Teibe Alan
Radyoaktif maddelerin saat endüstrisinde kullanmak için son yıllarda daha fazla araştırılmaya ve yollar aranmaya başlandı. Birçok sektörde, günlük olarak tehlikeli maddelerle temas eden işçiler hakkında çok az şey bilinmektedir.“Radyum Kızları” filminde ustabaşı, işe başlamasının ilk gününde, genç işçi kadına «Bir bak» diyor. Radyum içeren parlak boyaya sahip küçük bir bardağı açıyor, ince fırçayı beyaz-yeşil sıvıya batırıyor ve rakamlardan birini boyamak için ucunu saat kadranına indirmeden önce kısa bir süre dudaklarının arasında yapıştırıyor. «Kolay, değil mi? Saat başına bir sent alıyorsunuz, en iyi kızlar günde 200 tane saat yapıyor» diyor yeni gelen işçi kadına. Sahne, 1920’lerde New Jersey’de geçen 2018 yapımı film «Radium Girls» in ilk sahnelerinden biridir.
Senaryo, saatçi atölyelerinde kadranlara radyum içeren parlak boya uygulayan genç işçilere verilen bir isim olan Radium Kızları’nın gerçek hikâyesine dayanıyor. Mümkün olduğunca hassas çalışabilmeleri için kadınlardan fırçayı ağızlarıyla tutmaları isteniyor. Bu da her seferinde az miktarda radyoaktif boya emecekleri anlamına geliyordu.
Radyumlu günlük ürünler
20. yüzyılın başlarında radyum, parlaklığı nedeniyle sadece saat endüstrisinde kullanılmamış, aynı zamanda her derde deva olarak kabul edilmiş. Radyoaktif elementler, 1898’de Marie Curie tarafından keşfedildikten sonra, Radyum gerçek bir patlama yaşadı. Radyum içeren deterjanlar, giysiler ve prezervatifler gibi günlük ürünler pazarlanmaya başlandı. Bir süre sonra bunlara kozmetikler ve hatta yiyecekler de eklendi. Yaklaşık 1.600 yıllık bir yarı ömre sahip olan uranyumun bozunma ürünü olan Radyumun, iyileştirici ve canlandırıcı güçleri olduğuna inanılıyordu.
20. yüzyılın başında, radyasyonun insanlar için son derece zararlı ve hatta ölümcül sonuçlara yol açtığı veya açabileceği henüz bilinmiyordu. Birçoğu kansere yakalanan Amerikalı Radyum Kızları, radyum tehlikesini görünür kıldı.
Geçen yüzyılın başında İsviçre’nin saatçilik endüstrisi de kendi Radyum Kızlarına sahip olmuş. Saatçilik endüstrisinin özellikle önemli olduğu Jura Arc’ta, 1907’den itibaren saatlerin rakamları ve ibrelerinin geceleri parlaması için radyum içeren parlak boya kullanılmış. Ve bunun tehlikeleri uzun seneler boyunca araştırılmamış. Bazı şirketlerde işçilerin radyum boyası uyguladığı küçük stüdyolar ve atölyeler olsa da, saat kadranlarının çoğu işçilerin çalıştığı fabrikalarda boyanmış. Federal Halk Sağlığı Dairesi adına İsviçre’de radyumlu floresan renklerin kullanımını araştıran tarihçi Lukas Emmenegger; “Aslında, radyum ayarlamak neredeyse sadece işçi kadınlar tarafından yapılan bir işti” diyor.
Emmenegger, “parlak renklerin ayarlanması basit ve – diğer niteliksiz işlerle karşılaştırıldığında – işçilerin çoğunlukla evde, odadaki masalarında yaptığı, nispeten iyi ücretli bir iş olarak kabul ediliyordu. ABD’nin aksine, İsviçre’de boyayı uygulamak için fırçaların nadiren” kullanıldığını söylüyor.
“Bunun yerine esas olarak ayar pimleri ve cam tüpler kullanıldı. Ancak İsviçreli işçi kadınlar radyumu ağızlarıyla yutmasalar bile, büyük ölçüde zararlı olan radyasyondan korunmadan çalıştılar” diye sözlerine ekliyor
İsviçre’de radyumla – korunmaksızın- çalışmalarından dolayı kaç kişinin hastalandığını, hatta öldüğünü kimse bilmiyor. Federal İstihdam Bürosu ve İsviçre Kaza Sigorta Fonu (SUVA) dahil olmak üzere çeşitli kurumlar, Amerikan Radyum Kızlarının kaderini 1920’lerde öğreniyor.
İsviçre’deki kayıtlarda, açıkça radyoaktivitenin etkisine atfedilebilecek, bilinen bir hastalık vakası olmadığı için hiçbir şey yapılmıyor. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yetkililer radyasyondan korunma konusu ile ilgilenmeye başlıyorlar.
İsviçre’de uyanış
1950’lerin sonunda, Federal Sağlık Ofisi, SUVA ile birlikte, Radyumun, evde çalışanların sağlıklarına olan zararlarını ve radyasyona ne derecede maruz kaldıklarını ölçen daha büyük bir araştırma yapıyor. Çalışmanın sonuçları, 1963 yılında yürürlüğe giren «Radyasyondan Korunma Yönetmeliği» müzakerelerinde tartışılıyor. Radyasyondan Korunma Yönetmeliğinin yayınlanması ile birlikte, radyumlu parlak boya kullanımı onaya tabi hale getiriliyor ve ciddi şekilde kısıtlanıyor.
