Savaş ve barış

 

1 Eylül Dünya Barış Günüydü. 1 Eylül 1939’da Nazi ordularının Polonya’yı işgale başlamıştı. Alman faşizmi ve müttefikleri, temelinde sosyalist Sovyet halklarının büyük kahramanlıklarının ve fedakarlıklarının olduğu bir mücadele ile tarihe gömüldü. Avrupa gericiliği bu özveriyi inkar etmiş olsa da, Avrupa halklarının kendilerinin faşizmden kurtuluşunu sağlayan bu mücadeleyi unutmayacakları kesindir. 1 Eylül savaşa karşı barışı sesi yükselsin diye dünyanın barış sever halkları tarafından Dünya Barış Günü olarak kutlanıyor. Ama dünyann barıştan çok uzak olduğu bir dönemden geçiyoruz. Savaş çanlarının sesi barış türkülerinin sesini bastırıyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi ile başlayan Rusya-Ukrayna savaşı, Ukrayna gericiliğinin ABD liderliğindeki batı emperyalizminin savaş ve saldırı örgütü Nato’nun Rusya’yı kuşatma ve çökerme amaçlarının bir piyonu olmasıyla sürekli bir tırmanma gösteriyor. Batı emperyalizmi Ukrayna’yı en modern silahlarla sürekli takviye ederken, silahlanma harcamalarını da rekor düzeyde artırmaya devam ediyor. Bugün dünya çapında silahlanma harcamaları 2.2 trilyon doları geçmiş durumda. ABD emperyalizmi silahlanma harcamalarında başı çekiyor ve 2022’de silahlanmaya ayırdığı para bir önceki yıla göre yüzde 0.7 artarak 877 milyar dolara ulaştı. ABD en büyük ihracatçı ve silah tekellerinin yüzde 51’ni sahip. Bu büyük askeri-sınai kompleks ABD ekonomisi ve stratejik çıkarları için önemli bir avantaj sağlıyor. ABD genel olarak silah ihracatında yüzde 33’lük bir yere sahip.

Çin askeri harcamalar bakımından ABD’nin arkasında yer alıyor. Çin’in askeri harcamaları 2021 yılında 292 milyar dolar oldu ve sürekli olarak büyüyor. Çin aynı zamanda dünyanın önemli silah ihracatçılarından birisi.   Çin, dünya da silah ihracatında yüzde 5.9’luk bir yere sahip ve bu oran sürekli olarak artma eğiliminde. Rusya’nın silah ihracatındaki payı yüzde 25, AB ülkelerinin yüzde 18.5, Birleşik Krallığın ise yüzde 4.5’tir. Hızla silahlanan bir başka emperyalist güç ise Japonya’dır. Japonya 2022’de 46 milyar dolarlık askeri harcama yaptı. Bu rakam 1960’dan beri görülen en yüksek rakam oldu. Hindistan ise 2022’de 81.4 milyar dolar askeri harcama yaptı ve en fazla harcama yapan dördüncü ülke oldu. Almanya bir kalemde silahlanmaya 100 milyar Euro ayırdı ve büyük emperyalist emeller beslediğini açığa vurdu.

Hız kazanan silahlanmanın, yerel ve bölgesel savaşların tırmanmasının temelinde yatan sebeb ise belli başlı emperyalist devletler arasında egemenlik ve güç rekabetinin keskinleşmesi ve sertleşmesi. ABD emperyalizmi yükselen ve kendisi için tehdit olarak gördüğü Çin emperyalizmini durdurmak ve geriletmek istiyor. Bu amaçla neredeyse tüm Avrupa’yı arkasına aldı ve onları da daha fazla silahlanmaya zorluyor. Ama bu emperyalist strateji Rusya ve Çin’i daha fazla birbirine yaklaştırıyor ve onlarda dünyanın diğer bölgelerinde kendileri ile birlikte davranacak güçleri arkalarına almaya çalışıyorlar. Tekellerin egemen olduğu emperyalizm döneminde bu rekabet ve mücadele kaçınılmaz ve ham madde kaynaklarına, pazarlara, belli başlı ticaret yollarına egemen olmak ve rakipleri boğmak emperyalizmin doğasının kaçınılmaz özellikleri durumunda.

Bugün keskinleşen bu çelişkilerin etkisiyle nükleer silah kullanma ihtimallerinin daha fazla dile getirildiğine tanık oluyoruz. Emperyalist dünyanın politika stratejistleri ve onların teorilerini barışın garantisi gibi yaymaya çalışan liberal ve bazı sol çevreler, Soğuk Savaş döneminden bu yana  nükleer silahların varlığının yeni bir dünya savaşını engelleyeceğini ileri sürdüler ve sürüyorlar. Ne var ki bugün Rusya-Ukrayna savaşı nükleer silahların kullanımı sorununu tekrar güncelleştirdi, nükleer silah kullanmaya yönelik bazı tehditler savrulmakla kalmadı, ABD ve Rusya arasında bu konuda yapılan bazı anlaşmalarda tarihe karıştı. Bugün Rusya-Ukrayna savaşında nükleer güç sahibi ülkeler doğrudan birbirleri ile savaşmasalarda, biri doğrudan -Rusya- savaşıyor, diğerleri ise-ABD, İngiltere vb- kendi adına savaştırdıkları Ukrayna’nın arkasında karşı karşıya gelmiş durumdalar. Silahlar çekilince işlerin nereye varacağını öngörmek çok kolay değilse de, dünyanın nükleer silahlarla dolu bir fıçının üzerinde oturmakta olduğu gerçeği ortadadır. Savaşan güçlerden birisinin -Rusya- varlığı için ciddi bir tehdit gördüğünde elini nükleer silaha uzatmayacağının bir garantisi bulunmamaktadır ve bu durumda ABD liderliğindeki emperyalist blokta aynı biçimde davranacaktır. Bu durumda ilk kimin nükleer silaha baş vurduğu bir ayrıntı olarak kalacaktır.

Kuşkusuz bu lanetli gidişat uluslararası işçi sınıfı ve emekçi halkların kaderi değildir. Tek tek ülkelerdeki devrim mücadelesinin yükselmesi, işçi sınıfının enternasyonal dayanışması ve mücadelesi bu süreci durdurabilecek ve işçi ve emekçi halklar lehine çevirebilecek tek olanak durumundadır. Uluslararası işçi sınıfının ve barış sever dünya halklarının savaşı önlemek, barışı sağlamak için kitlesel büyük mücadelelere girmesi, geçicide olsa genel bir savaş tehlikesini geriye itebilir. Ama savaşların kesin olarak engellenmesi, savaş tehlikesinin ortaya kalkması doğrudan tekelci kapitalizmin, emperyalizmin kökünün kazınmasına bağlıdır. Uluslararası işçi sınıfı hareketi ve onun örgütlenmesi şu anda zayıf olsa da, kapitalizmi ve savaşları tarihe gömecek, onun kökünü kazıyacak tek olanak durumundadır. İşçi sınıfının dünyayı yıkıma ve barbarlığa sürükleyen sermaye düzenini tarihe gömmesi, sömürü ve baskının olmadığı bir dünyayı kurmayı başarabilmesi, insanlığın tek kurtuluş yolu olarak önümüzde durmaktadır. İnsanlığın işçi sınıfı önderliğinde bu yola gireceği kesindir. Bunun için her ülkede devrim ve sosyalizm mücadelesinin yükselmesi ve başarıya ulaşması gerekiyor.