Fransa’da gündeme mezarda emekliliğe karşı protestolar yön veriyor. İngiltere’de başbakan değişiyor ama hükümette skandallar bitmiyor. Almanya’da Ulusal Strateji Belgesi tartışılıyor.
Fransa’daki siyasi gündeme emeklilik reformuna karşı düzenlenen önemli protestolar yön veriyor. Bu ‘ölümcül’ projenin reddedilmesi halk arasında büyümeye devam ediyor. Tüm işçi sendikaları ve gençlik örgütleri ortak bir blok oluşturmuş durumda ve hükümete geri adım attırmaya kararlılar. Bir sonraki genel grev günü 31 Ocak.
İngiltere’de Muhafazakar Partinin Teşkilat Başkanı ve kabinede görevli olan Nadhim Zahawi’nin vergi kaçırdığı ve bundan dolayı ceza ödediği ortaya çıktı. Zahawi, Başbakan Rishi Sunak’ın Boris Johnson hükümetinde maliye bakanı olarak görev yaptığı dönem istifa etmesi üzerine iki ay kadar bu görevi üstlenmişti. Bu görevi sırasında, daha önceki bir dönemde hisse satışından elde ettiği 27 milyon sterlin kazanç için vergi ödemediği ve bundan dolayı başlatılan soruşturma sonucunda 1 milyon sterlin ceza ile birlikte 5 milyon sterlin ödemesiyle konunun kapandığı ortaya çıktı.
Almanya’da koalisyon hükümeti bir tarafta askeri harcamaları artırırken diğer tarafta dünya üzerindeki egemenlik mücadelesinde ABD/NATO eksenine yakın durmanın gayreti içinde. Genel seçimler öncesinde Hristiyan Demokratlar tarafından gündeme getirilen Milli Güvenlik Konseyi, şimdi bu hükümetin gündeminde. Keza Ulusal Güvenlik Strateji’nin yeni dönemin ruhuna uygun bir şekilde güncellenmesi üzerinde de çalışmalar sürdürülüyor. Özellikle Rusya ve Çin’e karşı Almanya’nın tutumunun nasıl olacağı bu belgenin son halinde yer alacak. Meselenin başını ise kısa bir süre önce “Rusya ile savaş halindeyiz” diyen Yeşiller üyesi Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock çekiyor.
KİMSE İŞ BAŞINDA ÖLMEK İSTEMEZ
Cathy Dos SANTOS
L’Humanité
Başbakan Elisabeth Borne’un “adalet, denge ve ilerleme” üçlüsü ölü doğmuştur. Hükümetin emeklilik reformunu haklı çıkarmak için kullandığı tüm argümanlar gerçeklerle çelişmektedir. Fransızlar, Avrupalı komşularıyla aynı hizaya gelme zorunluluğu gibi sinsi bir bahaneyle daha uzun süre çalışmaya çağırılıyor. Bu emir, liberal dogmaya körü körüne bağlılığı gösteriyor. Peki yarın Berlin ya da Madrid, vatandaşlarına 80 yaşına kadar çalışmayı dayatırsa ölümcül bir uyum adına Paris de aynı şeyi yapmalı mı? Ciddi olalım. Emeklilik, Avrupa Komisyonu’nun değil devletlerin yetkisinde olan bir konudur. Yürütme, kamu harcamalarının yüzde 3’lük totemine riayet etmek için, sosyal ve toplumsal bir fethi parçalamak yerine CAC 40 (Fransa’nın en çok kazanan 40 şirketi) şirketlerinin astronomik kâr paylarına pekala başka bir vergi politikası uygulayabilir.
Pek çok İsveçli ve Danimarkalı, Fransa’daki bu olağanüstü toplumsal hareketi alkışlıyor. Emeklilik sistemleri çöktüğünde aynı şeyi yapmadıkları için pişmanlık duyuyorlar. Emeklilik yaşını 65’e çeken reformu başlatan İsveçli Eski Bakan Karl Gustaf-Scherman bile Emmanuel Macron’u “İsveç modelini kopyalamaması” için uyardı. Bu ülkede çalışanlar artık tam bir emeklilik maaşından yararlanamamaktadır. Sonuç olarak, yoksul emekliler endeksi şu anda yüzde 13 ile Fransa’dakinden 3 puan daha yüksek. Diğerleri yıpranmış ve kırık dökük bedenleri ile işe dönmek zorunda kalıyor.
Macroncuların dayatmak istediği bu yoksullaştırma modelidir ve bu modelin yarattığı tepki onları hâlâ şaşırtmaktadır. Kimse iş başında ölmek istemez, kimse iş başında ölmemeli. Bu, 19 Ocak’ta dile getirilen ve 31 Ocak’ta sokaklarda tekrar duyacağımız feryattır. Sorumsuz bir sessizliğe bürünen Cumhurbaşkanı için yine kötü bir haber: Reform karşıtı harekete destek son günlerde daha da güçlendi.
Çeviren: Diyar Çomak)