TRUMP’IN KAZANMASI TARTIŞMALARI ALEVLENDİRDİ

Tüm dünyada olduğu gibi İsviçre’de de insanlar ekranları başında bir futbol maçı izler gibi taraftar heyecanı ile izledi ABD seçimlerini. Hatta dünyanın bazı ülkelerinde Trump’ın yeniden seçilmesi kutlama ve protesto gösterilerine bile sahne oldu. İsviçre’de de Bern ve Cenevre’de 150 – 200 kişilik gruplar gösteri yaptı. Bazı gruplar Trump’ın seçilmesini kutlarken bazıları protesto etti.

ABD seçimlerinin tozu dumanı dağıldı ve kimin nasıl oy kullandığına ilişkin verilere bakıldığında Demokrat Parti’nin adayı Harris 13 milyondan fazla oy kaybederken, buna karşın Trump’ın oylarını koruduğu söylenebilir. Kısacası Cumhuriyetçiler kendi tabanlarını korurken, Demokratların oylarında vahim bir düşüş yaşadı.
Belli ki kampanyayı olumlu bir mesaj üzerine değil de Trump tehlikesi üzerine kurmak, sözde kararsız seçmenleri motive etmedi. İsviçre’de de önde gelen siyasi partiler ve basın yayın organları ABD seçim sonuçları için farklı değerlendirme ve yorumlarda bulundular.

SİYASİ PARTİLERDEN TEPKİLER
İsviçreli parti temsilcileri Trump’ın seçilmesinin İsviçre için doğuracağı sonuçlar konusunda farklı değerlendirmelerde bulundu. Bazıları tehlikelere, bazıları ise fırsatlara dikkat çekti.
PLR Başkanı Thierry Burkart, Trump’ın seçilmesinin belirsizlikle eş anlamlı olduğunu söyledi. Aargau merkezli Kantonlar Konseyi üyesine göre, «bu seçim dış politikada daha fazla öngörülemezlik anlamına geliyor.» ve «Yeni seçilen ABD başkanının net bir seçim programı yok.»
UDC/SVP parlamento grubu lideri Thomas Aeschi, dünyanın giderek bloklara -Amerikan bloğu, Çin bloğu ve Avrupa bloğu- bölünmesinden duyduğu endişeyi dile getirdi. “Bu durum, güçlü bir şekilde ihracat odaklı olan İsviçre’nin çeşitli pazarlarına hizmet vermesini daha da zorlaştıracaktır”.
Merkez Part’nin başkan yardımcısı Charles Juillard’a göre Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerindeki zaferinin İsviçre’ye etkileri hala belirsiz. Ekonomik durumun temelden değişmesi pek olası görünmüyor.
SP Eş Başkanı Cédric Wermuth, Donald Trump’ın iktidara gelmesinin ardından İsviçre’nin rolünün, diğer devletlerle birlikte uluslararası anlaşmaların önemi ve Ukrayna’ya destek konusunda ısrarcı olmak olacağını söyledi.
Yeşiller, Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerindeki zaferinin demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından zor günler anlamına geldiğini söylüyor. Cenevreli ulusal meclis üyesi Nicolas Walder “Bu bayağılığın, cinsiyetçiliğin, ırkçılığın ve aşırılığın zaferidir” diye konuştu.
Cenevre (MCG) ulusal meclis üyesi ve aynı zamanda Berne’deki UDC/SVP grubunun bir üyesi olan Roger Golay, «Donald Trump’ın seçilmesiyle oldukça rahatladım çünkü onun kim olduğunu biliyoruz. Ne yapacağı kestirilemese de ülkesinin iç sorunlarıyla ilgilenen biri olduğunu biliyoruz ki bu da bizim siyasi partimiz olan MCG’ye çok yakın. Vatandaşlarımıza öncelik vermek konusunda aynı düşünceye sahibiz,” dedi.

