Grev, toplu gösteri ve örgütlenme hakkı kriminalize ediliyor

 

 

 

Fransızca konuşulan kantonlardan dört sendikacı, 15 Kasım günü Yverdon Bölge Mahkemesi’nde 2018’de iki grev ve bir gösteri düzenlemekten sanık olan sendika sekreteri Laurent Tettamanti ve iki yardımcısı, mahkemeye çağrılmalarının arifesinde, İsviçre’de grev ve protesto hakkının kullanılmasının yargıya taşınmasıylailgiliaçıklama yaptılar. Açıklamayı, Esteban Munoz, Art – Syndibasa; Fabrice Chaperon, Syna; Aristides Pedraza, Sud – Syndibasa; David Andermatten, Avenir Syndical – Syndibasa gibi sendikacılar imzaladılar.

Açıklamada, “grev, örgütlenme ve hak arama özgürlüğünün kullanılmasının temel koşuludur. İsviçre devleti, bu ifadeyi oybirliğiyle kabul etmiştir. Ancak pratik uygulamalar ve yaşanmakta olan gerçekler bu fikir birliğine aykırı uygulamalarla doludur. Burjuvazinin zaferini ilan ettiği kapitalizm çağında, sermaye sahiplerinin ve burjuvazinin gözde uşaklarının bireysel hakları, işçilerin toplu haklarından önce geliyor. Uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin bir pratiğinden başka bir şey olmayan bu öncelik, emekçilerin grev ve gösteri yapma hakkını kullanması üzerinde önemli bir etkiyesahiptir. Böylece, bir fabrikadaki, grev gözcülüğü veya üye olduğunuz sendikanın farklı olması  “haneye tecavüze” dönüşür; halka açık bir gösteri “trafiği engellemeye” indirgenir ve temel bir hak olarak oybirliği ile kabul edilen grev artık bir “kısıtlama” olarak kabul edilir” ifadeleri yer aldı.

20. Yüzyılda, İsviçre burjuvazisi grev hakkını kesin olarak ve sadece çalışma ilişkileriyle sınırlamıştır. Ancak günümüzde bu sınırlamalar burjuvazi için yeterli gelmemektedir. Emek hareketini, ücret indirimleri ve toplu iş sözleşmelerinin (CCT) ağır ihlalleri karşısında bile, nihai eylem araçlarından yoksun bırakmak için toplumsal çatışmalar kriminalize edilerek suç haline getiriliyor.

İşte bu bakış açısıyla, sanık sandalyesine oturtulan Association romande des Working (ART) sendikasının sekreteri Laurent Tettamanti ve iki yardımcısı, 22 Kasım’da iki grev ve bir gösteri düzenlemekten Yverdon-les-Bains’deki Polis Mahkemesine çağrıldı. Yargılamanın bu birinci bölümüne konu olan hikâyenin özeti şöyle: “Electricité 2020” işçilerinin talebi üzerine Ocak 2018 sonunda maaş zammı için ilk grev düzenlenir. Bir anlaşmaya varılır ve bir ödeme anlaşması imzalanır.Ama patron sonunda varılan anlaşmadan tek taraflı olarak caymaya karar verir. Bu nedenle ikinci bir grev düzenlenir. İşveren grevcileri işten çıkarır ve sözde bir “zorlama olduğu” iddiasıyla şikâyette bulunur ve nihayetinde bu yılın başında geri çekildiğini açıklar. Ancak Vaud Cumhuriyet Savcısı, suçlamalarını inatla sürdürür. Çünkü Savcı, Toplu iş sözleşmesine veya işçileri ile yaptığı sözleşmeye uymayan işvereni, işçilerin greve başvurmasından koruyacağına inanıyor.Böylece adaletten aldığı güç ve cesaretle haklının yanında değil, sermaye çevrelerinden aldığı güç ve cesaretle güçlünün yani egemen sınıfların yanında saf tutmayı tercih ediyor.

Eğer adalet ve hukuk sistemi, bu biçimde yeni bir gerici hamleyigeçerli kılacaksa, ekonomik grevi tamamen ve basitçe ortadan kaldırabilir. Zirapatronlar bu kararı kendilerine zırh yaparak, çoğu durumda etkisiz ve işverenlerin lehine olan toplu uzlaşma kanallarının varlığını bahane ederek, ekonomik grevin uygulanmasını olanaksız hâle getirecektir. Böyle bir karar, işverenleri grevcilere, öncü işçilere ve sendika yöneticilerine karşı misilleme önlemler almaya da teşvik edecektir. Böylece patronlar, daha işçiler kendilerini, sahte ve ikiyüzlü bir çalışma barışı kandırmacasından kurtaramadan, yani bu ikiyüzlü oyunun farkına varmalarına fırsat vermeden toplu iş sözleşmesine uyma yükümlülüklerinden kaçabilirler. Burada İsviçre’nin, merkezi Cenevre’de bulunan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) standartlarına göre işçi temsilcilerini zaten gerektiği gibi korumadığı da unutulmamalıdır.

Savcı ayrıca Vaud Elektrikçiler Eylem Komitesi’nin gerçekleştirdikleri yasal ve demokratik bir gösteriyi de hedef alıyor. Bu izinli gösteri, elektrik tesisat işçilerini kapsayan ulusal bir toplu iş sözleşmesinin yenilenmesine yönelik müzakerelerin bir parçası olarak Haziran 2018’de gerçekleşmişti. Yargılamanın bu ikinci bölümü de, prosedür açısından soru işaretleri yaratan ve ilkiyle hiçbir ilgisi olmaması dışında, yapılan ithamlar ve şikayetler tamamıyla birbirinden saçma ve keyfilik içeriyor. Konuşmacıların siyasi eğilim derecesinden, yürüyüş güzergâhının titiz yorumuna, giyilen tişört sayısı da dahil olmak üzere, gösteri ve protesto hakkı bu saçma kriterlerle yetkililer tarafından  engellenmeye çalışılıyor. Yüze yakın elektrik işçisinin Lozan şehir merkezinde demokratik ve barışçıl bir gösteri yapması, kuşkusuz ekonomi ve burjuva çevrelerinin hoşuna gitmemiş, onları aşırı derecede rahatsız etmişe benziyor.

İşçiler tarafından yönetilen ve işverenlerden bağımsız mücadeleci bir sendikacılık, ekonominin birçok sektöründe maya tutmaya çalışıyor ve işçi hareketinin temel kurucu ilkelerinden asla vazgeçmeden işçiler için acil kazanımlar elde etmek için yapılacak müzakerelere hazırlanıyor. Vaud savcısının göz korkutmaya yönelik bu yeni girişimi, sendika ve örgütlenme özgürlüğünü savunmak ve hayata geçirmek için, demokratik ve mücadeleci bir sendikacılığın ne kadar önemli ve gerekli olduğunu da kanıtlıyor.