İsviçre’nin otomobil sigorta sektöründe, milliyet temelli ayrımcılık alarm veriyor. Özellikle Balkan ve Türkiye kökenli genç sürücüler, yalnızca uyrukları nedeniyle İsviçrelilere kıyasla yüzde 74’e varan oranda daha yüksek prim ödemek zorunda kalıyor.
Parlamento harekete geçse de, sigorta şirketleri “istatistiksel risk analizi” kılıfı altında ayrımcı uygulamalara devam ediyor.
Yani sigorta şirketleri, bu adaletsizliği istatistik verilerle meşrulaştırmaya çalışıyor. Yaş, cinsiyet, ikamet edilen bölge gibi «klasik» kriterlerin yanında milliyet de doğrudan «risk faktörü» olarak hesaplamaya dahil ediliyor. Böylece bireylerin kişisel geçmişleri, sürüş deneyimleri ya da gerçek davranışları hiçe sayılarak, yalnızca doğdukları yer ve taşıdıkları pasaport üzerinden «suç potansiyeli» yükleniyor.
RİSK BAHANESİ
Peki, sigortacılar kendilerini nasıl haklı çıkarıyorlar? İstatistiksel risk gruplarını belirlerken; yaş, cinsiyet, ikamet yeri, araç tipi veya sürüş deneyimi ile ilgili bilgilerin yanı sıra milliyeti de bir kriter olarak alıyorlar.
Başka bir deyişle, sürücülerin geldikleri ülkeye bağlı olarak bir kazaya karışma olasılıkları istatistiksel olarak daha yüksek deniliyor. Uzmanlar “riske göre ayarlanmış primlerden” bahsediyor. İsviçre Sigorta Birliği’nden Thilo Kleine, “Bunu yapmak için benzer özelliklere sahip riskleri bir araya getiren gruplar oluşturuyorlar” diyor. Luzern’den Parlamento üyesi Hasan Candan bu uygulamaya eleştirel yaklaşıyor. Sigortacılar tarafından temel verilerin açıklanması da dahil olmak üzere daha fazla şeffaflık çağrısında bulunuyor.
Comparis uzmanı Adi Kolecic, “özellikle de hiç kaza yapmadan araç kullanmışlarsa, bu durum ilgili kişiler için çok can sıkıcı olabilir” diye özetliyor. “Çünkü primlerinin hesaplanması sadece kendi sürüş davranışlarına değil, aynı zamanda yurttaşlarınınkine de dayanıyor.” Comparis’te mobilite uzmanı olan Adi Kolecic “Uyruk, adil görünmese bile, bir hasarın meydana gelme olasılığını hesaplarken sigortacılar için önemli bir kriterdir” diyor.
İSVİÇRE’DE AYRIMCILIĞIN TARİHSEL ARKA PLANI
Bu durum yeni değil. İsviçre, özellikle 1960’lardan itibaren, ekonomik büyümesini göçmen işgücüne borçluyken, aynı zamanda göçmenleri sistematik olarak ikinci sınıf yurttaş statüsünde tutan politikalar geliştirdi. «Saisonniers» (sezonluk işçiler) sisteminden tutun da ırkçı girişimlere («Schwarzenbach İnisiyatifi») kadar birçok uygulama, göçmenlerin haklarının kısıtlanmasını ve toplumdan dışlanmasını normalleştirdi.
Bugün sigorta sektöründeki bu ayrımcılık, geçmişteki dışlayıcı zihniyetin güncellenmiş bir versiyonu olarak karşımıza çıkıyor: eskiden çalışma izni sınırlamalarıyla yürütülen ayrımcılık, bugün «risk analizi» adı altında finansal cezalandırmaya dönüşmüş durumda.
TOPLU CEZALANDIRMAYA TEPKİ
Sosyalist Parti’den Hasan Candan, bu ayrımcı uygulamayı gündeme taşıyarak Federal Konsey’den müdahale talep etti. Candan, bu durumu «milliyete dayalı toplu cezalandırma» olarak tanımladı ve Sigorta Denetim Kurumu (FINMA) ile Federal Irkçılıkla Mücadele Komisyonu’nun bu uygulamaları soruşturmasını istedi.