İSVİÇRE BASININDA ABD SEÇİMLERİ
24 Heures ve Tribune de Genève gazeteleri, Donald Trump’ın ilan ettiği zaferi, «Eğer bir sürpriz varsa, o da zaferin büyüklüğüdür. İlerici sol partiler de aynı reçeteleri öğrenmelidir» diye yorumladı ve Trump’ın zaferini «verimlilik (etkililik) dersi» olarak nitelendirdi. İki gazete de Amerikalıların çoğunluğunun gerçekleri bilerek oy kullandığını, seçmenlerin ürkekte olsa netliği diğer tarafın muğlaklığına tercih ettiklerini yazdı. “Bundan böyle bu muhafazakâr ‘popülizm’ bir deneme alanı ya da laboratuar değil, uzun süredir hazırlanmış ve ince ayarları yapılmış bir başkanlık olacak. Yürütme gücünü kullanmak için çok daha güçlü bir potansiyele sahip» şeklinde değerlendirdiler.
La Liberté gazetesi, «batmayan bir sandal» manşeti ile Donald Trump’ın seçim zaferinin «sürpriz olmadığını» ancak «karakterinin ana özelliği olan istikrarsızlık dönemini» başlattığını yazdı. Fribourg kantonunda yayın yapan gazete başyazısında; İç cephede, Cumhuriyetçilerin şimdiden göçmenliğe karşı sert önlemler alma sözü verdiğini ve bunun insan hakları aktivistleri için endişe kaynağı olduğu yorumunu yaptı.
ESH grubunun gazeteler ise, Donald Trump’ın vaat ettiği «yeni altın çağ» yerine, Cumhuriyetçi milyarderin seçilmesinin daha önceki görev süresinin de gösterdiği gibi «hem ülke içinde hem de uluslararası alanda öngörülemez bir tarih sayfası» açtığını yazdılar.
Le Nouvelliste, Arcinfo ve La Côte gazeteleri başyazılarında, «biz safça, 6 Ocak 2021’de Kongre Binası’na yapılan saldırının, New Yorker’ı çok sayıda Amerikalı için istenmeyen biri haline getirecek hesaplanamaz bir dizi gaf, hakaret, yalan ve yasal sorunun (…) doruk noktası olacağını düşündük. Ancak durum böyle değil,» diye yazdılar.
Neue Zürcher Zeitung, Amerikalıların Donald Trump’ı Beyaz Saray’a seçerek riskli bir kumar oynadıklarını, ABD’nin gelecekteki 47. Başkanı’nın ne yapacağının kestirilemez olduğunu yazdı. ABD Anayasası’nda öngörülen denge ve denetleme mekanizmalarının Donald Trump için de geçerli olduğunu belirten NZZ, «Ancak Trump’un bunlarla alay etmesi ve Washington’da ve uluslararası sahnede kaosa neden olması mümkün. Milyarder Trump, iş çevrelerindeki yüksek güvenilirliğinden yararlandı» değerlendirmesinde bulundu. NZZ ayrıca «bilgisayarlarının başından nadiren kalkan her renkten genç erkeklerden oluşan bir grup seçmeni de harekete geçirebildi» diye yazdı.
Almanca yayın yapan CH-Media grubundaki gazetelere göre ise Amerikalılar, görevden ayrılan Demokrat Başkan Joe Biden’ın politikalarının devam etmesini istemedi. Onlara göre Donald Trump’ın zaferi her şeyden önce Kamala Harris’e karşı bir “seçim” oldu. CH-Media grubundaki gazeteler «2016’da Amerikan halkı ilk etapta bir kadının – Hillary Clinton’ın – Beyaz Saray’a çıkmasını engellemek istemişti.
Dört yıl önce pek çok seçmen Donald Trump’ın Covid-19 pandemisini kötü yönetmesinden dolayı hayal kırıklığına uğramıştı. Bugün ABD’nin, %40’lık onay oranıyla seleflerinin hiçbirinden daha popüler olmayan bir başkanı var. Ve onun politikaları da Kamala Harris’in politikalarıdır. Seçmenler özellikle yönetici ikilinin göç, ekonomi ve kimlik konularındaki tutumlarını eleştiriyor» yorumunda bulundular.

