SAYILARA DAYALI İSTİSMAR VE GERÇEKLER

Taylan BATMANSUYU

İsviçre, genel kanıya göre: kusursuz düzeni, yüksek yaşam standartları ve istikrarlı ekonomisiyle bir tür modern ütopyayı temsil eder. Ancak, bu «rüya ülke» imajının arkasında yatan verilerin doğruluğu ve tarafsızlığı sorgulanmalıdır. İşsizlik, suç oranları ve sosyal yardımlardan yararlanan bireylerle ilgili istatistiklerin manipüle edilerek sunulduğu iddiaları, İsviçre’nin bilinçli bir imaj yönetimi yaptığına işaret etmektedir.

İSTATİSTİK KILIFI
İsviçre’nin işsizlik oranlarını incelerken, farklı kuruluşların sunduğu rakamlar arasındaki belirgin tutarsızlık dikkat çeker. İsviçre Devleti’nin resmî olarak açıkladığı işsizlik oranı, genellikle %2-3 gibi düşük seviyelerde seyreder. Ancak Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi bağımsız kuruluşların kriterleriyle hesaplanan oranlar bu seviyenin iki katına kadar çıkabilmektedir. Bunun temel nedeni, İsviçre’nin yalnızca işsizlik ödeneği alanları işsiz olarak tanımlaması, ancak iş aramaktan vazgeçmiş ya da geçici, düşük ücretli işlerde çalışan kişileri bu istatistiklere dahil etmemesidir.
Aynı yöntem, sosyal yardım alan kişilerle ilgili verilerde de gözlemlenebilir. İsviçre, yalnızca federal sosyal yardım sisteminden yararlanan bireyleri sayarken, kantonlar düzeyindeki yardımları ya da sivil toplum kuruluşlarından destek alan bireyleri görmezden gelir. Dahası aldığı 3800-4000 chf (İsviçre’de resmi bir asgari ücret tanımı olmasa da bu rakamlar hem işçi hem işveren tarafından kabul görmüş asgari ücret miktarıdır) ile 2000-2500 chf kira ödemek zorunda kalan çalışan grubunun çok büyük bir kesimi bazen ikinci bir işte vergi dışında kalarak çalışmakta bazen de aldığı maaş bu pahalı yaşam standartlarına yetmediği için sağlık sigortası ve kira konusunda yerel ve Federal yardımlar almaktadırlar. İşte bu noktada çalışanlar için sunulan sosyal yardımlar bu istatiksel verilerin kapsamı dışında tutulmaktadır. Cenevre kantonunda aşağı yukarı 600 bin olan kanton nüfusunun 191.522’si sağlık sigortası konusunda sosyal yardıma dahildir. Bu resmi rakam %40’lara tekabül ederken işsizlik oranın kanton bazında %3.4 olduğunu iddia eden istatiksel verilerin sorgulanması gerekir. Bu illüzyon ülkenin sosyal yardım istatistiklerini daha düşük göstererek refah devleti imajını koruma çabası olarak yorumlanabilir.

TANIMLARLA SINIR ÇİZİLİYOR
Benzer bir durum suç istatistiklerinde de gözlemlenmektedir. İsviçre’nin suç oranlarını düşük tutma stratejisi, suç tanımlarının daraltılmasıyla ilişkilidir. Örneğin, yalnızca resmî olarak polise bildirilen ve hukuki süreç başlatılmış vakalar suç olarak kabul edilir. Ancak, düşük gelir gruplarındaki bireylerin polise başvurmaktan çekindiği ya da mülteci topluluklarında bazı olayların raporlanmadığı gerçeği göz ardı edilir. Bu da gerçek suç oranlarının olduğundan düşük görünmesine neden olur. Başka bir örnekse savcılık tarafından kapatılan (para cezası vs sonuçlar ile) soruşturma dosyalarının yine suç istatistiklerinde hesaba katılmamasıdır. Türkiye yargı sisteminden farklı olarak birçok cezai soruşturmanın İsviçre’de para cezası ile sonuçlandığı düşünüldüğünde gerçek rakamın ne kadar yüksek olduğu kolayca tahmin edilebilir. Örneğin İsviçre’de bir özel evrakta sahtecilik işlemi yapıldıysa ve bu evrak bir prosedürü kolaylaştırmak için kullanıldıysa savcılık söz konusu suç için öngörülen hapis cezası karşılığı para cezasına hükmederek dosyayı kapatmaktadır. Fakat aynı suç Türkiye’de işlendiğinde mutlaka mahkeme tarafından karara bağlandığı için yani takibi şikayete bağlı olmadığı için hapis cezası yerine erteleme veya para cezası ile sonuçlansa bile suç istatistiklerine dahil edilmektedir.

STRATEJİ OLARAK MANİPÜLASYON
İsviçre’nin bu tür verilerle oynama stratejisi, yalnızca bir iç politika aracı değil, aynı zamanda uluslararası arenada güçlü bir imaj yaratma çabasıdır. Küresel sermaye için güvenli bir liman olma hedefi, İsviçre’yi “istikrar ve huzur” ülkesi olarak lanse etmeye iter. Düşük suç oranları, yüksek istihdam seviyeleri ve neredeyse kusursuz bir sosyal sistem, hem yabancı yatırımcıları hem de göçmenleri cezbetmek için oluşturulmuş bir vitrin niteliğindedir.
Ancak bu manipülasyonun ağır bir toplumsal bedeli vardır. Gerçek verilerin gizlenmesi, dezavantajlı grupların ihtiyaçlarının görmezden gelinmesine yol açabilir. İsviçre’nin düşük işsizlik oranlarının ardında, iş piyasasındaki güvencesiz bireylerin sorunlarının çözülmemesi ve bu sorunların sistematik olarak göz ardı edilmesi yatmaktadır. Sosyal yardım alanların sayısının olduğundan az gösterilmesi, toplumdaki yoksulluk seviyesini maskeleyerek gerekli sosyal reformların gecikmesine neden olur.
İsviçre’nin uluslararası alanda sahip olduğu güçlü imaj, yalnızca doğru ve şeffaf verilerle sürdürülebilir. Devletin, bağımsız kuruluşlarla iş birliği yaparak daha geniş kapsamlı ve tarafsız istatistikler sunması şarttır. Devlet tarafından yerine getirilmeyen bu görevin sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla takibe alınması ihtiyaçtan öte zorunluluktur. Aksi takdirde, İsviçre’nin “rüya ülke” imajı, üzerine inşa edildiği gerçeklikten kopacak ve iç dinamiklerinde derin çatlaklar oluşturacaktır.