Elbette İsviçre devleti, sigorta sektöründeki bu yapısal ayrımcılığı görmezden geldiği sürece, parlamentodaki bu bireysel tepkilerin anayasal eşitlik ilkesinin hayata geçirilmesi konusunda hiçbir karşılığı olmayacak. Yasal zeminde ayrımcılığın yasaklanmış olması, uygulamadaki ırkçı pratiklere karşı harekete geçilmediği sürece yalnızca kâğıt üstünde kalan bir ilke olmaktan öteye geçemiyor.
Ancak sorun yalnızca birkaç yasal düzenlemeyle düzeltilecek gibi de değil. İsviçre’de göçmen kökenlilere yönelik bu yapısal ayrımcılık, yalnızca sigorta şirketlerinde değil, konut kiralamadan iş başvurularına kadar hayatın her alanına sinmiş durumda. Sigortacılık sektörü ise bu ırkçı pratiği «piyasa kuralları» ve «objektif veri» adı altında normalleştirme konusunda başı çekiyor.
SİSTEMATİK EŞİTSİZLİK
Sigorta şirketleri ayrımcılık suçlamalarını «özgür piyasa» ilkeleri ve «nesnel veri kullanımı» savunmalarıyla savuşturmaya çalışıyor. Oysa gerçek, son derece çıplak: bireyler, taşıdıkları pasaportlar nedeniyle kolektif bir suçlulukla damgalanıyor ve ekonomik anlamda cezalandırılıyor.
Bu tür uygulamalar, yalnızca ekonomik adaletsizlik yaratmakla kalmıyor; aynı zamanda göçmen kökenlilerin toplum içinde dışlanmasına ve ötekileştirilmesine de zemin hazırlıyor. İstatistiksel verilerle bireyleri kategorize etmek, ayrımcılığın teknik bir görünüm altında yeniden üretilmesine hizmet ediyor.
İsviçre Anayasası, eşitlik ve ayrımcılık yasağını garanti altına alıyor. Ancak uygulamada, sigorta sektöründe olduğu gibi pek çok alanda bu ilkelerin çiğnendiği görülüyor. Federal Konsey ve düzenleyici kurumlar sessiz kaldığı sürece, İsviçre’nin «eşit yurttaşlık» vaadi, belirli pasaportlara sahip olanlar için yalnızca bir aldatmacadan ibaret olarak kalıyor.
Gerçek anlamda eşitlik, yalnızca yasal metinlerde değil, hayatın her alanında – bankalarda, sigorta şirketlerinde, iş yerlerinde – uygulanmalıdır. Aksi takdirde, özgürlük ve demokrasi söylemleri yalnızca bir vitrinden ibaret kalır ve içerideki ayrımcı yapılar daha da kök salar. (Arkadaş)
KİM NE KADAR FAZLA ÖDÜYOR?
Bağımsız karşılaştırma portalı Comparis’in 2025 verilerine göre, İsviçre’de otomobil sigortası primleri, sürücünün milliyetine göre yüksek farklar gösteriyor:
Milliyete Göre Ortalama Prim Artışı (%)
Kosova kökenliler +74%
Kuzey Makedonya kökenliler +68%
Türkiye kökenliler +62%
İtalya kökenliler +15%
Almanya kökenliler +5%
İsviçre vatandaşları Referans değer (0%)En yüksek prim farkları, Balkan ülkeleri ve Türkiye kökenli sürücülerde gözlemleniyor.
Almanya veya Fransa gibi Batı Avrupa ülkelerinden gelen sürücüler ise neredeyse İsviçrelilerle aynı prim oranlarından yararlanıyor.
Bu veriler, ayrımcılığın yalnızca «risk analizi» ile açıklanamayacak kadar sistematik olduğunu gösteriyor.