Ergün ÖZALP
14-28 Mayıs’ta yapılan seçimleri, her türlü devlet olanağını ve hileyi arkasına alan faşist milliyetçi blok kazanmış görünüyor. Seçimler daha önceki seçimlerden daha beter, hak hukuk ve adaletin ırzına geçildiği anti-demoktartik bir ortamda gerçekleşti. Faşist cephenin kazanımı, görünüşte bir kazanımdır. 2015’ten bu yana, memleket iki kampa ayrılmış, kutuplaşmış durumdadır. T. Erdoğan bu seçimlerde Yüzde 52 oranında oy almış görünse de,oy kullanmayanlarıda dahil ettiğimizde tüm seçmenlerin ancak yüzde 42’sinin oyunu alabildi. ‘Cumhur ittifakı’ faşist bloku, seçimlerde Hüda-Par,Yeni Refah Partisi,DSP, Sinan Oğan’ı yanına alarak kendini takviye ederek seçimlere girdi.İşçi ve emekçi bölgelerinde ve ülke genelinde AKP’nin oyları 7 puan azaldı, ekonomik krizin etkileri büyük kentlerde daha çok hissedildiği için, AKP buralarda gerilemeyi sürdürdü, kürt illerinde de geriledi. Değiştirilen yeni seçim yasası nedeniyle ‘Millet İttifakı’ ve Yeşil Sol Parti, Mecliste çoğunluğu sağlayamasa da ‘Cumhur ittifakı’, ‘adamlar’ sayesinde çoğunluk sağladı ama milletvekili sayısı düştü.
Kürtlerle savaş, hak gaspları, kadın cinayetleri devam ediyor, özgürlükler yokediliyor, hapishaneler tıka basa dolu, Merkez Bankası’nın kasası boş, ekonomik kriz derinleşerek iflasa yelken açmış durumda. 2024 Mart’ında belediye seçimleri yapılacak. Faşist blok mevcut sorunların üstesinden geleceğe benzemiyor. Uluslararası durum, bölgedeki gelişmeler de elverişli değil.Faşist blokun, yeni vergi,zam ve enflasyonla halkı yoksullaştırarak iktidarını sürdürmekten ve bunun için baskı ve terörü artırmaktan başka bir seçeneği bulunmuyor. T.Erdoğan seçim gecesi ‘Külliye’de yaptığı Balkon konuşmasında K. Kılıçdaroğlu ve S. Demirtaş’ı yuhalatarak, ‘Seloya idam’ çığırtkanlığıyla bunun mesajını verdi.
Seçim atmosferide gösterdi ki, ekonomik kriz, iktidarların değişmesinde tek başına tayin edici değil.40 yılı aşkındır kitlelere empoze edilen kürt düşmanlığı, terör ve bölünme korkusu da sonuçta etkili oldu. Türkiye’nin özellikle İç Anadolu bölgesinde,’’Vatan bölünmez,bayrak inmez,ezan susmaz’’ demagojik söylemi; ekonomik endişelerin önüne geçebildi. Ekonomik kriz dönemlerinde, öncesinde emekçilere yönelik yeterli aydınlatma çalışması yoksa, sağlam cepheler inşa edilmemiş ise, Hitler Almanyası örneğinde olduğu gibi, faşistler de iktidara gelebiliyor. Emek ve Özgürlük Cephesi, YSP, seçimleri bir kurtuluş olarak değil, bir nefes alma molası yaratmak, tek adam sultasına son vermek için, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde bir aşama olarak değerlendirdi ve Kılıçdaroğlu’nu haklı olarak tüm gücüyle destekledi.Nefes alma kesintiye uğradı ama umutsuzluğa yer yok,mücadele sürecektir! Emekçileri talepleriyle harekete geçirmek, bunları politik taleplerle birleştirmeyi hedefleyen bir çalışma yapmak;mücadele sürecinin belirleyeni olacaktır. Artık ‘millet İttifak’ının kitlelerin sokaklara çıkışını, provakasyon tehlikesiyle yatıştırma girişimleri, genel bir kabul görmeyecektir.Çünkü teslimiyet ve yılgınlık, hak kayıplarını daha çok artırır.
