Silahların ve faşizmin tehdidinde bir dünya

Ahmet Yaşaroğlu

Uluslararası politikada büyük güçler arasındaki ilişkilerin gerginleşmesi, bölgesel çatışmaların çıkması, anlaşmazlık noktalarının çoğalması vb. ile bazı Avrupa ülkeleri dahil diğer bazı ülkelerdeki faşist parti ve akımların güçlenmesi arasında bir ilişki var mı? Eğer varsa bu ilişki nasıl bir ilişki ve dünya halkları bu ilişkiden nasıl etkilenecek? Ya da şöyle de sorulabilir: İtalya’da faşist partilerin zaferi, İsveç Macaristan, Polonya, Fransa vb. ülkelerde güçlenmelerini sadece iç gelişmelerle mi açıklamak gerekir? Yoksa tablonun tamamı bize birbiriyle ilişkili bütünlüklü bir gerçeğin var olduğunu mu gösteriyor?

Öncelikle şunları vurgulamak gerekiyor: Emperyalist müdahale ve işgallerle yıkıma uğrayan ülkelerden başta Avrupa olmak üzere, gelişmiş ülkelere doğru süren bir mülteci akını var. Ayrıca belli başlı ekonomilerde pandemi öncesinde başlayan bir durgunluk eğilimi vardı ve pandemi bütünüyle ortadan kalkmadıysa da, tedbirlerin hemen hemen kaldırılması sonrasında kısa bir ekonomik canlanmanın ardından ekonomilerde yeniden görülen durgunluk, buna daha sonra savaş koşullarının da eklenmesiyle derinleşen ekonomik sorunlar var.

Başlıca bu iki sorun gerici, faşist partilerin demagojilerine yaygın şekilde konu oluyor ve halklar arasında en geri duyguların kışkırtılmasına, faşist hareketlerin güçlenmesine zemin hazırlıyor. Tek tek ülkelerdeki büyük sermaye iktidarları bu gerici hareketleri alttan alta destekleyerek hem bu koşullarda yükselebilecek işçi ve emekçi hareketine karşı iktidarlarını sağlamlaştırma, hem de açık bir çatışmaya dönme olasılığı taşıyan uluslararası gidişatta cephe gerisini güçlendirme hesapları ile adım atıyorlar. Faşist iktidarlar ve hareketler bu zeminde güçleniyor ve destek görüyor.

Örneğin şu sözlerin ve yaklaşımın gerici ve faşist hareketleri cesaretlendirmeyeceği ileri sürülebilir mi? Avrupa Parlamentosu “sosyalistler ve demokratlar” grubunda konuşan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg “Putin’in nükleer retoriği tekrarlaması halinde bunu ciddiye almamız gerekecek” diyerek diplomatik bir dille karşı tehditte bulunuyor ve devam ediyor, “NATO’nun iki görevi var. Ukrayna’yı desteklemek ve çatışmanın tırmanmasını engellemek.” Ama tüm dünya artık biliyor ki, Ukrayna’yı desteklemek, barış görüşmelerini sabote etmek, savaşı tırmandırmak ve yaygınlaştırmaktan başka bir anlama gelmiyor.

Bunlara NATO ülkelerinin silahlanmayı ve silah stoklarını artırmaları çağrıları da eklendiğinde, silahlı çatışmalara davetiye çıkaran, her yerel ve bölgesel anlaşmazlığı kışkırtan bir tablo ile karşılaşıyoruz. ABD ve onun askeri aygıtı durumundaki NATO bu adımları neden atıyor? Bunun nedeni açıktır: Rusya’yı kuşatmak, Çin’in yükselişini engellemek. Rusya ve Çin de hiç küçümsemeye gelmeyecek emperyalist güçler ve köşeye sıkıştırıldıklarında işlerin nereye varacağını önceden kimse kestiremez. Dünya halkları silahların gölgesinde yaşamaya başladı ve artık küçük bir kıvılcımla ateş alacak bir barut fıçısının üzerinde değil, nükleer bir fıçının üzerinde oturuyorlar.

Çok genel çizgileri ile resmetmeye çalıştığımız işte bu uluslararası tablo dikkate alınmadan, tek tek ülkelerdeki faşist yükselişlerin nedenlerini açıklamak bütünlüklü bir açıklama olmayacaktır. Sertleşen ve gerginleşen uluslararası ilişkiler emperyalizmin merkez ülkelerinde gericiliğin, faşist hareketlerin desteklenmesini, demokratik hak ve özgürlüklerin daha fazla budanmasını beraberinde getiriyor. Bu ülkelerin emperyalist burjuvaları kendi gericilerini ve faşistlerini hazır tutarak cephe gerilerini güçlendirmeye çalışıyorlar.

Ama onlara hatırlatmak gerekiyor: Uluslararası işçi sınıfının mücadelesi ve örgütlenmesi henüz zayıf olsa da şimdiden bazı işaretlerinin ortaya çıktığı gibi, kriz ve savaş koşulları işçi kitlelerini hızla uyandıran ve onları örgütlenmeye, mücadele etmeye hazırlayan koşulları beraberinde getirmektedir. Sonradan iktidarlarını kaybetmiş olsa da birinci ve ikinci genel savaşlar sonrasında ortaya çıkan tablo, uluslararası işçi sınıfının neler yapabileceğini açıkça ortaya koymuştur. Halkların belleği güçlüdür ve sömürücü egemen sınıflar onların olup biteni sessizce sineye çekeceğini sanmamalıdır. Örneğin ülkemizde Emek ve Özgürlük İttifakı faşizme ve gericiliğe karşı yola çıkmıştır ve başka ülkelerde benzer mücadele odaklarının ortaya çıkmaması için bir neden bulunmamaktadır.