YIL YENİ, SORUNLAR ESKİ   

  FUAT AKYÜREK

 

Yeni bir yıla girerken birikmiş, yaşamı çekilmez hale getirmiş tüm sorunların eski yılda kalması temennisi sıkça dile getirilir.Girilen bu yeni yılın dünyaya, yaşanılan ülkeye barış, kardeşlik, dostluk getirecekbir yıl olması dileği tekrarlanır. Bu dilekler hemen hemen her kesim tarafından tekrarlanır ve dile getirilir. Söylediklerine kendileri de inanmayan iki yüzlü burjuva politikacılarının benzer yöndeki dileklerini bir yana bıraktığımızda, bu dilekler özellikle yeni bir dünya kurulması için mücadele edenler açısından gerçekten bir içtenliğin ve samimi duyguların ifadesidir.

Ne var ki daha yılın ilk günlerinde hemen farkına varılır ki, bu dilek ve temennilerle var olan gerçekler arasındaki zıtlık devam etmektedir. Takvim yaprakları değişmiş, ama eski sorunlar olduğu gibi, belki de yenileri eklenerek ve daha da ağırlaşarak girilen yıla devredilmiştir. Yine böylesi bir dönemden geçiyoruz.Bir köşe yazısının sınırları içerisinde bazı temel noktalara dikkat çekmeye çalışalım: Covit-19 Pandemisi tüm hızıyla devam ediyor. Tüm umutlar bulunacak bir aşıya bağlanmıştı. Erken sayılabilecek bir dönemde aşı bulunmasına rağmen salgın eskisinden de şiddetli bir biçimde devam ediyor, hastalık ve ölümler konusundaki sayılar korkutucu boyutlara ulaştı. Hükümetlerin bu alanda uyguladıkları politikalar, kitleler içerisinde kendilerinin kaderlerine terkedildiği duygusunu uyandıran derin bir güvensizlik duygusunu besliyor. İlaç tekelleri ise vurgunlarına daha yeni vurgunlar ekleme peşinde koşuyorlar.

Uluslararası düzeyde politik ve ekonomik gelişmelere bakıldığında ise dünyanın neredeyse kaynamayan tek bir bölgesinin olmadığı görülüyor. Adeta bir barut fıçısının üzerinde oturuyoruz. Emperyalistler arasındaki çelişkiler yoğunlaşıyor, kamplaşma eğilimleri berraklaşıyor, ekonomik ve siyasi rekabet kızışırken silahlanma yarışı da hız kazanıyor. Büyük devletler açıkladıkları yeni bütçelerinde “savunmaya” ne kadar büyük kaynaklar aktardıklarını ilan ediyorlar. Bugün emperyalist dünyasında “savunmanın” saldırganlık, yıkıcılık ve müdahale demek olduğunu artık dünya halkları biliyor ve görüyor.

ABD emperyalizminin yanına yedeklediği diğer emperyalist ve gerici güçlerle Rusya ve Çin’i kuşatma, onları askeri, ekonomik ve siyasi olarak tecrit etme ve güçten düşürme atakları Karadeniz’den Pasifik’e kadar bir alanı kapsıyor. Emperyalist güçlerin dünya rekabetinde merkezi bir yeri tutmaya başlayan bu mücadele alanındaki gelişmeler, diğer bütün bölge ve alanları da etkileme potansiyeline sahip. Ortadoğu hep çatışmaların olduğu bir bölge olma özelliğini hiç kaybetmiyor ve büyük güçler bu bölgeden ellerini çekmiyorlar. Afrika’nın ise neredeyse sorunlu tek bir bölgesi yok.

Ama hangi bölgeye bir mercek tutulsa, hepsinin altında emperyalist kışkırtma, egemenlik mücadelesi, kaynaklara ve zenginliklere el koymaatağı, bunun için tarihsel ve yerel çelişkilerin, anlaşmazlıkların kaşınması, kanatılması bulunuyor. Buna karşın Latin Amerika ve dünyanın başka bazı bölgelerinde olduğu gibi dünya halklarının mücadelesi de gelişiyor ve yükseliyor. Son olarak bu sayıda ayrıntılarını okuyacağınız Kazak halkının isyanı hiç beklenmedik bir biçimde patladı, hükümet istifa etmek zorunda kaldı, zamlar geri alındı vb.

Burada birazda Türkiye’den bahsetmek gerekiyor; Erdoğan iktidarı emperyalistler arası çelişkilerden yararlanarak atmak istediği adımların kendi aleyhine döndüğü bir noktaya geldi. Şimdi bütün o atılan adımların, gerici politikaların iflas ettiği, tükürüklerin yalandığı, düşman ilan edilenlerle “dost” olunmaya çalışıldığı bir dönem yaşanıyor. Ama bu öylesine bir dönem ki, geçmişte düşmanlık yaptıkları her devlet, elinde bu iktidarın ödemesi gereken bir fatura tutuyor,gizli ve kirli pazarlıklar halen sürüyor. Uyguladığı politikalarla ekonominin batışını hızlandıran iktidar, TL’yi dolara bağladı her bir dolara muhtaç durumda.Uluslararası plandaki itibarsız konumu nedeniyle de sürekli aşağılanmaya mahkum bir pozisyonda.

Gerek son ekonomik krizin yıkıcı etkileriyle, gerekse de 20 yıldır uyguladığı politikalarla kitle tabanı zayıflayan, toplumsal olarak güçsüzleşen iktidar hoşnutsuzluğu derinleşen, mücadele eğilimleri güçlenen kitlelere karşı daha fazla şiddete ve teröre başvuruyor. Muhalif partiler kıskaca alınıyor, belediye başkanlarına karşı yeni suçlar icat ediliyor, HDP üzerinden Kürt düşmanlığı kışkırtılırken, terörist suçlamaları yüksek perdeden tekrarlanıyor, muhalefet korkutulmaya, sindirilmeye, itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Cezaevleri ise baskının, işkencenin arttığı zülüm merkezleri haline getirilmiş durumda.

Erdoğan son konuşmalarından birinde halk kitlelerini sokağa çıkmamaları, kendilerine biçilen kadere razı olmaları konusunda açıkça tehdit etti. Erdoğan iktidarının baskı ve saldırıları tüm muhalif kesimleri ezmeye yönelik ve bunlardan bir kısmının somut hedef haline getirilip saldırıya geçilmesi de bu genel amacı -baskıyı yaygınlaştırma vb- gerçekleştirmeye hizmet ediyor. Farkına varılması gerekiyor ki, ortada genel ve kapsamlı bir saldırı var ve bu saldırı halk güçlerinin birleşik bir muhalefet örgütlemesinin aciliyetini artırıyor. Yeni yılındünya halklarının emperyalizme, faşizme ve gericiliğe karşı verdiği mücadelelerin daha gelişip, güçlendiği bir yıl olmasını diliyoruz.