İdamlar iran halkını durdurmadı

 

 

İran’da Mahsa Amini eylemleri idamlara rağmen sürüyor. Halk bir kez daha sokaklara çıktı, tutukluların derhal serbest bırakılmasını talep etti.

İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından saçı göründüğü gerekçesiyle gözaltına alınıp öldürülmesi üzerine 17 Eylül’de başlayan eylemler, idamlara rağmen sürüyor.

Halk bir kez daha sokaklara çıktı. Sosyal medyada paylaşılan görüntülere göre, Gilan eyaletinin yönetim merkezi olan Reşt şehrinde kalabalık bir grup caddeleri trafiğe kaparak sloganlar eşliğinde yürüdü. Kente dair görüntülerin bazılarında, halkın yolda ateş yakarak İslam rejimi karşıtı slogan attığı görüldü.Elburz eyaletinin Kerec kentinde çekildiği belirtilen görüntülerde de halkın sloganlarla cadde ve sokaklarda yürüdüğü yer aldı.Başkent Tahran’ın Cemalzade Caddesi ve Tahranpars semtinde gösteri düzenleyenler de siyasi tutukluların bırakılması talebini dile getirdi.

Tahran’ın Veliasr Meydanı civarında da rejim güçlerinin ablukası dikkati çekti.

Ülkede üç aydan uzun süredir devam eden protestolarda, insan hakları örgütlerinin teyit edebildiği rakamlara göre en az 500 kişi katledildi ve en az 18 bin kişi gözaltına alındı. 1500 kişi ise ölüm cezası gerektiren suçlamalarla yargılanmaya devam ediyor.

İran’da Mahsa Amini protestolarına katıldığı için idam edilen ilk kişi, 8 Aralık’ta öldürülen 23 yaşındaki Muhsin Şikari olmuştu. 12 Aralık günü ise Macit Rıza Rahnavard adlı genç idam edilmişti.

 

İran’ın Kürdistan eyaletinden Gome Şin( Takma ismiyle) Ekmek ve Gül Dergisine yolladığı mektupta İran’daki son gelişmeleri şu şekilde özetliyor:

(Ekmek ve Gül ve Evrensel’de tanıdığım ve tanımadığım sevgili yoldaşlar ve dostlara…Yas tutmamız gereken o kadar kişi var ki şikayet etme şansımız yok…Şimdi yetmiş günü aşkındır bizim şikâyet etme şansımız bile yok. Toprağa vermeden önce canlarımızın yüzünü öpme fırsatı bile yok!

Şikâyet edecek vaktimiz yok; 20 Eylül’de Tahran’ın Keşavarz Bulvarı’ndaki son aramasında ailesine güvenlik güçlerinden kaçtığını anlatan 17 yaşındaki Nika Shakrami gibi. Nika kaçırıldı ve bir daha eve dönmedi…Nika kaybolduktan 10 gün sonra ailesini, kafatası ve burnu parçalanmış çocuğunu teşhis etmek için çağırdılar. Güvenlik güçleri Nika’nın parçalanmış bedeninden bile korktular ve onu çok uzak bir köyde gömdüler. Yasa fırsatımız yok! Çünkü 70 günü aşkındır İran rejimi ölüm makinesi gibi baskıya, tecavüze ve can almaya bir an bile ara vermedi.

Kürt şehirleri askeri yönetim altına alınmış durumda. Ben de o bölgenin insanıyım. Mahabad’dan Cavanrud’a, Saqqez’den Bukan’a… İnternet kesildi, sokaklara tanklar yerleştirildi… Güvenlik güçleri kalaşnikoflarla ellerinde, evlerinde tek savunmaları “taş” olan insanlara ateş ediyorlar.

En ufak bir protestoya bile tahammülleri yok, kurşunla karşılık veriyorlar. Yahya Rahimi, 23 Eylül’de protestolar sırasında arabasında korna çaldığı için polis kurşunuyla öldürüldü.

