YEŞİL SINIR

Venedik’te aralarında Jüri Özel Ödülünün de bulunduğu 7 dalda ödül kazanan film, Polonya – Belarus sınırında yaşanan mülteci krizini anlatıyor. Gözlemlere dayanan senaryosu, Polonyalı Agnieszka Holland’ın insanlığın vicdanına hitap eden acımasız, öfkeli ve kasvetli siyah beyaz filmine, Polonya hükümeti “ihanet” damgasını vurdu.
Yapımcıları arasında TRT’nin de bulunduğu Yeşil Sınır filmi Türkiye prömiyerini 13. Uluslararası Suç Ve Ceza Film Festivali’nde yaptı. Holland’ın filmi, çaresizlik, açlık, korku ve siyasi kötü niyetin bir araya geldiği bir mozaik oluşturuyor: Suriye, Afganistan ve Afrika’dan gelen mülteciler, hamile bir eşi olan ve kendisinden (yasadışı olarak) beklenen vahşet konusunda tereddütleri olan Polonyalı bir sınır muhafızı ve bir mülteci çocuğun ölümüne tanıklık ederek dehşete düşen ve radikalleşen Polonyalı bir psikoterapistin yasadıklarını ekrana taşıyan film, Polonya ile Belarus arasındaki «Yeşil Sınır» olarak adlandırılan ve mültecilerin bitmek bilmeyen çilesine sahne olan bölgeyi konu alıyor.
Belarus ile Polonya arasındaki filme adını veren “yeşil sınır”ı oluşturan tehlikeli ve bataklık ormanda, son yılların en büyük insanlık dramlarından biri yaşandı. Göç ve göçmenleri konu alan sinemanın bu çarpıcı örneğinde, Orta Doğu ve Afrika’dan Avrupa Birliğine ulaşmaya çalışan mültecilerin çaresizliğini ve çıkışsızlığını izliyoruz.
Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko son yıllarda sinsi bir kötü niyetle mültecilerin kabulüne izin verdi ve onların Białowieża Ormanı üzerinden Polonya ve AB sınırını yürüyerek kolayca geçme umutlarını alaycı bir şekilde teşvik etti – ama bunu sadece Belarus karşıtı yaptırımları nedeniyle Avrupa Birliği’ni cezalandırmak ve zayıflatmak için yaptı. Bu çaresiz insanları etkili bir şekilde silah olarak kullandı. Bu durum karşısında öfkelenen ve saldırganlaşan Polonya sınır kuvvetleri, bu gelenleri kamplarda beslemek ve barındırmak gibi bürokratik gerekliliklerden kaçınarak onları dikenli tel örgülerin üzerinden geri atarak, ormanın çorak arazisinde ölmelerine göz yumdu. Belarus’un «yeşil sınır» diye adlandırılan istikrarsızlaştırma stratejisi Polonya’yı paranoyak bir yabancı düşmanlığına itti. İnsanların çevrelerinde meydana gelen olaylar, kendilerine yeniden şu soruyu sormaya zorladı: “İnsanlık nedir?”.
Hükümetin Polonya karşıtı, utanç verici ve zararlı bir film olarak gösterdiği “Yeşil Sınır”, kapanış jeneriğinde Polonya’nın aynı sınır gücünün savaştan kaçan 3 milyon Ukraynalı mülteciyi karşılamak için nasıl cansiperane seferber olduğunu gösteriyor: bir şekilde mültecilere karşı üretilmiş tüm gerçekçi argümanlar eritilmeye ya da halının altına süpürülmeye çalışılıyor.
Sonuç olarak “Yeşil Sınır”, göçmenlere sanki iki ayrı türdeymiş gibi hissettiren kasvetli ama sürükleyici bir film.
Agnieszka Holland’ın senaryoyu müştereken yazdığı Maciej Pisuk ve Gabriella Lazarkievice, sınır bölgesinde yaşayanlar, mülteciler ve uzmanlarla yaptıkları söyleşilerden ilham almışlar. Kendisi de o dönemde bir aktivist olarak sınırda görev yapan senarist Maciej Pisuk, filmde tasvir edilen «her durumun» «gerçek dünyada bir karşılığı olduğunu» vurguladıktan sonra «Duyduğumuz vahşetlerin tam listesini (filme) kesinlikle dahil etmedik, çünkü çok fazlaydı» diyor. Yeşil Sınır izlenmesi zor bir film: adeta göğüs kafesine inen bir yumruk. Ama şu anda Avrupa’da yaşananlara sinemasal bir tanıklık niteliği taşıyor. (Arkadaş)

Yönetmen: Agnieszka Holland
Senaryo: A. Holland, Maciek Pisuk, Gabriela Lazarkiewicz
Görüntü Yönetmeni: Tomasz Namkiuk
Müzik:
Frédéric Vercheval
Kurgu:
Pavel Hedlicka
Oynayanlar: Maja Ostaszewska, Lalal Altawil, Tomasz Wlosok, Dalia Naous, Behi D. Atai, Al Rashi Mohamad, Agata Kulesza