Aargau kantonuna bağlı Windisch belediyesinde sığınmacılara tahsis edilmek üzere 3 binada oturan 49 kişinin, oturdukları evlerden tahliye edileceğine dair haberlerin basına yansımasıyla geniş bir tartışma başlatılmış oldu. Haberlerin ilk elden yayılışı, sığınmacılar yüzünden yurttaşların evlerinden olduğunu içeren verilerle beslenmişti. Ancak sonradan yayınlanan bilgiler 49 kişinin mülk sahibinin binada yapacağı yenileme çalışması gerekçesiyle tahliye edileceğini içerir yöndeydi. Aargau kanton yönetimi de bu gelişmeler üzerine bir açıklama yayınlayarak olayların bu noktaya gelmesinde sorumlulukları olduğu ve bu nedenle özür dilendiği yönündeydi. Adı geçen yerin tadilat işlemi bittikten sonra reşit olmayan yaştaki sığınmacıların barınma ihtiyacı için tahsis edilmesin planlandığına dair bilgiler yine kanton tarafından paylaşıldı ve bilgi akışında sorun yaşandığı ve bu sorunun bir daha yaşanmamasına özen gösterileceği ifade edildi. Bu işin bir yanı. Önemli tarafı ise siyasi tüccarlık kısmı. Daha doğrusu uluslar arası sorunlu bir durumdan iç politikada çıkar sağlama tartışmalarının altına ateş atılmaya devam edilmesi.
Aslında tartışmaların sığınmacıların atış poligonuna yerleştirilerek yerli halka karşı bir tehdit unsuru olarak gösterilmesi ve belirli bir basın çevresinin bunu teşvik eden dil ve içerikle yayın politikasına dönüştürmesinin nedenleri anlaşılmaz değil. Her şeyden önce geçen yılın sonbaharından itibaren giderek artan sığınmacı gelişi, bir dönemedir gündemde olmayan ‘yabacılar’ tartışmasını yeniden ısıtacağına dair güçlü bir veri tabanı sunuyordu. Seçimlerin de bu yıl yapılacak olması buna yönelik beklentilerin giderek daha da net bir hal almasına neden oldu. Yanı sıra politikadaki etkisini İsviçre’ye has yerli ve millilikle ezber bozan yöntemlerle konsolide etme girişiminde SVP’nin güçlü ‘darbeyi’ vurmak üzere pusuda beklediği az çok hissedilir durumdaydı. Windisch olayıyla da beklenenin işaret fişeği çakılmış oldu.
Evlerinden tahliye edilmek zorunda bırakılanların hukuksuz bir durumla karşı karşıya kalıp kalmadıkları, izlenilen yöntemin bir hak ihlaline neden olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu olmak üzere, siyaseten, sığınmacı ve yerli halkın ‘huzurlu’ yaşamının karşı karşıya getirilerek direnç stresine tabi tutulmasının arzulanmasının şimdilik hedefine ulaştığı söylenebilir. Yaşanan gelişmeler her şeyden önce sonbaharda yapılacak seçimlerle bağlı olduğunu, yabancı ve göçmen karşıtı parlamento partilerinin seçim propagandalarına dayanağı da buradan toplamaya çalışacağını gösteriyor. Bu taktiksel yönelimin SVP tarafından geçtiğimiz sonbaharda yapılan federal konseyin iki yeni üyesinin bakanlık olarak sorumluluk aldığı alanların tespitinde yürürlüğe koyduğu söylenebilir. Daha konsey üyelerinin ve bunların görev alalarına dair belirlemenin yapılmasından çok önce sığınmacı sayısının artan eğilimi bilinir ve görülür durumdaydı. Böyle bir durumda en beklenir davranışın SVP ve diğer muhafazakâr partilerden birinin göçmenlerden ve sığınmacılardan da sorumlu bakanlık olan adalet bakanlığını alması ya da istemesi olurdu. Ama olmadı. SVP ve siyasi hesaplarla diğer partiler görev alanı dağılımında bu bakanlığı konseye SP’den seçilen Elisabeth Baume-Schneider’e bıraktılar.
SVP, yine güncel tartışmaların diğer bir konusu durumunda olan Enerji, İklim ve İletişim Bakanlığı’nın sorumluluğunu alarak seçim yılında bir taşla iki kuş vurmayı hesaplıyordu ve öyle de oldu. Şimdi bu taktiğin ikinci aşamasına geçilmiş durumda. Konut sıkıntısının giderek arttığı bu dönemde yaşanılan sorunların, yeterli derecede ve finanse edilebilir konut sayısının sağlanmaması bir yana, özel sektörün rant sağladığı bir alana dönüşmesinin sorumlusu artan sığınmacı sayısıymış gibi gösterilmesi, ‘illegal’ göçün ihalesinin de SP’ye yıkılarak seçime kadar bunun üzerinden gerginliğin tırmandırılması hedef edinilmiş durumda. Buna Ukrayna’da süren savaştan kaçarak gelen Ukraynalı sığınmacılara yönelik yasal düzenlemelerdeki değişiklikleri de eklemek gerek.
Bu girişimlerin SVP açısından bir getirisinin olup olmayacağı sorusunun cevabı Zürih kanton seçimlerinde yaşanan tabloya bakılarak verilebilinir. Zürih kanton seçimlerinde ortaya çıkan siyasi tercih, İsviçre düzeyindeki eğilimi de temsil eder durumda. Ve bu sonuçlara göre bir önceki dönem seçimlerin galibi iklim ve çevre sorunlarına duyarlılık eğiliminin, göçmen ve iç güvenlik sorununa doğru kayış gösterdiği ve bununla birlikte SVP’nin oy ve sandalye sayısını arttırdığı sonuçlar ortaya çıktı. Dolayısıyla bu sonuçlara bakıldığında SVP’nin yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı politikasını seçimlere kadar gerdirerek devam ettireceği söylenebilir. Yani bu dönem göçmenler ve sığınmacılar yine politik istismar malzemesi durumunda. (arkadaş)