Yabancı düşmanlığı heryerde

 

Türkiye ve Avrupa,yabacı düşmanlığı ve ayrımcılıkta ortak davranıyor

İki hafta içerisinde peş peşe sandığa gitmek, oy kullanan Türkiye vatandaşlarının yanı sıra yerli kamuoyunun da gündemindeydi. Değerlendirmeler, bu süre zarfında beklentiler ve olasılıklarla birlikte kurulan her denklemde nelerin nasıl olacağına dair öngörülere işaret ediyordu. İktidar gücünü, baskı ve şiddetin her biçimini her an her alanda hissettiren Cumhur İttifakı’nın parlamentoda sayısal çoğunluğu alması ve Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi, Avrupa ülkelerinin yönetimleri tarafından birlikte çalışmaya devam vurgusuyla karşılandı.

Avrupa’da yaşayan Türkiye vatandaşlarının yurtdışında oy kullanmaya başladıkları dönemden bu yana 14 ve sonrasında 28 Mayıs tarihli seçimler denilebilir ki tansiyonu en yüksek seçimler oldular. Sandığa gidip oy kullananların sayısı daha önceki seçimlere göre arttı ve yurtdışında kullanılan oyların çoğunluğunun Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı’ndan AKP’ye gitmesi, hem basın hem de politik çevrelerce nasıl oluyor sorusunun adresi oldu. Demokratik bir ülkede yaşayanların otokratik bir rejimin inşasının tamamlanmasından yana oy kullanmalarını problemli bir durum olarak adlandırdılar ve Hollandalı Wilders gibi en sağda duranları Erdoğan’a oy verenlerin Türkiye’ye geri gitmesi gerektiği açıklamalarıyla gündem oluşturmaya çalıştılar.

Özellikle politika camiasından ortaya çıkan bu somut durumun değerlendirilmesine dair nesnel bir yönelim gösteren çıkmadı ve nasıl olur sorusuna cevap ararken olanda kendi sorumluluklarını inkârın en üst seviyesinde durmayı tercih ettiler. Onlarca yıldır, bazı ülkelerde yarım asırdan fazladır yaşayan göçmenlerin, bu ülkelerde doğup büyüyen gençlerin oy attıkları tercihin sadece inşa edilmek istenen otokratik rejime yönelim olarak görülmesi, en amiyane deyişle üstenciliğini korumaya devam etti. Hâlbuki yaşadıkları ülkelerde ayrımcılığa, ötelenmeye, gettolaşmaya itilenlerin, ırkçı saldırılara maruz kalanların kendi aralarında orjin ülkenin sorunları üzerinden karşı karşıya gelmesinde en büyük sorumluluk, yaşanılan ülkenin kendisinde ve izlediği politikadadır ve ortaya çıkan eğilimler ve sonuçlar da ters yüz edilerek bu politikanın üstünü örtmenin aracı olarak kullanılmaktadır. Uyumsuzluğa endekslenmiş ‚uyumluluğun‘ iflasıdır yaşanan. Bu iflastan Türkiye hâkim güçleri de nemalanmaktadır ve seçimde pay aldıkları pasta da bu pastadır.

Yaşanılan, farklılığını yüzüne tokat olarak yiyenlerin, yüzünü dönecekleri yere; dünyaya meydan okuduğunu düşündükleri, eğilip bükülmeyen, yüzlerine atılan tokadın davasını sürdürdüğüne inandıkları yerli ve milliciliğe tav oluşudur. Bunun alt yapısı da bu ülkelerdeki milli kurumlarla gayet iyi sağlanmaktadır.  Bunu tersine döndürmenin yegâne yolu da kutuplaştırmaya kaynaklık eden her türlü farklılığa karşı farklı etnik kökenlerden, inançlardan emekçilerin kendi öz çıkarları etrafında birleşmesi ve bütünleşmesidir. Ancak o zaman yaşamları, inançları kimlikleri istismara maruz kalmayacak, gerçek özlemlerinin ve çıkarlarının farkına varacaklardır.