Hüseyin Engin
İnsanlığın geçmişten geleceğe kendi yaşanmışlığına dair çok söz söylenmiş. Eli kalem tutanlar, dili kelam edenler, yaşanılan her acıyı kendi acısı her sevinci kendi sevinci bilenler ya kendi bağırlarından çıkanlarla anlatmışlar ya da bir kuşaktan ötekine anlatılanların aktarıcısı olmuşlardır. Kimi zaman kifayetsiz kalmış sözcükler yaşananlar karşısında, suskunluk ‘dil’ olmuş yaşananlara. Kimi zaman gözyaşı belki de sevinç ya da kahkaha… Hepsi insana dair neticede. Çekilen kaşlara buruşturulan alna ya da sızılı bir tebessüme gizlenmiş; sıradan insanların pek bilinmeyen öykülerinin bilenlerine vebal kalmış. Belki bu yüzden ağırlaşmış yaşam, coğrafyadan bağımsız, yaşayana. Acıya sarınmış özlemler dökülmüş tellere, ya da acının kendi tel olmuş el değdikçe kanayan…
Memed Çapan, Dersimli bir halk ozanı. Kurmanci dilinde beste yapıp türküler söylüyor. 18 Ekim’de kendine atfen Hasan Sağlam tarafından yapılan bir belgeselin İsviçre Galası için Basel’deydi. Pandemi dönemi sınırlamaları, daha önce planlanan etkinliğin ertelenmesine vesile olmuş, yine de aynı koşullarda yapılmak sorunda kalınmış… Ozan Mem’in hikayesi kendi anlatımlarıyla belgeselleştirilmiş. Çocukluğundan, öğretmenliğine; Ruhi Su Dostlar Korosu’ndan Avrupa’ya yolculuğuna uzanan bir anlatıya Dersim’in ağıtları, Çapa’nın besteleri eşlik etmiş. Yaşantısı, aynı zamanda ülkenin sosyal ve iktisadi koşullarının etkilerinin izlerine adres olmuş…
Gösterimden önce oturduğumuz yere yaklaşırken Apé Memed, hani zorlasam belki hatırlayacağım ama sen zorlama, hatırlat uzamasın bakışıyla; pandemi uyarımıza rağmen hala enerjik sarılışı ve el sıkışıyla neşesini de getirdi beraber. Kısa sürdü ama. Çünkü gelinen günle bırakılan gün arasında bir geçmiş vardı. Çünkü bu geçmiş, ışık süzmesi gibi her yarıktan her boşluktan geçen bir tarihti. Gölgesi de aydınlığı da ağırdı taşıyanı ne kadar çok olsa da.
Zaman kısaydı. Çok şey sığdırmak gerekiyordu. Toplamı içerisinde pek bir şey olmayacak olan çok. Öyle yapmaya çalıştık.
‘Ben bağrımdan dökülenleri söyledim, halk da beni bağrına bastı. Anlatmaya çalıştığım benim de içinden çıkıp geldiğim, yoksul insanların yoksulluklarıydı. Çünkü onlar yaptığım üç beş türkü de olsa kendilerini gördüler’ derken bir vadinin ortasından geçen çığlıkların iz bıraktığı su sesine usul usul kanayan feryatların bıraktığı ağıtlardan kesitler bölüyordu anlattıklarını ve sonrası kısa sessizlikler oluyordu.
‘İçinde yaşadığım koşullar beni yöneltti türkülere bunun neden böyle olduğunu anlatmak zordur. Anamı kaybettim. Parçalanan içimden anamı ne kadar çok sevdiğim fışkırdı. Dayè Dayè türküsü buradan çıktı. Duzgın Bawa Türküsü Yunanistan mülteci kampının izlerini taşıyor…’
Çocukluk günlerinden, Dersim köy anılarından her gece uykudan kalkıp, yatağına oturarak üç tellisiyle Xızır’ı çağıran dayısından konuşuyoruz…
‘Derviş olmaya çok arzu duyuyordu ama sanki beceremiyordu…’ dedi dayısı için hafifçe gülümseyerek.
Fıtratının müzikle yoğrulu olduğuna inanan Apé Memed’in gözleri, sonunda ışık görünen bir dehliz gibi parlıyordu çocukluğundan bahsederken… Tespih tanesi gibiydi sanki anlattıkları, çektikçe içinden birini, diğerini çekmek kaçınılmaz oluyordu. Birbirine ağlanmış farklı kesitlere ait zamanların ortaklaştığı bir döngü içinde, kılıcın hep keskin tarafına boyunları uzatılmış insanların acılarını derinden hissetmiş yaptığı kayıt ve derlemelerde. Almanya’da yaşıyor olmasına rağmen içinden çıkıp geldiği topraklar, her bahar sürülmüş ağıtları ve türküleriyle…
Dersimli bir halk ozanı Memed Çapan, o avazına çarpan sözcüklerin ahengini birikmiş acıların sızan iniltileri olarak görüyor ve bu yüzden de ağıtlarını ve eserlerini böyle değerlendiriyor. O yüzden Apé Memed, kendi acısının da insanlığın ortak acılarına yüzünü döndüğünde taşınabilir olduğunu bilerek söylüyor; ‘Mem naleno’
*Zazaca, Naleno : İnliyor
Belgesel ile ilgili daha geniş bilgi aşağıdaki linkten edinilebilinir.
https://www.evrensel.net/haber/395809/dersimli-ozan-mehmet-capanin-hayati-belgesele-tasindi