19 Kasım’da Bukan ili başta olmak üzere ve birçok ilde korku yaratmak için evlerimize doğrudan ateş açtılar… Camı pencereyi indirdiler… Biri o günleri bir haber kanalına gönderdiği kısa ve net bir soruyla anlatmıştı: “Hiç evinizin içinde sürünerek hareket etmek zorunda kaldınız mı?” Evet biz 70 küsur gündür, kurşunlar kapı ve pencere aralıklarından vücudumuza girmesin diye evlerimizde sürünerek dolaşıyoruz. Üzülmeye hiç vaktimiz yok…

Suçlarının ve cinayetlerinin hiçbirinin dışarıya iletilmemesi için interneti kesiyorlar veya hızını o kadar yavaşlatıyorlar ki hiçbir VPN ile bile bağlanamıyoruz. İnterneti kesiyorlar ki gece öldürdükleri onlarca kişiyi gömdüğümüz bilinmesin.

Bu mektubun sizin elinize ulaşması bile çok uzun sürdü… Bir sayfalık mektubu size ulaştırmak için bir hafta internete bağlanmayı bekledim.

Birkaç gün önce bir arkadaşım aradı ve “Şehrinizdeki son durum ne” diye sordu. Burada sıkıyönetim var. Askerler titiz bir şekilde sokağa çıkan herkesi kontrol ediyorlar. Başımı kaldırdığımda gördüm tek şey helikopterler.

Bizi düşmanlaştırmaya çalışan İran rejimi bu sefer halkın gerçek gücüyle karşı karşıya kaldı… “Yaşasın Kürdistan, bijî Azerbaycan” atılan en önemli sloganlardan biriydi. Biz gerçek anlamıyla halk kardeşliğini gören, yaşayan bir dönemdeyiz…

Bizim yasa fırsatımız yok çünkü kazanmaya odaklıyız… Biz kazanacağız.)

 

 

İran İşçi Komitesinden 100 gün analizi

 

İran İşçi Örgütlenme Komitesi, mücadelenin 100 gününü değerlendirdi. Analizde protestolarda kadınların rolü, farklı halkların birlikte mücadelesi ve örgütlenme pratiklerinin öneminin altı çizildi.

 

İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitirmesinin ardından başlayan eylemler 111. gününde devam ediyor. İran rejimi ise protestolara katılanları idam cezası ile korkutmaya çalışıyor.

İran Yüksek Mahkemesi, protestolara katılan Mohammad Mehdi Karami ve Mohammad Hosseini’nin idam kararlarıyla ilgili yapılan temyiz başvurusunu haklı bulmadı ve idam cezalarını onadı. Ancak mahkeme, Hamid Qarehasanlu, Hossein Mohammadi ve Reza Aria’nın idam cezasını bozdu, araştırmaların devam etmesini söyledi.

Mahkeme sürecinde birçok tutuklunun avukatı olmadan, savunma yapamadan hüküm giymesi dünyada yankı bulurken birçok tutuklu da açlık greviyle sesini duyurmaya çalışıyor. İdam cezalarının yanı sıra İran rejimin hapishanelerinde işkencede hayatını kaybedenlerin sayısı da artıyor. Geçtiğimiz günlerde Sepide Gholandari isimli Mahabadlı bir kadının Tahran Cezaevinde işkence altında hayatını kaybettiği ailesi tarafından duyuruldu.