El cerrahı Isabelle Poulenas’ın 1977 tarihli tezi, İsviçreli radyum ayarlayıcıların maruz kaldığı radyasyon hasarını inceleyen birkaç bağımsız çalışmadan biridir. Lozanlı doktor, radyum ayarlayıcısı kadın işçilerin ellerini uzun bir süre boyunca incelemiş. Şimdi 81 yaşında olan Doktor, «Hastaların çoğu La Chaux-de-Fonds veya Le Locle’dan geldi» diye hatırlıyor. Kadın işçilerin bir kısmı ona, SUVA tarafından yönlendirilmiş, diğerleri, doktora danışmanı ve Lozan el uzmanı Claude Verdan aracılığıyla gelmiş.
Poulenas’ın tedavi ettiği tüm kadın işçiler, çalışmaları nedeniyle birkaç yıl ve binlerce saat boyunca radyasyona maruz kalmışlardı. Vaka tanımları ve cerrahi müdahalelerin öncesi ve sonrası fotoğrafları, tıbbi geçmiş için bir kaynak olmakla birlikte, 1950’ler ve 1960’larda evde çalışanların yaşam ve çalışma koşulları hakkında da bir fikir veriyor.
Orta parmak kanseri
Poulenas, “48 yaşındaki Madam Emma S., 15 yıl boyunca evde çalıştı. Haftada 70 saat esas alınarak, saatlerin parlamasını sağlamak için rakamların ve saat kadranlarının üzerinde radyum kullandı” diyor. Ve çağdaş biri olarak, haftalık çalışma süresini aşırı ve dikkate değer bulduğunu vurguluyor.
Emma S. Doktora gitme işini nasıl yaptığını ve çıplak elindeki fazla radyum boyayı nasıl sildiğini anlatıyor. Birkaç yıl sonra orta parmağında bir kızarıklık fark ettiğini ve bir dermatoloğa gittiğini anlatıyor. Ve ona dalga geçer gibi radyasyon tedavisi yazıyorlar. Emma S., Poulenas ve ekibinden yardım istediğinde orta parmağını zaten kaybetmek üzereymiş. Çünkü, biyopside kanserli bir tümör bulunduktan sonra parmağın kesilmesi gerekiyor. Poulenas, cerrahi süreci açıklarken, “Ancak bu son prosedür olmamalı, birkaç operasyonda, «radyasyon dermatiti»nin neden olduğu lezyonlar çıkarıldı ve kasık bölgesindeki deri ile değiştirildi» diyor.Artan radyasyon şikâyeti yalnızca Poulenas’ın hastası Emma S.’de değil, radyumla çalışmayı bıraktıktan sonra dünyaya gelen iki oğlunun vücutlarında da ölçülmüş. Oğlu Ferdinand Haas, parlak boya ustalarının çalışmalarının sadece kendi sağlıkları üzerinde değil, aynı zamanda aile hayatı üzerinde de bir etkisi olduğunu öne sürüyor. Emekli annesinin 1950’lerde oturma odasında Omega kadranlarına nasıl radyum boyası uyguladığını anlatıyor.
Haas bir gazeteye verdiği demeçte annesi hakkında, «Arkadaşlarıyla birlikte tırnaklarını, kalan radyum macunuyla boyardı. Akşamları harika bir şekilde parladılar» diyor. Ailesinden hiç kimse Radyumun tehlikeli olduğunu bilmiyormuş; babası ve en yakın arkadaşı da kanserden ölmüş.
Ne Haas’in açıklamalarından ne de Isabelle Poulenas’ın çalışmasından, radyum ayarlayıcıların duygusal dünyası hakkında hiçbir şey öğrenilmez. Radyumla çalışmanın vücutlarında herhangi bir hasara veya hastalığa neden olduğunu öğrendiklerinde akıllarından neler geçti? Kızgınlık duydular mı – ve eğer öyleyse, kime? Acıları için patronlarını veya yetkilileri suçladılar mı?
Eski dizgici kadın işçilerin görüşleri ya yayınlanmadı ya da yok. Şimdi emekli olmuş el cerrahının da sorulara verebileceği bir cevabı yok. Kesin olarak söyleyebileceği şey, kadınların acı içinde yaşadığıdır. “Böyle bir yara çok acıtıyor. Yıllarca acısı dinmeyecek şiddetli bir güneş yanığı hayal edin. ” diye açıklıyor. Ve patronlara öfke? Poulenas, «Birkaç kişi kızgındı. Ama o zamanlar patronlarınıza daha fazla saygı duyuyordunuz» diyor.
Zamanla, adaleti aşındırmak
Kızgın ya da değil – İsviçreli radyum ayarlayıcılarının işverenlere ve yetkililere karşı, ne örgütlenme ne de yasal işlem yapmadıkları kesin. ABD’deki “Radyum Kızları” tamamen farklı. 1928’de dava dışı bir anlaşmayla sonuçlanan dikkate değer bir süreçte, filmin rol modelleri Grace Fryer ve meslektaşları, işverenleri United States Radium Corporation’a bireysel olarak dava açıyorlar.
Vaka ve etkilenenler medyanın büyük ilgisini çekmiş. İşçi kadınlar varılan anlaşmanın sevinci ve US Radium’dan aldıkları tazminat ile yetinmeliydiler. Yıllarca oral radyum alımı nedeniyle, genç işçi kadınlar dil kanseri, çene aşınması ve kendiliğinden kemik kırıkları gibi acımasız sonuç ve hasarlara maruz kaldılar.
Duruşma başladığında müdahil davacıların birçoğu zaten Radyum nedeniyle yatalakmış. American Radium Girls’den kaç kişinin Radyum nedeniyle ortaya çıkan hasardan öldüğü ise kesin olarak bilinmiyor.