İsviçre, ‘modern ve gelişmiş‘ bir ülke olarak bilinse de ülkenin kadın hakları konusunda ki sabıkası mâlum. Bu konuda uzun süre geride kalmış bir geçmişe sahip. Kadınların siyasi ve toplumsal haklarını elde etme mücadelesinin toprak tutmaya başladığı dönemden bu yana çok süre geçti ve elde edilen bir çok kazanıma rağmen tam hak eşitliğine ulaşmada kadınlar hâlâ ciddi engellerle karşı karşıya.
GERİDEN GELEN BİR SÜREÇ
İsviçre, kadınların ekonomik siyasi hakları konusunda atılan adımlarda Avrupa’nın en geç davranan ülkelerinden biri olma özelliğini taşıyor ve 1971 yılına kadar kadınlara oy kullanma hakkı tanımamış olması ile de hayli meşhur. Hatta, İsviçre’nin bazı kantonlarında (örneğin Appenzell Innerrhoden’de) kadınların yerel seçimlerde oy kullanma hakkının ancak 1990 yılında kabul edildiği gözetildiğinde bu kötü şecerenin sadece çelişki gibi duran bir şey olmadığı aynı zamanda erkek egemen toplumsal hiyerarşiye karşı kadınların hakları için nasıl zorlu bir mücadele sürecinden geçtiklerinin de temel bir verisi. Bu durumun çalışma yasasında da 80’li yıllara kadar varlığını koruduğu biliniyor. 1981 yılında eşitlik ilkesinin anaysal güvence altına alınmasına ve bunun bir kazınım olarak elde edilmesine rağmen, pratik uygulamaların verilen mücadeleyle uyumlu kazanıma dönüştüğünü vurgulamak lazım.
1991 KADIN GREVİ DÖNÜM NOKTASI
Kadınların eşitlik taleplerini güçlü bir şekilde dile getirdikleri en önemli olaylardan biri 14 Haziran 1991’de gerçekleşen ulusal kadın greviydi. Bu greve, 1981’de anayasaya giren eşitlik maddesinin uygulanmaması ve kadınların ekonomik, toplumsal ve siyasal hayatta hâlâ dezavantajlı konumda olması kaynaklık etmişti. İsviçre çapında yüz binlerce kadın işlerini bırakarak protestoya katılması, kadın hareketinin sıçrama yapmasının önemli bir dayanağı olmuştu.
Bugün İsviçre’de emekçi kadınların hak ve kazanımları konusunda kısmi ilerlemeler sağlanmış olsa da hâlâ çözüm bekleyen birçok sorun bulunuyor. Özellikle eşit işe eşit ücret, cinsiyet temelli ayrımcılık, iş yerinde kadınların maruz kaldığı cam tavan etkisi ve aile-iş yaşamı dengesinin sağlanması gibi konular bu sorunların başında geliyor. Kadınların ücret ayrımcılığına maruz kalması ve genellikle yarı zamanlı işlerde çalışması sebebiyle sosyal ayrımcılığın en büyük mağduru olmaları da bu duruma eklenmeli.
Toplumsal cinsiyet temelli şiddet, taciz ve aile içi şiddet gibi durumlarda gözetildiğinde bugün İsviçre’de kadın hareketinin mücadele mevzilerinde hayli yük biriktirdiklerini söyleyebiliriz ve bunların hepsi bugün verilen mücadalenin en aktif konuları.
8 MART VE 14 HAZİRAN
8 Mart,14 Haziran gibi İsviçre’de kadın hareketi için önemli bir dayanışma ve mücadele günü ve bugün kadınların taleplerinin bir kez daha mücadele ve kazanım çağrılarıyla dile getirildiği gün ve uluslararası kadın dayanışmasının da bir parçası.
İsviçre’de kadın hareketi, tarihsel olarak zorlu bir mücadele vermiş ve birçok önemli kazanım elde etmiştir. Ancak, sömürü, eşitsizlik, şiddet gibi konularda hâlâ gidilmesi gereken bir yol olduğu açık. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadınların bu talepleri için verdikleri mücadelenin bir sembolü olarak, İsviçre’de ve tüm dünyada mücadele ufkunu diri tutmaya devam ediyor. (Arkadaş)