Metin Alan
Mart 2019’da, Haziran 2016’da halk tarafından %66,8 oy oranıyla kabul edilen bir referandumun ardından İsviçre’de yeni hızlandırılmış iltica prosedürü yürürlüğe girdi. İltica yasasının (LAsi) değiştirilmesinin temel amacı, iltica sürecini hızlandırmak ve bir ivme elde etmekti. Ne pahasına olursa olsun düşüncesiyle hazırlanan bu hızlandırma prosedürü yeni değil. Ayrıca sadece İsviçre siyasi sürecinin sonucu da değil. Hızlandırılmış iltica süreci zaten AB üyesi birçok devlette mevcuttur ve hatta şu anda kabul edilmekte olan yeni AB Göç ve İltica Paktı’nın hedeflerinden biridir.
Yeni hızlı izleme prosedürü birkaç önemli değişiklik içeriyor:İltica sisteminin maliyetinde genel bir azalma sağlamak, iltica prosedürünün farklı aşamaları arasındaki gecikmeleri kısaltmak, konunun aktörlerini ve kilit oyuncularını coğrafi olarak bir araya getirmek ve prosedürün temel hak ve adalete saygı çerçevesinde yürütülebilmesi amacıyla, onaylı kuruluşlar tarafından sağlanan tüm başvurular için,re’sen yasal temsiliyetkurulmasını sağlamak.Esas olarak İsviçre’nin “solcularını”, LAsi’nin değiştirilmesinden yana olmaya motive eden de bu son değişikliğin içeriğidir.
Yeni iltica prosedürünün uygulanmasından bu yana, göçmen haklarını savunmak içinörgütlenmiş birçok dernek bu hızlandırmayı eleştirdi. İsviçre Mülteci Yardım Örgütü (OSAR), Şubat 2020 durum belgesinde, yetkililerinsadece sürecin hızına odaklanarak prosedürlerin kalitesini ve adaleti ihmal ettiğini açıkladı. Ayrıca Bağımsız Sığınma Avukatları Koalisyonubir raporunda, sığınmacıların Federal İdare Mahkemesi’ne (TAF) daha az başvuru yaptığınıbelirtti. Gerçekten de, sığınmacıların yasal temsillerinden sorumlu kişiler(Avukatlar), söz konusu menfaatlerin önemi göz önünde bulundurulduğunda, yetkilerini çok sık iptal edebiliyorlar ve temyiz süreleri oldukça kısadır(hızlandırılmış prosedürde yedi iş günü). Çünkü sığınmacıların yasal temsilcisi, makamın vereceği karar taslağı üzerinde karar verme hakkına sahiptir. Bu, teorik olarak, nihai karar verilmeden önce, müvekkilinin durumunun ayrıntılarını vererek, fikrini bildirebileceği anlamına geliyor. Ayrıca yine teoride, otoritenin nihai kararını vermeden önce bu tavsiyeyi dikkate alması gerekir.
Devlet Göç Sekreterliği (SEM), hızlandırılmış prosedürün uygulanmasından iki yıl sonra, İsviçre İnsan Hakları Yeterlilik Merkezi’ne (CSDH) kararların niteliğine ve sığınmacılara sağlanan yasal korumaya ilişkin bir değerlendirme yapması talimatını verdi. CSDH, İsviçre’de insan haklarına saygı konusunda uzmanlık sağlayan bir hizmet merkezidir. Finansmanını ve talimatlarını doğrudan Konfederasyondan aldığı için bağımsız olarak hareket ettiği iddia edilemez. Bu nedenle, bu açıklamayı da akılda tutarak, SEM tarafından verilen yetki çerçevesinde bu organ tarafından yayınlanan tam rapora bakmak gerekir.
CSDH, Mart 2019 ile Aralık 2020 arasında hızlandırılmış prosedür kapsamında sonuçlandırılmış 120 davayı incelemiş. İncelenen davaların sınırlı sayıda oluşu göz önüne alındığında, yeni sığınma prosedüründen genel bir niteliksel sonuç çıkarmak mümkün değil. Ama yine de, prosedürlerin iyileştirilmesi amacıyla izin alınarak incelenen dosyalardan bazı tespitler yapılabilir.
Vakaların %30’undan fazlasında gerçeklerin tespit edilememesi
Devlet tarafından finanse edilen CSDH doğal olarak, vakaların yaklaşık yarısında dosyanın bir anormallik göstermediğini tespit ediyor. Diğer yarısında ise, özellikle yaklaşık kırk davada olguların tespiti ile ilgili eksikliklerolduğunu belirtiyor. CSDH’a göre, olguların tespitinin eksik olmasının nedeni, hızlı takip prosedürünün dayattığı kısa sürelerin yarattığı baskıdır. İncelenen dosyaların çoğu, gerçekten de öyle olsalar bile, hızlı işlem prosedüründe ele alınamayacak kadar karmaşık görünüyor.Bu nedenle TAF tarafından verilen kararların bozulma oranı 2019’da artmıştır (iltica kararlarının %18,3’ü). Bu yüksek oran, hızlandırılmış prosedürdeSEM’in aldığı kararların kısmen adaletsizliğini de yansıtmaktadır. Vakaları hızlandırılmış prosedür ve uzatılmış prosedür arasında sınıflandırmak amacıyla SEM, kararların iptal oranını 2020’de %11,9’a düşürmeyi mümkün kılacak bir sıralama konusunda iç yönerge oluşturmuştur. Bu oran bile, OSAR’ında belirttiği gibi, yeni iltica prosedürlerinin dışardan değerlendirmesine ilişkin, eski yasaya göre, 2007-2018 yılları için ortalama orandan (%4,8) hâlâ çok daha yüksektir.
