Savaş, Rusya ekonomisini çökertir mi

 

 

Ergün ÖZALP

24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgali ile başlayan savaş,dünyanın ekonomik- politik gündemini; daha uzun süre belirlemeyi sürdürecek. Rusya’nın savaşı, aynı zamanda Ukrayna üzerinden ABD ve NATO güçleriyle bir hesaplaşmadır. Ukrayna yönetiminin ABD ve NATO tarafından kışkırtılarak, Rusya’ya karşı savaşa itildiği ; artık tüm yalınlığıyla ortaya çıkmış durumda. ABD, koçbaşı olarak Rusya’ya karşı donattığı neo-nazi destekçisi Zelenski Hükümeti’ne sadece silah ve dolar yardımı yaparak, Rusya’nın önüne bir piyon olarak sürdü. Rusya’ya ise, isterik, ırkçı bir motivasyonla ekonomik, kültürel her türlü yaptırımla yetiniliyor, daha fazlasının 3. Dünya savaşına yol açacağı söylenerek; Zelenski’nin, ‘NATO askerlerinin Ukrayna’yı koruması’ talebi, reddediliyor.Şimdilik Montrö’yu kararlılıkla uygulayacağını, ABD ve NATO’nun Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlarına katılmayacağını bildiren Türkiye ise, krizdeki ekonomisini nasıl düze çıkaracağının, Ukrayna – Rusya savaşını nasıl fırsata çevireceğinin hesabı içindedir. Türkiye’nin oynamaya çalıştığı tarafsızlık rolü, bir NATO üyesi olarak; uzun vadeli sürdürülebilir değildir.
Her savaşan ülke, sadece askeri gücüyle değil, ardındaki ekonomik potansiyelle savaşı yürütür. ABD ve Batı emperyalizminin ekonomik yaptırımlarının Rusya ekonomisine etkilerini, Rusya ekonomisinin bu yaptırımlarla çökeceği iddiasını ele alırken; Rusya emperyalizminin savaş öncesi hazırlıklarına da bakmak gerekir.1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında, Gorbaçov ve Yeltsin dönemlerinde tekelci devlet işletmeleri özelleştirilerek, emperyalistlerin yağmasına sunulmuş, bu arada eski KGB yöneticisi olan yeni yetme Rus oligarkları bu yağmadan büyük paylar elde etmişti. Yeltsin sonrası göreve başlayan Putin, mafyatik ekonomiye ve düzensiz ekonomik gidişe son vererek; kendine bağlı yeni yetme milyarder oligarklardan bazılarıyla işbirliği yaparak, ülke ekonomisini toparlamıştı. Putin, petrol ve doğal gaz ihracatına bağlı bir ekonomik büyümenin; Rusya’nın yumuşak karnı olduğunun bilincindeydi. Bu nedenle, Putin-Medvedev ikilisi,1908 krizi sonrası emperyalist rekabette avantaj sağlayacak olan; bilimsel teknik alana, nanoteknolojiye ve ekonomik üretimde çeşitliliğe yöneldi, orduyu güçlendirmek ve yenilemek için, bütçeden her yıl, yüz milyarlarca dolarlık kaynak ayırdı.Yüksek petrol gelirlerinden elde edilen gelirler, ayrı bir savaş fonunda istiflendi. 2010 Mayıs’ında Putin’in ‘anti-kriz sosyal önlemler sayesinde krizden çıktıklarını ve ekonomik büyümede durgunluktan artıya geçtiklerini’ duyurmuştu.
2014 yılında, NATO, ABD ve Soros destekli bir karşı-devrimle, seçilmiş Rus yanlısı Yanakoviç Hükümeti’ne Kiev’de darbe yapıldı. Darbeye karşı direnen ruslar, yoğun olarak yaşadıkları Donetsk ve Luhansk bölgesinde özerk halk cumhuriyetlerini ilan etti. Rusya bu arada Kırım’ı bir referandumla kendi topraklarına kattı. Bu gelişmeler sonrasında, batılı emperyalistler, o zaman da Rusya’ya ağır ekonomik yaptırımlar uyguladılar. O dönem, Rusya’dan 160 milyar dolar yabancı sermaye, yurtdışına kaçmış, Ruble, %15 değer kaybetmiş, Rusya’nın döviz rezervleri 400 milyar doların altına inmişti. Rusya’nın bu krizi nasıl atlatacağı; dünyadaki emperyalist kamplaşmanın gidişatı açısından da önem kazanmıştı. Putin aynı yıl 18 Aralık’taki 19. Yıllık Basın toplantısında: ‘Büyümenin süreceğini, tekrar hızlandırmak için iki yıla ihtiyaçları olduğunu, olası krizlere hazırlıklı ve deneyimli olduklarını, rezervlerinin bulunduğunu, her kim ki, Rus ayısını öldürmeye çalışırsa bunu başaramayacak’ diyerek; komplocu ülkelere meydan okumayı sürdürmüştü. Fakat tüm bunlara karşın, Rusya ekonomisinin, bugün de, büyük ölçüde petrolden ve silah satışlarından elde edilen gelirle ayakta durduğu ve ithalata bağımlı yaşadığı bir gerçektir.
