Dünyanın yükselen duvarları

 

 

 

Dildar Dilawer– Ressam / Montreux

Emperyalist müdahaleler neticesinde Afganistan, Suriye, Irak gibi ülkelerde yıllardır hüküm süren baskı,zulüm, talan ve yıkımın yarattığı dramatik durum, hayatlarını kurtarmak için umutsuzca ülkelerini terk etmek zorunda kalan erkek, kadın ve çocukların aralıksız göçüne neden oluyor. ABD’nin Afganistan’daki işgal güçlerini geri çekmesi ve Taliban’ın kontrolü ele geçirmesi, AB ülkeleri ve İsviçre’de yeni bir mülteci akını korkusunu artırırken, Yunanistan geçenlerde Türkiye ile olan sınırı boyunca,“caydırmak”yani potansiyel yeni sığınmacıların Avrupa’ya ulaşmasını engellemek amacıyla çelikten bir duvar inşa ettiğini duyurdu. Türkiye geride kalır mı?  3,7 milyon Suriyeliye de ev sahipliği yapan Türkiye, yeni mülteci akınını durdurmak için Irak ve Suriye sınırlarının yanı sıra İran sınırına da duvar örmeye başladı bile.

Son yıllarda, politik olarak kendi halklarına(seçmenlerine) güvence vermek ve durumu kontrol altında tuttuklarını kanıtlamak için endişelenen Devletler tarafından, gezegenin dört bir yanına dikilen duvarların sayısı inanılmaz. Sınırlardaki bariyerler, dikenli teller, çelik veya beton duvarlar artık göç, kitlesel nüfus göçleri ve sözde terörle bağlantılı sorunları çözmek için eksik olan siyasi-demokratik çözümlerin yerini alıyor.

Berlin Duvarı 1989’da yıkıldığında, bugün altmıştan fazla duvar olan dünyada,fiziksel olarak altı duvar vardı. Bu duvarların sayıları her geçen gün artmaya devam ediyor. Berlin Duvarı, Doğu Almanların Batı’ya kaçmasını önlemek için inşa edildi. Artık yeni duvarların amacı insanların dışarı çıkmasını engellemeninyanında, içeri girmesini de engellemek içindir. Bununla birlikte, kuzey Fas, Ceuta ve Melilla’daki İspanyol yerleşim bölgelerine çekilen dikenli tellerin, Avrupa’ya girmeye devam eden insanların dokunaklı ve iç acıtan görüntüleri, başka yerlerde olduğu gibi orada da duvar inşa etmenin bir çözüm olmadığını gösteriyor. Göç akımlarını azaltmak şöyle dursun, bu çitler sıkıntı içindeki bu insanların yolculuğunu sadece daha da tehlikeli hâle getiriyor.

Schengen anlaşmalarında yer alan serbest dolaşım ilkesi, son yirmi yılda Avrupa sınırları boyunca yaklaşık 1.000 kilometrelik türlü engellerin inşa edilmesiniönleyemedi. Sırbistan, Avusturya, Slovenya, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, sınırına 4 metre yüksekliğinde dikenli tel döşeyen Macaristan, yasadışı göçü sınırlamak için türlü yollara başvuruyorlar. Kuzey İrlanda’da, Belfast’ta olduğu gibi Kıbrıs’ta da diğer ayrılıklar ve tehlikeli sınırlar, kalıcı siyasi çözümlere ulaşamayan silahlı çatışmaların sona ermesinden sonra da değişmeden kaldı. Aynı göğün altında, Güney Kore ile Kuzey Kore’yi ayıran sınır veya Fas’ın kendisini Polisario’nun kontrol ettiği topraklardan ayırmak için ördüğü duvar için de durum böyle.

En iyi bilinen duvarlar, İsrail tarafından Batı Şeria’da inşa edilmeye başlanan ve sonunda 712 kilometre uzunluğa ulaşması gereken duvar ve 2006 yılında George Bush tarafından başlatılan, ABD ile Meksika arasındaki sınırda inşa edilen, 1.300 kilometre uzunluğundaki inşaat halindeki duvardır. 8 metre yüksekliğindeki bu duvar çelik silindirlere rağmen geçilmeye devam ediyor. Ve yine açıklanan projeler arasında, Haiti ve Santo Domingo arasındaki sınırda hareket sensörleri, yüz tanıma kameraları ve kızılötesi sistemleri olan bir duvar inşası da yer alıyor.

Hatta şimdilerde duvarlar, ülkeler arasındaki sınırlar bir yana ülke içindeki şehirlerin, köylerin ve hatta mahallelerinsınırlarına örülmeye başlandı. Avrupa şehirlerinde veya çevrelerinde Amerikan modelinde kapalı, güvenli, özelleştirilmiş mahalleler revaçta. Orta ve üst sınıfların uzun süredir Afrika, Asya veya Latin Amerika metropollerindekiyoksul emekçilerin yaşadığı yerleşim bölgelerinde yükselen duvarlardan bahsetmiyorum bile. Keza dünyanın yükselen duvarları sadece sınırlarda değil, sınıflar arasında da yükseliyor.