NATO yalanları açığa çıktı! Eski NATO yetkilisi konuşuyor! – Jacques Baud

 

 

 

Yazarı, İsviçre ordusunda eski bir albay ve İsviçre Stratejik İstihbarat Servisi’nin eski bir üyesi olan Jacques Baud’dur. Ayrıca kendisi 2014 Ukrayna krizi sırasında ve sonrasında NATO için çalışan ve ardından Ukrayna ile ilgili programlara katılan bir albaydır.

 

(..)Çatışmanın köklerini incelemeye çalışalım.  Bu, son sekiz yıldır Donbass’tan “ayrılıkçılar” veya “bağımsızlıkçılar” hakkında konuşanlarla başlıyor. Bu doğru değil. Kendini ilan eden Donetsk ve Lugansk Cumhuriyeti tarafından Mayıs 2014’te yapılan referandumlar, bazı ahlaksız gazetecilerin iddia ettiği gibi “bağımsızlık” referandumları  değil,  “kendi kaderini tayin” veya “özerklik” referandumlarıydı  “Rus yanlısı” nitelemesi, yanlış olarak Rusya’nın çatışmanın bir tarafı olduğunu ima ediyor. Ama “Rusça konuşanlar” ifadesi daha sahici olacaktır. Dahası, bu referandumlar Vladimir Putin’in tavsiyesine aykırı olarak yapılmıştı.Aslında, bu Cumhuriyetler Ukrayna’dan ayrılmak istemiyorlardı, ancak Rus dilinin resmi bir dil olarak kullanılmasını garanti altına alan bir özerklik statüsüne sahip olmaya çalışıyorlardı. Cumhurbaşkanı Yanukoviç’in devrilmesinden kaynaklanan yeni hükümetin ilk yasama eylemi, Rusça’yı resmi bir dil haline getiren 2012 Kivalov-Kolesnichenko yasasının 23 Şubat 2014’te kaldırılmasıydı. Bu biraz darbecilerin Fransızca ve İtalyancanın İsviçre’de artık resmi dil olmayacağına karar vermeleri gibi bir şey.(..)

2014’te ben NATO’dayken, küçük silahların yayılmasına karşı mücadeleden sorumluydum ve Moskova’nın işin içinde olup olmadığını görmek için isyancılara Rus silah teslimatlarını tespit etmeye çalışıyorduk. O zaman aldığımız bilgiler neredeyse tamamen Polonya istihbarat servislerinden geldi ve bu bilgiler Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı’ndan (AGİT) gelen bilgilerle “uyuşmuyordu.” Oldukça basit iddialara rağmen, Rusya’dan silah ve askeri teçhizat teslimatı yapılmadı. İsyancılar, onların tarafına geçen Rusça konuşan Ukrayna birimlerinin saf değiştirmesi sayesinde silahlandırıldı. Ukrayna’daki başarısızlıklar devam ettikçe, tank, topçu ve uçaksavar taburları otonomistlerin saflarını şişirdi. Ukraynalıları Minsk Anlaşmalarına bağlı kalmaya iten de buydu.(..)

Minsk 1 (Eylül 2014) ve Minsk 2 (Şubat 2015) Anlaşmalarının Cumhuriyetlerin ayrılmasını veya bağımsızlığını değil, Ukrayna çerçevesinde özerkliklerini öngördüğünü hatırlamak gerekir. Anlaşmaları okuyanlar (ki gerçekte bunları okuyan çok, çok, çok az var), Ukrayna’ya bir iç çözüm için Kiev ile Cumhuriyetlerin temsilcileri arasında Cumhuriyetlerin statüsünün müzakere edileceğinin tüm mektuplarda yazıldığını fark edeceklerdir.Bu nedenle 2014’ten bu yana, Rusya müzakerelere taraf olmayı reddederken sistematik olarak bu anlaşmaların uygulanmasını talep etti, çünkü olanlar Ukrayna’nın bir iç meselesiydi.

Öte yandan, Fransa liderliğindeki Batı, Minsk Anlaşmalarını sistematik olarak Rusları ve Ukraynalıları karşı karşıya getiren “Normandiya formatı” ile değiştirmeye çalıştı. Ancak 23-24 Şubat 2022’den önce Donbass’ta hiç Rus askeri bulunmadığını hatırlayalım. Dahası, AGİT gözlemcileri Donbass’ta faaliyet gösteren Rus birliklerinin en ufak bir izini bile gözlemlemediler.(..) Ekim 2015’te, Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU) direktörü Vasyl Hrytsak, Donbass’ta sadece 56 Rus savaşçının gözlemlendiğini itiraf etti. Bu, 1990’larda hafta sonları Bosna’ya savaşmaya giden İsviçrelilerle veya bugün Ukrayna’da savaşmaya giden Fransızların sayısıyla karşılaştırılabilecek düzeyde.