 

İŞÇİ KOMİTESİ ANALİZ YAYIMLADI

“Tüm bu baskıya rağmen mücadele neden sönmüyor?” sorusuna yanıtı ise İran İşçi Örgütlenme Komitesinin yayımladığı “Kadın, yaşam, özgürlük mücadelesinin 100 günlük kazanımları” başlıklı derlemesinde bulmak mümkün. 100 günlük mücadelenin farklı noktalarının altını çizen metin, 26 maddede süren mücadelenin karakterini ortaya çıkarıyor. Bazı maddeler şu şekilde:

Kadın sorununun öncelikli mücadele alanlarından biri olarak görülmesi:

“Son 40 yılda kadın mücadelesi ya bireysel ve dağınık bir biçim aldı ya da üniversite ve STK aktivizmi biçimlerine büründü. Ancak şimdi, İran tarihinin son yüzyılında ilk kez, kadın mücadelesi yalnızca bir kitlesel hareket biçimine bürünmekle kalmadı, aynı zamanda tam teşekküllü bir siyasi ayaklanmanın itici gücü ve merkezileşme noktası olarak bir rol üstlendi. Kadın hareketi, taleplerini rejimin devrilmesi gerekliliğine dayandırdı ve protestoları ile toplumun diğer ezilen kesimlerini birleştirmeye çabaladı.”

Soyut sloganlardan somut bir gelecek talebine geçiş: 

“‘İslam Cumhuriyeti kahrolsun’ veya ‘Diktatöre ölüm’ son yıllarda halkın siyasi ayaklanmalarının baskın sloganı oldu. Ancak ilk kez bu süreçte, bu ‘İslam Cumhuriyeti kahrolsun’ sloganının niteliğini farklılaştıran ve ona ilerici bir tanım veren ‘Kadın, yaşam, özgürlük’, ‘Zalime ölüm, ister şah olsun ister dini lider’, ‘Ne saltanat ne liderlik, demokrasi ve eşitlik’, ‘Kürt, Beluc, Azeri kardeşlik ve özgürlük’ gibi sloganlarla ilerledi.”

Nasyonalizmin (milliyetçiliğin) geri çekilmesi:

“Bu harekette ulusal azınlıkların öne çıkan rolü ve onların birlik ve dayanışması, yalnızca hakim ulusun (Fars) değil, aynı zamanda farklı bölgelerin yerel milliyetçiliğinin de önüne geçti. Bu dayanışma, Azerbaycan eyaletinde yaşayan halkın, Kürdistan halkına ‘Azerbaycan uyumuyor, Kürdistan’ı destekliyor’ sloganıyla verdiği destek veya Kürdistan eyaletinin ‘Yaşasın Kürdistan, Bijî Azerbaycan’ sloganlarıyla Azerbaycan’a verdiği destekte zirveye ulaştı; halkların ortak mücadele etrafında birleşmesine sebep oldu. Bu dayanışmanın ortaya çıkması, İran rejiminin bunca yıldır Kürt ve Türk halkları arasında yaratmaya çalıştığı çatışmanın başarısız olduğunu gösterdi. Ayrıca Kürdistan’da atılan ‘Beluc yalnız değildir, Kürt onun desteğidir’ gibi sloganlar ve Belucistan’da atılan ‘Kürdistan’ın Jina’sı, Belucista’nın kalbindedir’ gibi sloganlar daha önce coğrafi ve politik uzaklık nedeniyle diğer ulusal azınlıkların komşuluk ve dayanışmasından uzak kalan Belucistan’ı, mücadelenin önemli dayanaklarından biri haline getirdi.”

Örgütlü çekirdeklerin ve komitelerin çoğalması: 

“Halk hareketlerinin özelliği gereği mücadelenin yoğunlaştığı anlarda, dost, aile, komşu, sınıf arkadaşı veya iş ilişkileri aracılığıyla binlerce organik örgütlü siyasi ağ yaratmasıdır. Bu deneyim 2016’dan bu yana birçok kez filizlenmiş olsa da, son hareketi önceki benzer örneklerden ayıran şey, bu protestoların uzun vadeli olması ve oluşan örgütlenmelerin ve grupların daha istikrarlı ve deneyimli hale gelmesidir. Özellikle son dönemde yaşanan protestolar bu sefer sokakla sınırlı kalmayarak her alanı mücadele alanına çevirdi.”