Sermayeye teşvik, halka cendere!

2022 dünyada ülkelerin iç çelişkilerin yanı sıra; dünya pazarında söz sahibi ülkelerin etki alanını arttırma, pazar paylaşımı, bölgesel çekişmelerin ve emperyalist hegemonya çatışmalarının 2021’den devirle ve yeni olgularla güçlü geçeceği bir yıl olmaya aday. Bu rekabet ve çekişmeler uluslar arası sermaye dolaşımını da kapsayacak şekilde son on yıllık dönem içerisinde daha da keskinleşen bir nitelik kazanmış durumda. Özellikle 2008 krizinin ardından ABD’den başlamak üzere İsviçre banka piyasalarına ve İsviçre’ye sermaye girişlerine yönelik yaptırımların arttırılması, sermaye bildirim zorunluluğu uygulamalarının genişletilmesi AB ülkelerini kapsayacak şekilde genişledi. Ülkeye yasal ve bildirim zorunluluğuna dâhil olmadan giren sermayeden elde edilen gelir, yaptırım ve zorunluluk engellerine takılınca İsviçre açısından düşme eğilimine girmiş oldu. Yine aynı devletler İsviçre içerisinde ekonomik casusluk ve ispiyonculuk faaliyetlerini de artırarak bankaların gizli bilgilerine illegal yollardan ulaşma ve kendi ülkelerinden vergilendirilmemiş sermaye kaçışlarını engelleme yoluna sıklıkla başvurdular.

Her ne kadar bu çekişmenin adı kara para transferi ile mücadele olarak adlandırılsa da asıl sorun kapitalist ülkeler arasındaki rekabette sadece maddi mallara yönelik korumacılık uygulamalarıyla sınırlı kalınmamasına; ülke dışı sermaye yatırımlarından ve sermaye üzerinden elde edilen çeşitli vergi gelirlerinin azalmasını engelleme ve sermaye kaçışına adres olan ülkelerin kıskaç altına alınarak hizaya getirilmesine dayanıyordu. Ki bu ‘sıcak para dolaşımını’ görünmez el ‘sihiri’ ile çevirdiği ileri sürülen sisteme devletin açık müdahalesi anlamına geliyordu.

Hal böyle olunca İsviçre bankacılık sektörü üzerinden ülkeye girişini teşvik ettiği sermaye gelirleri bilançosunda önemli bir kayba uğradı. Birçok yeni düzenleme yapmak ve sermaye dolaşımı ile ilgili denetimleri arttırmak zorunda kaldı. Para dolaşımında sermayeye sunduğu legal, illegal avantajların yanı sıra İsviçre’nin dünya ekonomisinde ‘güvenli liman olarak görülmesi’ de para akışındaki yönelimin diğer bir itici gücü rolündeydi. Ancak ikincisinin birinciye göre baskın hale gelmesinin ekonomik döngü açısından sıkıntılara dönüşebilecek yanları da söz konusu. Güvenli para birimi olarak franka yatırımların artması frankın aşırı değerlenmesi ve bağlı olarak da ihracat gelirlerinin nispi olarak sektörsel temelde azalmasına neden olma riski taşırken merkez bankası frankın aşırı değerlenmesine karşı 2021 yılı boyunca geniş para politikası uygulamaya ve piyasaya ek olarak frank sürmeye devam etti ve bu politikanın 2022 yılının ilk çeyreğinde de da devam edeceğine dair açıklamalarda bulundu.

Borsa, döviz, devlet tahvili ve bonolarına yatırım yoluyla 2021 yılının ilk 10 ayında İsviçre’ye giren para 145,5 milyar olurken bu miktar 2020 yılına göre yaklaşık %9.5 artmış durumda. Dolayısıyla ülkeye sermaye girişinde kısa süreli para hareketliliğinin yanı sıra kalıcı ve yatırıma dönüşmüş sermaye miktarını arttırma ve para dolaşımındaki üstünlüğünü rakiplerine kaptırmama adına İsviçre burjuvazisi ve egemenleri ülkeye sermaye girişini teşvik etme; sermaye cenneti konumunu koruma adına yeni düzenlemeleri yürürlüğe koymaya çalışıyor. Bu dönüşümün siyasi biçim olarak ortaya çıkışı ‘ilginç’ bir kesişmeye de denk düşüyor. Ekonomik döngüyü ve toplumsal yaşamı alabildiğince neo liberal saldırıların rüzgârına açmaya çalışan yönelim sadece sermaye teşvikleriyle sınırlı değil.

Ülke egemenleri aynı zamanda emekçi halkın hak ve kazanımlarını da bu saldırıların pençesine dâhil etmek üzere harekete geçmiş durumda. Tüm ilişkilerde para sermayeye ve hâkim sınıflara kuralsız yol açma gayretine giren federal yönetim, pandemi süreciyle ortaya çıkan gelişmelerden de hareketle otoriter bir kontrol mekanizması yaratma tutumunu da sağlama aldı. Sermayeye sınırsız alan açarken, halk yığınları üzerindeki cendere de sıkıldı. Yeni anti terör ve polis yasası, toplumsal hareketlere müdahale etmede yerel ve genel denetim, gözetleme ve dinleme faaliyetleri hukuki olarak güçlendirilip muhtemel halk hareketini engelleme adına yasallaştırılarak yürürlüğe koyuldu.

Tüm bu gelişmeler bir kez daha gösterdi ki yaşananlar ve yaşanacak olanlar; neo liberal sömürücü güç odaklarınca ağza alınmayıp ortandan kalktığı iddia edilse de iki sınıf; burjuvazi ve işçi sınıfı, emekçiler arasındaki mücadeleden başka bir şey değil. Uzun yıllara dayanan mücadeleler sonrasında emekçi yığınların elde ettikleri hak kazanımları gasp edilip yok edilirken, sermaye sınıfına sınırsız sömürme talan etme özgürlüğü tanınıyor. Bu yüzden emeklilik yaşı yükseltilip maaşları düşürülüyor. Bu yüzden sosyal fonlardaki birikimler sermaye lehine yok ediliyor ve iş yaşamı 7/24 ülke hâkim sınıfının sömürüsüne açılıyor. Dolayısıyla sınıflar arası bu çatışmadan işçi ve emekçilerin kazanımlarla güç toplayarak ilerlemesi 2022 yılında daha ileri mevziler için örgütlenerek mücadele etmesine, etki alanını genişletmesine bağlı. Bunun için de toplumun ileri kesimlerine önemli görevler düşüyor.