Ukrayna ordusu o zamanlar içler acısı bir durumdaydı. Ekim 2018’de, dört yıl süren savaşın ardından, Ukrayna askeri başsavcısı Anatoly Matios, Ukrayna’nın Donbass’ta 2 bin 700 asker kaybettiğini belirtti: Ölümler, 891’i hastalıklardan, 318’i trafik kazalarından, 177’si diğer kazalardan, 175’i zehirlenmelerden (alkol, uyuşturucu), 172’si silahların dikkatsizce kullanılmasından, 101’i güvenlik düzenlemelerinin ihlalinden, 228’i cinayetlerden ve 615’i intiharlardan olmuştu.

Ukrayna Savunma Bakanlığı daha sonra silahlı kuvvetlerini daha “çekici” hale getirmek için NATO’ya başvurdu. Birleşmiş Milletler çerçevesinde benzer projeler üzerinde çalışmış biri olarak, NATO tarafından Ukrayna silahlı kuvvetlerinin imajını yeniden tesis etmek için bir programa katılmam istendi. Ancak bu uzun vadeli bir süreç olacaktı ve Ukraynalılar hızlı bir şekilde hareket etmek istediler.

Bu nedenle, asker eksikliğini telafi etmek için Ukrayna hükümeti paramiliter milislere başvurdu. Esas olarak yabancı paralı askerlerden, genellikle aşırı sağcı militanlardan oluşuyorlar. Bu paramiliter yarı askeri birlikler Reuters’e göre, 2020’de Ukrayna kuvvetlerinin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyorlardı ve yaklaşık 102 bin kişiyi oluşturuyorlardı. Bunlar, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Kanada ve Fransa tarafından silahlandırıldılar, finanse edildiler ve eğitildiler. İsviçre de dahil olmak üzere 19’dan fazla millet vardı.(..) Ukraynalı paramiliterlerin “Naziler” veya “neo-Naziler” olarak nitelendirilmesi Rus propagandası olarak kabul edilir. Belki. Ancak Times of Israel’inSimon Wiesenthal Merkezi’nin veya West Point Akademisi’nin Terörle Mücadele Merkezi’nin görüşü bu değil.  Ancak bu hâlâ tartışmalı, çünkü 2014’te Newsweek dergisi onları İslam Devleti (İŞİD) ile daha fazla ilişkilendiriyor gibi görünüyordu. Seçiminizi siz yapın!

Bu yüzden Batı, 2014’ten beri sivil halka karşı işlenen tecavüz, işkence ve katliamlar gibi sayısız suçtan suçlu bulunan milisleri destekledi ve silahlandırmaya devam etti. Ancak İsviçre hükümeti Rusya’ya karşı yaptırım uygulamakta çok hızlı davransa da 2014’ten beri kendi nüfusunu katleden Ukrayna’ya karşı herhangi bir şey kabul etmedi. Aslında, Ukrayna’da insan haklarını savunanlar, bu grupların eylemlerini uzun zamandır kınadılar, ancak hükümetlerimiz tarafından desteklenmediler. Çünkü gerçekte Ukrayna’ya yardım etmeye çalışmıyoruz, Rusya’ya karşı savaşmaya çalışıyoruz.

(..) Minsk Anlaşmalarını ihlal eden Ukrayna, Ekim 2021’de Donetsk’teki bir yakıt deposuna en az bir saldırı da dahil olmak üzere Donbass’ta insansız hava araçlarını kullanarak hava operasyonları yürütüyordu. Ancak buna Avrupalılar değil Amerikan basını dikkat çekti ve kimse bu ihlalleri kınamadı.

Şubat 2022’de olaylar hızlandı. 7 Şubat’ta Moskova ziyareti sırasında Emmanuel Macron, Vladimir Putin’e, ertesi gün Volodymyr Zelenskiy’le yaptığı görüşmeden sonra tekrarlayacağı Minsk Anlaşması’na olan bağlılığını bir kez daha teyit etti. Ancak 11 Şubat’ta, Berlin’de, dokuz saatlik bir çalışmanın ardından, “Normandiya formatı” liderlerinin siyasi danışmanlarının toplantısı, somut bir sonuç alınamadan sona erdi: Ukraynalılar, görünüşe göre ABD’nin baskısı altında, Minsk Anlaşmalarını uygulamayı reddettiler. Vladimir Putin, Macron’un boş vaatlerde bulunduğunu ve Batı’nın sekiz yıldır olduğu gibi anlaşmaları uygulamaya hazır olmadığını belirtti(..)

Minsk Anlaşmalarını ihlal eden Ukrayna, Ekim 2021’de Donetsk’teki bir yakıt deposuna en az bir saldırı da dahil olmak üzere Donbass’ta insansız hava araçlarını kullanarak hava operasyonları yürütüyordu. Ancak buna Avrupalılar değil Amerikan basını dikkat çekti ve kimse bu ihlalleri kınamadı.

