AFGANİSTAN, EMPERYALİZM, TÜRKİYE

 

 

 

Fuat AKYÜREK

Şu sıralar uluslararası politikanın merkezinde Afganistan’daki gelişmeler ağırlıklı bir yer tutuyor. ABD’nin bozgunu, bu bozgunun gerçekleşme biçimi, bundan sonra neler olacağı uzun uzun tartışılıyor, sayfalar dolusu tahlil gazeteleri dolduruyor, televizyon ekranlarında dile getiriliyor. ABD Afganistan’da yenilmedi, bilinçli olarak ülkeyi Taliban’a teslim etti diyen de var, bu bozgunu Vietnam’da yaşanan bozguna benzeten de. Belli başlı batılı ülkeler şimdi “İŞİD belasına karşı Taliban’la ortak çalışmanın” yollarını arıyorlar. ABD ise daha baştan kurduğu ilişkilerle bu konuda gizli, açık görüşme ve anlaşmalarla Taliban’la karanlık ilişkisini sürdürüyor. Konunun dikkat çeken bir başka boyutu ise Erdoğan iktidarının Taliban’la   yakınlaşma ve anlaşma çabaları.

Bir gazete makalesinin sınırları içerisinde konuyu irdelemeye çalışalım. ABD ile Taliban arasındaki ilişkiler bir sır değil. Rus işgali sırasında bu örgütü ruslara karşı destekledi ve örgütledi. Ama şurası da açık ki Taliban Afganistan’da yabancı bir güç istemiyor ve kendi içerisinde çok farklı kanatlar var. Bu nedenle ABD işgalci ve kukla bir yönetim kurmuş, ülkeyi yıkıma sürüklemiş dış bir güç olarak yenilgiye uğradı ve büyük bir bozgunu andıran görüntüler eşliğinde çekilmeye başladı. Ama Afganistan ABD açısından bütünüyle terkedilecek bir ülke değil. Nedeni ise açık, orta ve uzak Asya’da, Pasifik’te diğer büyük güçlerle -Çin, Rusya, Hindistan vb.- sert bir egemenlik rekabet var. ABD istihbaratıyla Afganistan’da yer alacak ve Afganistan’na sınır ülkelerde askeri üsler kurmanın peşine düşecektir.

ABD ve Taliban arasındaki kuşkulu ve karanlık ilişkiler, Taliban’ın şerit yönetimi kurması vb nedenler bu durumdan anti-emperyalist ve demokratik bir zafer çıkmadığının açık kanıtı durumunda. Sonuçta tek olumlu yan ABD işgalinin bitmesi ve Afgan halkının kendi iç sorunlarını kendisinin çözebileceği bir sürecin eşiğine gelinmesidir. Büyük emperyalist güçler ise Afganistan’ı stratejik konumu, değerli maden yatakları, geçiş yollarının önemi, uyuşturucu üretimi ve ticaretinde oynadığı rol nedeniyle asla rahat bırakmayacaklardır. Afganistan’da şimdi bir sahne kapandı ve diğeri açılıyor. Bu sahnenin de ne yazık ki öncekiler gibi kanlı ve karanlık bir sahne olacağının tüm belirtilerini birbiri ardına patlayan bombalar açıkça ilan etmiş durumda. Ama Afgan halkının tarihsel birikimini ve mücadeleci geleneğini küçümsememek gerekiyor. Dış güçlere boyun eğmeyen bu halkın Taliban’a boyun eğeceğini sanmamak lazım. Şimdiden muhalif güçler yeni bir direnişin fitilini ateşlemiş durumdalar. Afganistan’a boşuna “imparatorluklar mezarlığı” denmiyor.

Afganistan’daki gelişmeleri bir diğer yönü ise Erdoğan iktidarının gelişmelere yaklaşımıdır. Önce zaten Afganistan’da bulunan, ama çatışmalara doğrudan katılmayan askeri güçlerin takviye edileceği, havaalanı ve çevresinin korunacağı açıklanmıştı. Ama Taliban’ın ilerleyişindeki hız bütün bu planların çöpe atılmasına neden oldu. Askerler şimdi Afganistan’dan çekiliyor ama diğer taraftan pazarlıklar da sürüyor. Bu pazarlıklarını konusu da bilindiği gibi Kabil’deki uluslararası havaalanının işletilmesi ve korunması. Bu konuda Türkiye, Katar ve Taliban yönetimi arasında gizli, açık görüşmeler yapılıyor ve havaalanının paramiliter örgüt SADAT tarafından korunacağı gibi bilgiler basına sızmaya başladı. Ama Afganistan’da hiçbir şey artık kolay değil ve olaylar her türlü gelişmeye açık.

Hatırlanacağı gibi Erdoğan “Taliban’la anlaşmakta zorluk çekmeyeceklerini, benzer ideolojik yaklaşımlara sahip olduklarını” daha önce açıklamıştı. Kamuoyundan yükselen tepkiler sonrası bu söylemini bir miktar değiştirmiş, iki yüzlüce diye nitelenebilecek açıklamalarda da bulunmuştu. Kuşkusuz bunların hiç birisi şaşırtıcı ve sürpriz içeren yaklaşımlar değil. Erdoğan iktidarının halk desteği eridikçe bu söylemler daha sık kullanılır oldu. Bir tarafta muhaliflere  ve halka karşı daha da öne çıkmaya başlayan çıplak baskı ve şiddet, diğer tarafta buna eşlik eden dini uygulamalar, fetvalar, diyanet hamleleri, Cuma çıkışı yapılan açıklamalar vb.

Türkiye ve Afgan halklarının kaderi 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde kesişmiş, Sovyetlerin lideri Lenin’in desteği ve Sovyetlerin yardımı ile Mustafa Kemal ve Emanullah Han arasında İngiliz emperyalizmine karşı yakın bir işbirliği kurulmuştu. Bugün farklı tarihsel koşullar yaşansa da halkların ortak düşmanları hala aynı, yani emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri. Emperyalizm her bozgununa yeni bir hamle ile karşılık veriyor. Halklar ise boyun eğmiyor ve her yeni emperyalist hamlenin yeni bir bozguna dönüşmesi için mücadele ediyor. Hiç kuşkusuz nihai zafer halkların olacaktır.