Algı yönetimi ve manipülasyon, sahte video ve bröşürler,sosyal medyada trol saldırıları kara propaganda, yüz yıllık Türk-İslam sentezi ideolojik şartlanmasına maruz kalmış zihinlere aşırı dozda enjekte edildi. Şovenist güdüler, yeniden yeniden tazelendi, beka tehdidi ve korku öne çıkarıldı. Tüm devlet bürokrasisi,polisi, yargısı, ithal yabancı seçmenler, TRT, yandaş medya, Diyanet, camiler, okullar, askeri kışlalar,tarikatlar, trol orduları; İletişim Başkanlığı’nın eşgüdümünde ve onun planlaması altında çalıştı. İletişim Başkanlığı, Gobbels’in propaganda bakanlığı gibi işlev gördü.Yine de bu ülkenin yarısını zehirlemeyi başaramadılar. Seçimlerin sonucunda umut veren, mücadeleyi yükseltecek tetikleyecek olan da budur. Faşist blokun kazanımı, gerçekten de bir ‘Pirus zaferi’dir, kazanırken yenilme durumudur.
Her siyasal yapı, süreci değerlendirecektir.Hatalardan ders alarak seçim stretejisinde, taktiklerde, propaganda ve örgütlenmesindeki yanlışları analiz ederek, umutları tazeleyerek yola devam edecektir.’Millet İttifakı’ da oluşumunda ve seçim sürecinde, sığınmacı düşmanlığına ve sağcı milliyetçi söyleme sarılmasının; kendisine bir avantaj sağlamadığını görmesi gerekir. İktidarda aslı varken, kopyası olanın ‘ben daha çok milliyetçiyim’ söylemine halk itibar etmemiştir. Sonuçta,parlamento cephesinde milliyetçi – ırkçı şovenist söylem sahipleri güç kazandı. Göçmen düşmanlığında ve milliyetçilikte T. Erdoğan’la yarışan ‘Millet İttifakı’, göçmenlere bakışını ve Kürt sorununu nasıl çözeceğini doğru dürüst anlatamadı.Bunda Millet ittifakı’nın yamalı bohça görüntüsü, iç çelişkileri ve önceki tartışmaları kuşkusuz rol oynamıştır. Ekonomik sorunlar, depremin yarattığı yıkım, seçim vaadlerine indirgenmiş, birçok vaat karmaşıklığı içinde boğulmuştur.T.Erdoğan’ın sahte ‘Kandil videosu’ ve broşürlerle yürüttüğü kara propagandaya sıcağı sıcağına, gerçekliğe uygun bir karşılık vermekte geç kalınmıştır.
Son günlerde,Türkiye’de artan göçmen düşmanlığının, yurtdışı seçmenin çoğunlukla AKP ve T.Erdoğan’a oy vermesinden dolayı,’’Yurtdışı seçmen bizim yazgımızı belirledi’ suçlamasına evrildiğini görmekteyiz. Yurtdışı seçmen,Türkiye’nin bir yansıması olarak ülkeyle bağı kopuk değildir ve doğal olarak kutuplaşmıştır. Önceki seçimlere oranla 1. Turda %53, ikinci turda % 55 yurtdışı seçime katılım oranı da bunu gösteriyor. Faşist blokun kendi yandaşlarını camiler ve istihbarat faaliyetleriyle kışkırtması, örgütlemesi ve onları lobi faaliyetlerine alet etmesi, göçmenlerin yurtdışındaki hak ve talepleri ekseninde birleşme,örgütlenme çabalarını da baltalamaktadır. Bölünme ve kutuplaşmayı gidermek,Türkiye’de olduğu gibi, yurtdışında da, devrimci-demokratik kuruluşlarının sabırlı bir çalışmasıyla olanaklıdır. Aksi çaba ve söylemler, faşist blokun işine yarayacaktır.
Özetle,kitlelerin aydınlatılması,100 yıllık faşist manipülasyondan kurtarılması, bir anda ya da bir kampanyada gerçekleşecek bir olgu değildir.Medya tekelinin aşılması, salt sosyal medya kullanımıyla, basın açıklaması ve demeçlerle olanaklı değildir. Yereldeki somut talepler, yazılı ve sözlü olarak sürekli işlenerek ve geneldeki taleplerle birleştirilmeli. İşyeri ve semtlerde yüz yüze kesintisiz sürdürülen aydınlatma ve gerçekleri açıklama çabalarımız, emek ve enerjimiz; yereldeki kitlenin inisyatif ve yaratıcılığından beslenerek örgüte dönüştürülmelidir. Kendi mecralarımızda birbirimize üst perdeden seslenmek yerine, kitlelerin ulaşamadığımız bölüklerine onların doğal önderlerine ulaşmak, dokunmak hedeflenmelidir.