Bugüne gelirsek,ABD, NATO ve AB ülkelerinin ekonomik yaptırımlarına karşı, Putin’in yine meydan okuduğunu görüyoruz. Putin, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Rusya’ya verilen sözlerin tutulmayarak, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini, 2014 ‘de ABD ve NATO’nun Ukrayna’da darbe tezgahlayarak Ukrayna’nın NATO üyesi yapılmak istenmesini; Rusya’nın güvenliğine tehdit olarak değerlendiriyordu. Son 7 yıldır da savaş hazırlığını güçlendirerek, ekonomik kaynaklarını ve rezervlerini buna göre planladı.650 Milyar dolara ulaşan rezervlerinin çoğunu Euro, Yuan ve altın olarak biriktirdi. Ülkelerle ticari ilişkisini kendi para birimleri üzerinden yapmayı planladı. Putin, gelinen yerde ‘’ Bana dost olmayan ülkeler, doğal gaz ve petrolü Ruble olarak ödeyecekler‘ diyor. Rusya yıllık üretimde dolar bazında dünyanın 10. satınalma gücü paritesiyle ise, dünyanın 6. Büyük ekonomisi konumundadır.Sadece petrol ve doğal gaz ve silah ihracında değil, tahıl, değerli maden, çelik ve gübre ihracında ve nükleer enerji santrali yapımında dünyanın önde gelen ülkesidir. Batı’nın yaptırımları Rusya ekonomisini etkilerken; Rusya, karşı yaptırımlarıyla – Putin’in son olarak tahıl ürünlerinin ihracatına yasak getirmesi örneğinde olduğu gibi – dünya ekonomisini sarsıyor. 24 Şubat’ta başlayan askeri harekat öncesi, 1 ABD Doları 81 Ruble iken, harekat sonrası 113 rubleye çıktı.Ruble yüzde 30 değer kaybetti. Batı’nın Rusya’ya ekonomik yaptırımlarının hedefi, Rusya’nın küresel dünya ticareti ve mali sisteminden yalıtılmasıydı. ABD, Avrupa Birliği, İngiltere ve Kanada bazı Rus bankalarını, SWIFT sisteminden çıkardı. Bazı rus bankaların sistemden çıkarılışı; dünya ile ticaretini bu sistemle sürdürülen firma ve müşterilerin işlerini sürdürmez ve halkı kredi kartlarını kullanamaz duruma düşürdü. Fakat bu yaptırımlara karşı deneyimli olan Rusya bu engelleri, yaptırımlara uymayan dost ülklerle, başka sistemler, yeni kurumlar yaratarak; ya da Çin üzerinden aşabilecektir.
Ekonomik yaptırımlar, elbette Rusya ekonomisini kısa vadede etkiler, fakat Biden’in,’’ Rusya ekonomisini çökerteceğiz’’ iddiası gerçekleşmez. Savaşın uzaması ve şimdiden Avrupa’ya geçen 5 milyonu aşkın mültecinin durumu, Rusya’nın karşı önlemleri; Avrupa ve dünya ekonomisinin geneline de ağır bedeller ödetecektir. Uluslararası tekellerin içiçe geçmişliği,dünya ekonomisini oluşturan ve finans dünyası ve ticaretin karşılıklı bağımlılığı; 2008 krizinden sonra bir türlü toparlanamayan ve ardından Covid pandemisine yakalanan dünya ekonomisinin krizi, karşılıklı ekonomik yaptırımlar sonucu daha da derinleşecektir.Enerjiye, gıdaya ve hammaddelere erişim ve fiyatların artışı, tedarik zincirindeki kırılmalar; aşırı enflasyonist baskılar; gelir dağılımı aşırı bozulmuş dünyanın ezilen halkları ve emekçilerin sırtına yeni yükler bindirecektir. Emperyalistler arasındaki çelişkiler keskinleşirken; öte yandan işçi sınıfının, emperyalizme ve kendi gericiliklerine yönelik isyanlarını da tetikleyecektir. IMF de son yaptığı açıklamayla; ‘’Ukrayna’daki savaşın,küresel ekonomik düzeni temelden değiştireceği,dünyada kıtlık tehlikesi yaratacağı ve dünya ekonomik büyümesini aşağılara çekeceği’’ uyarısında bulundu.
Özetle, ABD ve müttefikleri, Rusya’yı askeri anlamda Ukrayna’da yabancı savaşçılar üzerinden uzun süreli şehir savaşlarında yıpratıp zayıflatarak, Çin’le olan hesaplaşmasını daha rahat bir zeminde gerçekleştirecek bir strateji izlerken; öte yandan NATO güçleri arasındaki çelişkileri onarıp, onları toparlamaya çalışıyor, barıştan değil savaştan yana bir hat izlemesi için, müzakere masasındaki Zelenski’yi sürekli baskı altında tutuyor.Ukrayna’ya askeri işgali başlatmadan iki hafta önce Rusya, Çin’le birlikte, önümüzdeki dönem kurulacak ‘çok kutuplu yeni dünya düzeni üzerine’ anlaştılar, stratejik ittifaklarını tazelediler.Tüm yaşananlar, Ukrayna savaşı öncesinde emperyalist güçlerin, hızla saflaşmaya ve mevzilenmeye başladıklarını; savaş sonrası oluşturulacak ‘yeni düzen’ de, emperyalist paylaşım masasına güçlü oturmak arzularını gösteriyor. Emperyalistlerin bu tepişmesinden en büyük zararı, başta Ukrayna ve Rusya ve dünya emekçileri görüyor.Bu savaş, emekçilerin haklı bir savaşı değildir. İşçiler ,emekçiler, Ukrayna’nın istila ve işgaline karşı çıkarak; Rusya’nın işgali sonlandırmasını, tüm emperyalistlerin ve NATO’nun Ukrayna’dan elini çekmesini, Ukrayna’nın yabancı paralı askerlerden ve neo-nazi faşist örgütlerden, silahtan arındırılmasını, bağımsız – tarafsız bir ülke olmasını, Ukrayna’nın geleceğine Ukrayna halkının karar vermesini; Türkiyenin saldırgan bir savaş örgütü olan NATO’dan derhal çıkmasını savunmalıdır.