Tehdit, provokasyon ve terör eşliğinde gidilen seçimler

 

 

Fuat Akyürek

Avrupa’da işçi sınıfı ve emekçi halk kitlelerinin mücadelesinin yükseldiği bir dönem yaşanıyor. Fransa’da mezarda emeklilik yasasına karşı eylemler sürüyor. Almanya uzun süredir yaşanmayan bir genel greve sahne oldu. İtalya, Yunanistan gibi ülkelerde de ciddi bir işçi, emekçi muhalefeti var. Ukrayna’daki savaş ise ciddi bir tırmanma eğilimi taşıyor. Nato ülkelerinin Ukrayna’ya olan silah desteği, son olarak tankların gönderilmesi ile bir üst boyuta sıçradı. Son günlerde nükleer silahlar meselesi daha fazla gündeme geliyor. Rusya, Belerusya’ya taktik nükleer silahlar yerleştirdi. ABD ise Rusya’yı çevreleyen ülkelerde zaten bu silahlara sahip. Bütün bunlara bir yanıt niteliğinde olan Çin ve Rusya arasındaki yakınlaşma daha da sıkılaştı. Gerginleşen ve sertleşen bu koşullar en küçük bir provokasyonda nelerin olabileceği konusunda tüm dünya halkları için ciddi bir uyarı niteliğinde.

Uluslararası planda bunlar yaşanırken Türkiye kendi tarihinin en kritik seçim süreçlerinden birini yaşıyor. Çok partili sisteme geçilen 1950 seçimlerini bir yana bırakacak olursak, bu seçimler cumhuriyet tarihinin en önemli seçimi niteliğini taşıyor. Bu önem, Erdoğan liderliğindeki AKP-MHP iktidarının en gerici ve karanlık güçleri kendi etrafında birleştirerek ülkeyi faşizmin egemen olduğu bir rejime sürükleme isteğinden kaynaklanıyor. Dinle harmanlanmış olan bu faşist rejim Türk ve Kürt halkları açısından zincirlenmemiş bir baskı ve terörün egemenliği anlamına geliyor. Bu durum muhalif güçlere daha sıkı bir iş birliği ve ortak mücadele zorunluluğunu dayatıyor.

Kılıçdaroğlu ve CHP liderliğindeki Millet İttifakı“ halka güçlendirilmiş parlamenter sistem ve demokrasi” vaat ediyor. Mİ Kürt Sorunu dahil diğer temel sorunların “çözüm” yeri olarak parlamentoyu gösteriyor. Mİ içerisinde sosyal demokratlar, militan milliyetçilikle merkez sağ arasında yalpalayan İYİ Parti gibi partiler, diğer liberal sağ ve merkeze yakın partiler, Saadet gibi nispeten daha ılımlı dinci partiler yer alıyor. Bu partileri birlikte davranmaya iten neden ise tek adam iktidarının sonlandırılması, parlamenter sisteme dönülmesi isteği. Bu amaçla ortak bir platformda yayınladılar. Bu ittifakın seçimleri kazanması ülkenin içinde bulunduğu sorunlara çözüm olmayacak ama işçi ve emekçi halk açısından, ilerici, devrimci sosyalist muhalefet açısından bir nefes alama dönemi olacak.

Muhalefetin en dirençli ve enerjik kesimini ise Emek ve Özgürlük İttifakı oluşturuyor. Emek ve Özgürlük İttifakı, HDP’nin kapatılması ihtimali nedeniyle Yeşiller ve Sol Parti çatısı altında ortak bir liste ile seçimlere katılıyor. Emek Partisi bu yöndeki kararını açıklamış durumda. EMEP’in belirlediği milletvekili adayları bu ortak listeden seçimlere katılacak.  TİP ise bu ittifak içerisinde kendi adıyla seçimlere katılıyor. Emek ve Özgürlük İttifakı Cumhurbaşkanlığı’na aday göstermeyerek Kılıçdaroğlu’na destek eğilimini açıkça ortaya koymuş durumda. İttifakın mümkün olan en fazla sayıda milletvekili ile parlamentoda temsil edilmesi, parlamento içi dengeler, yasa yapımı ve ülkenin politik koşullarının iyileştirilmesi için önemli olacak.

Erdoğan iktidarı seçim sürecinde provokasyonları, tehditleri, baskı ve terör mekanizmasını en sert biçimde çalıştıracağını açıkça ortaya koydu. Erdoğan kürsüden muhaliflere tehditler savururken para-militer örgütler, resmi güçler ortalığa döküldü. Kürt illerinde terör ve baskı tırmandırılıyor. İyi Parti İstanbul İl Örgütü binası kurşunlandı. Failin yakalanması ve ardından yapılan açıklamalar ise tam anlamıyla “minareyi çalanın kılıfı hazırlayacağı” kıvamında. Seçim süreci bu ve benzer olayların fazlasıyla yaşanacağını, eğer muhalefet bir bütün olarak sıkı ve kararlı durmazsa iktidarın oy kullandırmamak, sahte oy üretmek, YSK eliyle seçim sonuçlarının belirlenmesi gibi adımlar dahil, kazanmak için her yol ve yöntemi deneyeceğini açıkça ortaya koyuyor. Erdoğan her türlü seçim yasasından özgür olarak propaganda yürütecek. Şimdi keyfiliğe milletvekili adayı yapılacak olan bakanlar da dahil oluyor. Açık olan şu ki, iktidarın elinde baskı, terör, yasa dışılığa baş vurma dışında bir araç bulunmuyor. Her geçen gün biraz daha zayıflayan kitle tabanını genişletmek bu kirli yöntemlerle olanaklı olmayacaktır. Erdoğan iktidarı tüm güçlüklere rağmen gönderilecek, işçi ve emekçi hareketinin daha ileri hedeflere hazırlanacağı bir dönemin kapıları açılacaktır. Yurt dışında kullanılacak oylarda Erdoğan’ın gönderilmesi, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın güçlenmesi için olmalıdır.