Dosyaların ve duruşma tutanaklarının savunma avukatları ileistişare edilmesi garanti altına alınmalıdır.
CSDH, kararların niteliğine ilişkin gerçek olguları belirleme sorununa ek olarak, başvuru sahipleri veya yasal temsilcileri tarafından dosyaların istişaresinin tüm kantonlarda homojen(tek tip) bir şekilde sağlanmadığını belirtiyor. CSDH, SEM’in, sığınma prosedürleri uygulanırken dosyaya erişmesi için yasal temsilciye izin vermesini ve duruşma tutanaklarını istişare etmelerinin garanti altına alınmasıgerektiğini tavsiye ediyor. Bir yasal temsilcinin müvekkilinin dosyasına erişimi olmadan görevini yerine getirmesi gerçekten imkânsızdır. Ayrıca, dosyaya bakma hakkı da, savunma hakkının bir parçasıdır.Ama kararların hukuki niteliği ve gerekçesi ile ilgili olarak, bu rapor çerçevesinde görevlendirilen uzmanlar(bilirkişiler) tarafından genel anlamda tatmin edici olarak değerlendirilmiştir.
Taslak karar hakkındaki görüşü yeniden değerlendirme ihtiyacı
Başvuru sahiplerinin yasal korumasını değerlendirirken, yasal temsilcilerle görüştükten sonra CSDH, SEM’in sürekli bir eğitim programı başlatmasını tavsiye etse bile, eğitim açısından LAsi’nin belirlenen gereksinimleri yasal olarak karşıladığını tespit ediyor. “Yetkilendirilmiş temsil organları, öngörülebilir olmaları şartıyla, temsil edilecek başvuru sayısındaki dalgalanmalarla başa çıkmak için yeterli kaynaklarla donatılmış görünmektedir. Yasal temsilcilerle ilgili önemli bir sorun devam etmektedir. Taslak karar teslim edilmeden önce, onlar hakkında görüş bildirme hakları vardır. Ancak bu görüş bölgeye bağlı olarak temsilciler tarafından farklı şekilde ele alınmaktadır. Bazı yasal temsilciler, başvuru sahibine danışmadan karar vermemeye veya yöneticileriyle bir tartışmaya bile girmeden bir görüş bildirmemeye karar verebiliyorlar. Yargılamalarda yasal temsil, başvuru sahibinin dinlenilme hakkının yanı sıra taslak karar hakkında görüş bildirme hakkını da içerir. Bu nedenle, yasal temsilci bu bağlamda sığınmacı ile görüşmek zorundadır” diyor.Ancak, iltica hukuku için bağımsız hukukçular koalisyonunun 2020 raporunda altını çizdiği gibi, karar taslağı hakkındaki görüş, nihai kararı veren merci tarafından genellikle dikkate alınmamaktadır.
Şüpheli ve eksik bir değerlendirme
Bu değerlendirme çeşitli nedenlerle eksiktir. Her şeyden önce, bariz kusurları var ve sadece hızlandırılmış prosedürincelenmiş. Çünkü CSDH’nin yetkisi yalnızca bu tür bir prosedürü incelemekle sınırlı. Bununla birlikte, Dublin prosedürünü, uzatılmış prosedürü veya davaya girmeme vakalarını değerlendirmek, yansıra sığınmacıların barınma ve bakım koşullarını ve “korunmasız kişilerin durumunu” da değerlendirmek daha mantıklı olurdu.
Öte yandan, analiz, yalnızca temsilcilerle yapılan görüşmelere dayanıyor, asıl etkilenenler olan ve prosedürleruygulanırken iyi temsil edilip edilmedikleri sorusuna daha fazla yanıt verebilecek olan sığınmacılarla değil. Sığınmacıların prosedürlerin uygulanması sırasında bir temsilciden diğerine transfer edilmesine ilişkin mevcut uygulama, hem yasal temsilcinin dosya hakkındaki bilgisini hem de başvuru sahibinin, aralarındaki ilişkinin önemli bir bileşeni olan ve özellikle sığınmacının savunmasızlığının belirlenmesi söz konusu olduğunda temsilcisine olan güvenini etkileyebiliyor. Bu nedenle esas olarak ilgililerin görüşlerini dikkate alan bir değerlendirme, uygulamaya konulan yasal temsil sisteminin doğasında var olan sorunlara daha fazla ışık tutacaktır.
Sonuç olarak, iyileştirilmesi gereken belirli yönleri belirlemeyi mümkün kılsa bile, bu dış değerlendirmeler İsviçre’deki iltica prosedürünün eksikliklerini doğru bir şekilde belirlemek için yeterli olmaktan uzaktır. Değerlendirme yetkisinin kapsamı, SEM tarafından CSDH’ye verilen talimatlarla yapılıyor. Önümüzdeki yıllarda bağımsız bir İnsan Hakları Enstitüsü’nün (INDH) oluşturulması, belki de daha eksiksiz bir değerlendirmeye olanak tanıyacak ve devlet organları karşısında daha bağımsızhareket edilebilecektir. Ancak, İsviçre’deki iltica prosedürüyle bağlantılı sorunların gerçek olduğunu ve her gün birçok güvencesiz ve savunmasız insanı etkilediğini unutmamak önemlidir. Bu nedenle sığınmacıların insan haklarına ve temel haklarına saygı gösterilmesini daha çok güvence altına almak için hızlı hareket etmek gerekmektedir. Bu konuda ülkede faaliyet gösteren insan hakları, göçmen örgütleri ve sendikalar başta olmak üzere tüm kitle örgütlerine önemli sorumluluklar düşmektedir.
Faydalanılan kaynaklar:
https://www.skmr.ch
https: //bündnis-rechtsarbeit-asyl.ch
https://www.osar.ch