Dış güçler neden memnun ?

 

 

 

FUAT AKYÜREK

 Erdoğan olağanüstü eşitsiz ve demokratik olmayan bir ortamda yapılan seçimleri kazanarak iktidarını korudu. Tüm devlet olanaklarının seferber edilmesi, seçim süresince sahte videolar dahil dezenformasyona baş vurulması, yalan ve demagoji makinasının sınırsızca çalıştırılması, oy kullanımı ve sayımındaki hileler vb.. bu sonucun alınmasında etkili oldu. Ayrıca seçim öncesinde asgari ücretin artırılması, EYT sorunun çözülmesi, geçici işçilere kadro açılması, bazı borçların silinmesi, bedava gaz vaatleri gibi   bazı ekonomik kırıntıları da bunlara eklemek gerekiyor. Öte yandan milliyetçilik, din, muhalefete savrulan “terörle işbirliği” suçlamaları gibi ideolojik ve politik argümanlar da sınırsızca kullanıldı. Bütün bunları burada yeniden ayrıntılarıyla ele almak gerekmiyor. Ama iktidar ülkeyi bir ekonomik yıkıma sürüklemişti ve şimdi kendi yarattığı enkazı kaldırmak için işçi ve emekçi halk kitlelerine saldırmanın dışında bir yol izlemeyecek.

İktidar seçimler öncesinde “dış güçlerin kendilerine karşı olduğu, muhalefeti desteklediği” demagojisini de etkili bir biçimde kullanmıştı. Bu elbette gerçeği yansıtmıyordu ve Körfez Ülkeleri ve Rusya başta olmak üzere iktidara bol keseden kredi açılmış, dolarlar yağdırılmış, borçlar ertelenmişti. AB yöneticileri ise başta sığınmacılar konusunda yapılan anlaşma olmak üzere Erdoğan iktidarından memnundu ve onunla karşı karşıya gelecek her hangi bir açıklamayı zaten yapmamıştı ve iki yüzlü bir tutumla bekleme içine girmişti. Macaristan’daki Orban yönetimi ise iktidara zaten açık bir destek vermişti. ABD ise kim kazanırsa kazansın kendileriyle “ortak çalışılacağından” emin, rahat bir bekleme içerisindeydi. Çin ise daha önce kurulan ilişkilerin devam edeceği beklentisi içinde sonuçları bekliyordu.

Seçimlerin ardından Körfez Ülkelerinin kralları, şeyhleri, dünyanın tüm diktatörleri, Avrupa’nın iki yüzlü yöneticileri, ABD’nin başkanı tebrik kuyruğuna girdileri. İngiliz The Daily Telegraph gazetesini şu değerlendirmesi Avrupa’nın tutumunu iki cümlede özetliyordu: “Erdoğan iktidarda kalınca Avrupa liderleri rahat bir nefes aldı. Kabul etmeseler de Avrupa’daki liderlerin çoğu, Türkiye AB’den uzak durduğunda kendilerini daha rahat hissediyor.” ABD Başkanı Biden ise telefonla konuştuğu Erdoğan’dan “İsveç’in NATO’ya alınması” konusunda adım atmasını beklediğini, Erdoğan’ın da kendisinden F16 konusunun çözülmesini istediğini söylüyordu. Yani açık ve gizli pazarlıklar sürecek, “al, ver” anlayışıyla “ortak çalışmaya devam” edilecekti. Ama bu “al, ver” de tahmin edileceği gibi Türkiye benzeri bağımlı ülkelerin az alıp, çokça verdiği emperyalist ilişkilerin değişmez bir kuralıdır.

İktidarın izlediği dış politikalar da açıkça şu görüldü ki: Erdoğan iktidarı “dış güçler“ konusunda içeride kitlelere yönelik, Batı’lı ve Doğu’lu emperyalistler ve gericiler için onların ülkeye yönelik komplolar içerisinde olduğuna dair ne tür bir demagoji yaparsa yapsın, söz konusu “dış güçler” açısından, bazı “arızalar” çıkarsa da rahatça pazarlık edilebilir bir iktidar oldu. Çünkü tek adam yönetimi kimseye hesap vermeden, diplomatik kuralları hiçe sayarak her türlü adımı atabiliyordu. İktidar NATO ve diğer konularda Batılı emperyalistlerle hiçbir temel çelişkiye düşmedi. Rusya konusunda da uluslararası konjonktürün kendisine tanıdığı fırsatlardan yararlanarak ince bir çizgide yürüdü ve görünen o ki önümüzdeki dönemde de yürümeye devam edecek.

Uluslararası durum, belli başlı büyük emperyalist güçler arasındaki çelişkiler, bu çelişkilerin ve ilişkilerin ortaya çıkardığı bazı belirsizlikler, Türkiye’nin bölgesindeki jeo-stratejik konumu ve önemi, iktidara belirli bir manevra alanı tanıyor ve Erdoğan’da artık bu ilişkileri nereye kadar gerip, gevşeteceği konusunda da epeyce bir tecrübeye sahip oldu. Gerginliklerin tırmanmasına, çelişkilerin sertleşmesine rağmen uluslararası ilişkilerin yakın dönemde hemen olağanüstü bir değişikliğe uğrayacağı beklenmemeli. Bu durum Erdoğan iktidarına bir süre daha benzer politikalar izleme fırsatı verecektir. Ancak ekonomik yıkım onun zayıf karnıdır ve zaten emperyalist güçlerde bu konuda musluğu açıp, kapatma konusunda vanayı elde tutmakta, bu da karşılıklı yapılan pazarlıklarda temel bir unsur olmaktadır. Kısacası Erdoğan tarafından halka çokça şikayet edilen o “dış güçler” iktidarın değişmemesinden memnunlardır ve kendi çıkarları için ilişkileri sürdürecekler, en güçlüleri bazen şantajla, bazen aba altından sopa göstermekle istediklerini elde etmeye çalışacaklardır.

Erdoğan iktidarının uluslararası ilişkileri genel olarak son yıllarda izlediği rotada devam edecektir. Ancak içeride neler olacağını belirleyecek olan sınıf çelişkilerinin ne kadar sertleşeceği, ekonomik krizin tüm yükü sırtlarına yıkılmış olan işçi ve emekçi halkın mücadele için göstereceği istek olacaktır. Halen zamlar devam etmektedir ve işçi ve emekçi kitlelerin önünde kendi yaşam ve çalışma koşullarını az da olsa düzeltmek için mücadeleden başka yol bulunmamaktadır. İktidar ise bu mücadeleye karşı şimdiye kadar izlediği baskı ve ezme politikasına devam edecek, en gerici güçlerle girdiği ittifakı faşist baskı ve terörü yoğunlaştırmak için kullanacaktır. Türk ve Kürt halkının önünde demokratik hak ve özgürlükler için, barış için mücadele etme dışında bir seçenek bulunmamaktadır. Hiç kuşkusuz halklar bu mücadeleyi vereceklerdir. Seçim süreci bu mücadelenin birlikte daha güçlü verilebileceğinin belirtilerini ortaya çıkardı. Bu mücadele daha sert koşullarda, ancak safları sürekli olarak genişleyen muhalif kesimler tarafından kesintisiz, başarıya ulaşıncaya kadar sürdürülecektir.