Şubat 2022’de olaylar hızlandı. 7 Şubat’ta Moskova ziyareti sırasında Emmanuel Macron, Vladimir Putin’e, ertesi gün Volodymyr Zelenskiy’le yaptığı görüşmeden sonra tekrarlayacağı Minsk Anlaşması’na olan bağlılığını bir kez daha teyit etti. Ancak 11 Şubat’ta, Berlin’de, dokuz saatlik bir çalışmanın ardından, “Normandiya formatı” liderlerinin siyasi danışmanlarının toplantısı, somut bir sonuç alınamadan sona erdi: Ukraynalılar, görünüşe göre ABD’nin baskısı altında, Minsk Anlaşmalarını uygulamayı reddettiler. Vladimir Putin, Macron’un boş vaatlerde bulunduğunu ve Batı’nın sekiz yıldır olduğu gibi anlaşmaları uygulamaya hazır olmadığını belirtti.

Ukrayna’nın temas bölgesindeki hazırlıkları devam etti. Rusya Parlamentosu alarma geçti ve 15 Şubat’ta Vladimir Putin’den Cumhuriyetlerin bağımsızlığını tanımasını istedi ancak Putin bunu yapmayı reddetti.

17 Şubat’ta Başkan Joe Biden, Rusya’nın önümüzdeki birkaç gün içinde Ukrayna’ya saldıracağını açıkladı. Bunu nereden biliyordu? Bu bir gizemdir. Ancak ayın 16’sından bu yana, AGİT gözlemcilerinin günlük raporlarının gösterdiği gibi, Donbass halkına topçu bombardımanı çarpıcı bir şekilde arttı. Doğal olarak, ne medya, ne Avrupa Birliği, ne NATO ne de herhangi bir Batılı hükümet ne tepki veriyor ne de  müdahale ediyordu. Daha sonra bunun Rus dezenformasyonu olduğu söylenecektir. Aslında, Avrupa Birliği ve bazı ülkelerin, bunun bir Rus müdahalesini kışkırtacağını bilerek, Donbass halkının katledilmesi konusunda kasıtlı olarak sessiz kaldıkları görülmektedir.

(..)Donbass nüfusuna yönelik Ukrayna topçu bombardımanı devam etti ve 23 Şubat’ta iki Cumhuriyet Rusya’dan askeri yardım istedi. 24 Şubat’ta Vladimir Putin, Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün savunma ittifakı çerçevesinde karşılıklı askeri yardım öngören 51. maddesine başvurdu.(..)
Vladimir Putin, 24 Şubat’taki konuşmasında, operasyonunun iki hedefini belirtti: Ukrayna’yı “askersizleştirmek” (demilitarization)  ve “Nazilerden arındırmak”. Dolayısıyla, Ruslar için mesele Ukrayna’yı ele geçirmek, hatta muhtemelen Ukrayna’yı işgal etmek ve kesinlikle Ukrayna’yı yok etmek değildir.(..)

 

Operasyonel açıdan bakıldığında, Rus saldırısı türünün bir örneğiydi: altı gün içinde Ruslar, Wehrmacht’ın 1940’ta elde ettiğinden daha büyük bir ilerleme hızıyla Birleşik Krallık kadar büyük bir bölgeyi ele geçirdi.

Ukrayna ordusunun büyük kısmı, Donbass’a karşı büyük bir operasyona hazırlık olarak ülkenin güneyinde konuşlandırıldı. Bu nedenle Rus kuvvetleri, Mart ayının başından itibaren Slavyansk, Kramatorsk ve Severodonetsk arasındaki “kazanda”, Doğu’dan Harkov’a ve Güney’den Kırım’a doğru bir hücum ile kuşatabildi. Donetsk (DPR) ve Lugansk (LPR) Cumhuriyetlerinden gelen birlikler, Rus kuvvetlerini Doğu’dan gelen bir atak ile tamamlıyor.

Bu aşamada, Rus kuvvetleri ilmeği yavaşça sıkıyor, ancak artık zaman baskısı altında değiller. Askersizleştirme hedeflerine ulaşıldı ve kalan Ukrayna kuvvetleri artık operasyonel ve stratejik bir komuta yapısına sahip değil.

(..)Harkov, Mariupol ve Odessa gibi şehirlerde savunma paramiliter milisler tarafından sağlanıyor. Bunlar da “Nazilerden arındırma” hedefinin öncelikle kendilerine yönelik olduğunu biliyorlar.

Kentleşmiş bir bölgedeki bir saldırgan için siviller bir sorundur. Bu nedenle Rusya, şehirleri sivillerden boşaltmak ve sadece milisleri bırakmak, onlarla daha kolay savaşmak için insani koridorlar oluşturmaya çalışıyor.

