara karşı, hak arama eylemlerine ve uzun süreli grevlere başvuruyorlar.Türkiye’de  akademisyen ve gençlerde, Boğaziçi Üniversitesi’nde olduğu  gibi  direnmeye devam ediyor, tutulacak yolu gösteriyor.  işçi emekçilerin  ise  gidecek bir yerleri  yoktur ve   ancak mücadele ederek ülkenin kaderini değiştirebilirler..