SADECE AMERİKA’YI DEĞİL DÜNYAYI ETKİLEYEN SEÇİMLER
ABD’deki seçimler tüm dünyanın ekonomik ve mali dengesini etkiliyor. Kuskusuz Trump ve Harris arasındaki seçim İsviçre’yi de etkiliyor.
ABD ekonomisinin hakimiyeti, burada alınan kararların diğer tüm ülkelerin ekonomisini, büyümesini, istihdamını ve refahını etkileyecek niteliktedir. Hiç kimse Amerikan hakimiyetinin dört ana gücünden kaçamıyor: şirketleri, doları, teknolojileri ve ordusu.
Amerikan şirketleri sanayi üretim dünyasına büyük ölçüde hakimdir. Yurtdışındaki toplam yatırımları dünya toplamının yüzde 22’sini oluşturuyor. Avrupalı çokuluslu şirketler ise toplamın üçte birini oluşturuyor; ancak bu şirketler 27 farklı ülkeden geliyor ve her biri zayıf bir role sahip (Almanya yüzde 5 ile başı çekiyor). Amerikan şirketlerinin etki gücü, çok yüksek ciro ve kâr elde etme yeteneklerinde görülmektedir. Aslında, dünyanın en büyük yüz şirketinin cirosunun yüzde 40’ını tek başlarına üretmektedirler. En büyük on şirketten altısı Amerikalı. Dünyanın en büyük yüz şirketinin borsa değerinin yüzde 60’ını oluşturmaktadırlar. Bunların başında çok uluslu teknoloji şirketleri geliyor: Apple, Microsoft, Nvidia, Amazon, Alphabet (Google). Bu ekonomik ve finansal ağırlıkla, Amerikan çokuluslu şirketleri dünya ekonomisindeki oyunun kurallarını etkileme gücüne sahiptir. Parasal alanda olduğu kadar teknolojik alanda da. Daha spesifik olarak, ilaç sektöründe (halen bazı önde gelen endüstrilerini satın aldıkları İsviçre de dahil olmak üzere), bilgi teknolojisinde, eğlence sektöründe, dünya çapında uzun süreli bir patent koruma ağı dayatarak. Rakip şirketler arasında ‘ittifak kapitalizmi’ olarak adlandırılan alanda da ustadırlar. Örneğin Starbucks, ürünlerini dünya çapında yaymak için Nestlé ile ittifak kurmuştur. McDonald’s vegan ürünlerini sunmak için Beyond Meat ile işbirliği yapmıştır (ABD’de başarısız, Avrupa’da başarılı). Tüm yapay zeka ağlarında Amerikan firmaları hakimdir, öyle ki Google ve Microsoft artık dünya çapında bir ikili olmuştur.
Tüm ekonomi ve onu bir baskı aracı haline getiren burjuva siyaset, dünyanın önde gelen para birimi olan dolardan faydalanmaktadır. İster dünya ticaretinin faturalandırılmasından (sadece enerji sektörünü düşünelim, Ukrayna’daki savaş ve Rusya’ya karşı yaptırımlardan da muazzam bir avantaj elde edildi), ister uluslararası borçlanmadan, bankalar arasındaki ödemelerden, döviz piyasasındaki hakimiyetten ya da merkez bankası rezervlerinden (Merkez Bankası) bahsedelim, dolar dünya para şampiyonu olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Euro ikinci sırada, ancak çok gerilerde ve Çin para birimi hala uluslararası bir cüce olmaya devam ediyor. Bu parasal ve mali güç sayesinde ABD, dünyanın dört bir yanından sermaye çekmeye devam ediyor. Bu da onların tüm sınırların ötesinde borçlanmalarına olanak sağlamaktadır (yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre ABD Hazinesi, doların ve dolayısıyla diğer ülkelerin borçlarını finanse etme ayrıcalığına sahip olmasaydı izin verilebilecek olandan %22 daha fazla borçlanmasına izin vermektedir!) (Arkadaş)