Bu milisler ise tersine, Rus ordusunu orada savaşmaktan caydırmak için sivilleri şehirlerde tutmaya çalışıyorlar. Bu yüzden bu koridorları uygulamak konusunda isteksizler ve Rus çabalarının başarısız olmasını sağlamak için her şeyi yapıyorlar. Sivil halkı “canlı kalkanlar” olarak kullanabilirler. Mariupol’dan ayrılmaya çalışan ve Azak alayının savaşçıları tarafından dövülen sivilleri gösteren videolar elbette burada dikkatlice sansürleniyor.(..)

 

Sonunda, bedeli yüksek olacak ancak Vladimir Putin muhtemelen kendisi için belirlediği hedeflere ulaşacak. Pekin ile bağları sağlamlaştı. Çin çatışmada arabulucu olarak ortaya çıkarken İsviçre Rusya’nın düşmanları listesine katılıyor. Amerikalılar, Venezüella ve İran’dan kendilerini içine soktukları enerji çıkmazından çıkmak için petrol istemek zorunda. Juan Guaido sahneyi tamamen terk ediyor ve ABD, düşmanlarına uygulanan yaptırımlardan acınası bir şekilde geri adım atmak zorunda.

Rus ekonomisini çökertmeye ve Rus halkına acı çektirmeye çalışan, hatta Putin’e suikast çağrısı yapan Batılı bakanlar, Paralimpik Oyunları’nda Rus sporculara veya Rus sanatçılara yaptırım uygulanmasının Putin’le savaşmakla hiçbir ilgisi olmadığını göstererek, liderlerimizin nefret ettiklerimizden daha iyi olmadıklarını gösteriyorlar.  (sözlerinin biçimini kısmen tersine çevirmiş ama özünü aynı bırakmış olsalar bile!)

Böylece, Rus halkının savaştan sorumlu olduğunu düşündüğümüzden, Rusya’nın bir demokrasi olduğunu kabul ediyoruz. Eğer durum böyle değilse, o zaman neden bütün bir nüfusu birinin hatası için cezalandırmaya çalışıyoruz? Toplu cezalandırmanın Cenevre Sözleşmeleri tarafından yasaklandığını hatırlayalım.

Bu çatışmadan çıkarılacak ders, değişken geometrik insanlık duygumuzdur. Eğer barışı ve Ukrayna’yı bu kadar önemsiyorsak, neden Ukrayna’yı imzaladığı ve Güvenlik Konseyi üyelerinin onayladığı anlaşmalara saygı göstermeye teşvik etmedik?

Medyanın dürüstlüğü, Münih Şartı maddeleri içinde çalışmaya istekli olmalarıyla ölçülür. COVID krizi sırasında Çinlilere karşı nefreti yaymayı başardılar ve kutuplaştırıcı mesajları Ruslara karşı aynı etkilere yol açtı. Gazetecilik giderek daha meslek ahlakına ters düşen ve militan bir hale geliyor.

Goethe’nin dediği gibi “Işık ne kadar büyükse, gölge o kadar koyu olur.” Rusya’ya yönelik yaptırımlar ne kadar orantısız olursa, hiçbir şey yapmadığımız durumlar ırkçılığımızı ve köleliğimizi o kadar çok vurgulamaktadır. Sekiz yıldır Donbass’ın sivil halkına yönelik saldırılara neden hiçbir Batılı politikacı tepki göstermedi?

Çünkü son olarak, Ukrayna’daki çatışmayı Irak, Afganistan veya Libya’daki savaştan daha suçlanabilecek kılan nedir? Haksız, gerekçesiz ve öldürücü savaşlar yürütmek için uluslararası topluma kasten yalan söyleyenlere karşı hangi yaptırımları benimsedik? Irak savaşından önce bize yalan söylediği için (Çünkü onlar bir demokrasidir!) “Amerikan halkına acı çektirmeye” çalıştık mı? Yemen’deki çatışmaya silah tedarik eden ülkelere, şirketlere veya politikacılara karşı, “dünyanın en kötü insani felaketi” olarak kabul edilen tek bir yaptırım uyguladık mı? Topraklarında en aşağılık işkenceyi uygulayan Avrupa Birliği ülkelerine, ABD’nin yararına yaptırım uyguladık mı?

Soruyu sormak, cevaplamaktır… ve cevap hiç de güzel değil.

 

(MARKSİST  ORG  Sitesinde ve ayrıca  İsviçre Haber Bülteni ,  Bon Pour la Tete’de yayınlanan makaleden yapılan bu özet  Makalenin , Türkiye’de Sendika.org sitesinde yayInlanan  ingilizce çevrisinden alımnmıştır)