UDC/SVP’nin özellikle Avrupalı olmayan yabancıları hedef alan kampanya afişleri, İsviçre’de yabancı düşmanlığının yaygınlaşması endişelerine yol açıyor.
İsviçre’de yerleşik olarak yaşayan toplumların temel yapısını zedeleyen ve istismar eden bir kara propaganda. İsviçre Halk Partisi’nin (SVP) “Yeni Normal” kampanyası şimdiden istenmeyen kişileri seçmeye ve ilan etmeye başladı. Bu ırksal damgalama, siyahileri ve Müslümanları dışlıyor – bu da diğer İsviçreli vatandaşları ve göçmenleri endişelendiriyor. Çünkü bu kampanya söz konusu topluluklara nefret edildikleri yönünde bilinçaltı bir mesaj gönderiyor.
İnsanların sığınacak bir yer bulma ve hayatlarını yeniden kurma umuduyla beş parasız olarak İsviçre’ye geldiklerinde göç ve göçmenlik, bir lèse-nationalisme (Etnik milliyetçilik ya da etnonasyonalizm, «ulus «un etnik kökene göre tanımlandığı milliyetçilik biçimidir) suçu haline geliyor. Almanya’daki irkçi ve nazi partisi AfD’nin yolundan yürüyen UDC/SVP ve devlet kurumlarına yerleştirdikleri tüm gizli destekçileri, “haklı davaları” doğrultusunda nefretin alevlerini körüklemekten asla yorulmadılar: “makul ve sorumlu”, ancak ‘saldırgan olmayan ve şiddet içermeyen’ bir yabancı düşmanlığı (Xénofobie).
Ulusal Konsey Üyesi Thomas Stettler’in geçtiğimiz Ekim ayında bir televizyon programında tüm İsviçre kamuoyu önünde sarf ettiği “iyi niyet dolu” sözleri bilinçaltında gizledikleri yabancı düşmanı politikalarının dışavurumu niteliğindeydi: “UDC ırkçı değildir […] belki yabancı düşmanıdır”. Sarf edilen bu sözler temelde iki yönüyle ele alınabilir. İlk olarak İsviçre yasalarına göre ırkçılık suçtur ama yabancı düşmanlığı yapılabilir. İkincisi yabancı düşmanlığını içselleştiren, sıradanlaştıran masumane, zararsız bir olgu haline getirme riski taşır. Ancak yabancı düşmanlığı ve ırkçılık, iç içe geçmiş bu iki olgunun tarihini takip edebilen herkes için aslında tıpkı tohum ve bitki aynılığına sahiptir. Her ne kadar bu sözlerin sahibi pişmanlık duyduğunu açıklamış olsa da, söz konusu vaka ve sarf edilen sözler bir ruh halinin dışavurumudur. Jura’lı seçilmiş siyasetçi tarafından yapılan açıklamada, yabancı düşmanlığına, partisini suçlandığı ırkçılıktan arındırma gibi onarıcı erdemler yükleyen bir yaklaşım söz konusudur.
Bu anlamda mevcut UDC kampanyası, birlikte yaşama duygu ve yeteneğini tüketecek zararlı bir süreçtir. Çoğu zaman olduğu gibi, göçmenleri ve azınlıkları korumak için tasarlanmış yasaların varlığına rağmen, bu söylem yasalardan bağımsız gibi görülmekte, cezasızlıkla çoğalmakta ve meşrulaştırılmaktadır. Artık yavaş yavaş hiçbir şekilde yadırganmayan bu davranış biçimi, İsviçre siyasetinin bir parçası haline gelmiştir. Siyasi bir kesimin ötekilere karşı öfkeyi körüklemek ve seçmenlerini diken üstünde tutmak için kamusal alanda sergilediği sinsi, sıradan ve yaygın bir davranış biçimi (normallik) haline geldi. Öyle ki, aslında burada söz konusu olanın siyasi bir program olarak ötekilere duyulan nefret olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
İsviçre’nin bir hukuk devleti olduğunu varsayarsak, bu kampanya nedeniyle kendilerini önyargılara maruz kalmış hissedenler için başvuracakları yer mahkemelerdir. Özellikle de insanların onurunu ve değerini koruyan ayrımcılığa ve nefrete teşvik etmeye karşı ceza kanunu. Sınırlı sayıda da olsa, kampanya, ırkçılık karşıtı dernekler tarafından ihbar ve suç duyurusuna konu olmuştur. Afrikalıların ve Müslümanların istenmeyen kişilere karşı sınır korumasıyla ilgili el ilanlarında bu kadar dikkat çekici bir şekilde yer alması, Konfederasyon Başsavcılığının harekete geçmesi ve bu kampanyadan sorumlu olanlara karşı dava açması için yeterli bir sebep değil mi? İsviçre’nin 1994 yılında taraf olduğu Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 2. ve 4. maddeleri açıkça ihlâl edilmiş olmuyor mu? Yargının kayıtsızlığı soru işaretleri yaratıyor. İnsanların zihinlerini zehirleyen, bulandıran ve sonuçları ancak Irkçılığa Karşı Federal Komisyon rakamlarını yayınladığında görülebilen sinsi bir girişim karşısında kafalar karışık durumda: “2023 yılında ırk ayrımcılığına ilişkin raporlar yaklaşık %24 oranında artmıştır, bu da ancak toplumdaki değişimler ve yıl içinde meydana gelen olaylarla açıklanabilir».
Yabancı düşmanlığının önemsizleştirilmesi onu bir norm haline getirmiştir. Ortaya çıkan ırkçılık artık vicdanları rahatsız edecek kadar güçlü bir travmaya yol açmıyor. Toplum buna alışmış görünüyor. Bu da insanlığı savunma konusundaki var olan toplumsal-ortak kapasitemizi sarsmalı, endişelendirmeli ve örgütlenmeye zorlamalıdır.
Çeviri: Metin Alan
Kaynak: Alain Tito Mabiala
Le courrier gazetesi