Vergi reformu sandıkta kaldı, sırada AHV21 var

 

 

Geçtiğimiz yılın haziran ayında Dünya Ekonomi Formu tarafından yayınlanan küresel rekabet endeksine göre liste başında İsviçre bulunuyordu. Uzunca yıllardır da zaten İsveç, Danimarka, Singapur gibi ülkelerin yer aldığı bu listede ilk beş içerisindeydi. Her ne kadar endeks kriterleri adı altında ekonomik reaksiyon gücü, esneklik ve dayanıklılık gibi  ‘post modern‘ başlıklar öne çıkarılarak cilalansa da kapitalist ülkelerin kendi aralarındaki rekabet gücünü belirleyenin bilimsel teknik ilerleme ve emek verimliliği nihayetinde de sömürü derecesi ve sermayeye tanınan her türlü ayrıcalıklar; vergi indirimleri, teşvikler, denetimlerden ve yaptırımlardan muaf tutulma, şekilsiz yasal düzenlemeler, sermayenin isteğine göre belirlenmiş iş koşulları ve yasası olduğu biliniyor. İsviçre’nin böyle bir endeksin hem de pandemi koşullarında başında yer alması tamamen yukarıda sıralanan koşullarla ilgili.

Buna bağlı olarak son yıllarda vergi reformları ve teşviklerle sıcak para rekabeti ve uluslararası tekellerle tanınan imtiyazların bir strateji çerçevesinde güçlendirilmesini amaçlayan konseptin bir parçası olan damga vergisinin kaldırılması 13 Şubat’ta yapılan oylamada sandığa takıldı. Sanayi sermayesi ve finanasal sermayeye sağlanmya çalışılan bu ayrıcalık, uluslararası rekabette İsviçre’nin pozisyonunu güçlendrimesi ve koruması adına Federal Konsey’in izlediği çizginin bir parçasıydı ve bu çizginin diğer yönünü serbest ticaret anlaşmalarının genişletilmesi, sanayi mallarında gümrük vergilerinin kaldırılması gibi uygulamalar oluşturuyor, emekçiler açısından da sosyal hak kazanımlarının yok edildiği; emeklilik reformu adı altında sermaye ayrıcalıklarının güvence altına alınmaya çalışıldığı bir sosyal saldırı dalgası yürürlüğe koyuluyordu.

İsviçre büyük sermayesi açısından bu hedeflerin hayata geçirilmesi geçmiş yıllara göre bazı zorluklar içeriyor ve bu zorlukların başında da yürürlüğe koyulmaya çalışılan uygulamalara karşı emekçi halk kesimlerinden gösterilen direnç geliyor.  13 Şubat’ta sandıktan çıkan sonuç daha önceki benzer oylamalar göz önüne alındığında bir yönelime işaret ediyor ve bu yönelim şimdilik var olan yasal çerçeveyi koruma tutumu olarak ifade edilebilinir. Hatırlanacaktır geçtiğimiz eylül ayında Juso’nun %99 inisiyatifi oylamada ret edilmişti. Bu inisiyatifle faiz ve temettü gelirlerinden alınan vergilerin arttırılması isteniyordu.

Ancak daha önemli ve belirleyici olanın, emekçi halk yığınlarının örneğin başta emeklilik reformu adı altında sürdürülen saldırı dalgası gibi saldırılara karşı izleyeceği mücadele çizgisinin kazanacağı başarı ve halk kitleleri üzerinde hala etkili olan korku atmosferi yayıcı propagandanın etkisinin kırılarak sosyal hak kazanımlarını koruma ve güçlendirmede savunmadan çıkılıp taleplerin genişletilip güçlendirildiği bir çizgiye yönelmesi tutumunun olacağı bugünden görünür bir durum. Dolayısıyla kısa bir zaman dilimi içerisinde AHV21 Reformu’na karşı gerekli imzaların toplanması tabanda reform paketine karşı var olan hoşnutsuzluğun bir verisi olsa da bu hoşnutsuzluk henüz eylül ayında yapılacak oylama sonucunu direkt tayin edici bir noktada değil. Emekçi yığınların sosyal güvenliğini tehdit eden bu ve benzer saldırıların püskürtülmesi; hak ve kazanımların güvence altına alınması daha güçlü bir mücadeleyi ve çalışmayı gerektiriyor. Bunun için oylamaya kadar aktif bir çalışmanın sürdürülmesi bunun yanı sıra emekçi yığınların üzerindeki vergi yükünün azaltılmasına yönelik taleplerin gündeme getirilerek mücadele edilmesi önemli ve bu mücadeleye en geniş kesimlerden katılım belirleyici olacak.