İtalya’da faşistler neden kazandı?

 

Ekim 1922’de iktidarı ele geçiren Faşist Lider Benito Mussolini’nin torunları hükümet kurmaya hazırlanıyor.

 

Yücel ÖZDEMİR
Köln

Avrupa’nın “çizmesi” İtalya’da 100 yıllık bir aradan sonra tarih adeta tekerrür etti. Ekim 1922’de Roma’ya yürüyerek iktidarı ele geçiren Faşist Lider Benito Mussolini’nin torunları, pazar günü yapılan erken genel seçimlerde büyük bir başarı elde ederek hükümeti kurmaya hazırlanıyor.

Yaklaşık 50 milyon seçmenin sandık başına çağrıldığı, katılım oranının geçen seçimlere göre düşerek yüzde 63.9 olduğu seçimlerin galibi, beklendiği gibi aşırı sağcı-faşist görüşleriyle bilinen Giorgia Meloni’nin liderliğini yaptığı Fratelli d’Italia (FdI-İtalya’nın Kardeşleri) oldu. İtalya İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan sonuçlara göre FdI, kullanılan oyların yüzde 26’sını alan parti, açık arayla birinci parti oldu. Sosyal demokrat çizgideki Demokrat Parti (PD) yüzde 19 oyla ikinci, 2018’de yüzde 33 oy alarak birinci parti olan popülist Beş Yıldız Hareketi (M5S) yüzde 15.5 ile üçüncü oldu.

FdI’nin önceden muhtemel koalisyon ortakları olarak ilan ettiği Eski İçişleri Bakanı Matteo Salvini’nin liderliğini yaptığı aşırı sağcı-faşist Lega (Liga) yüzde 8.9, Eski Başbakan ve multimilyarder Silvio Berlusconi’nin liderliğini yaptığı Forza Italia (İleri İtalya) yüzde 8.2 oy aldı. 2018’de yüzde 17 oy alan Lega ile yüzde 13.9 oy alan Forza Italia’nın, Meloni’nin partisi FdI’ye oy kaptırdığı görülüyor. Aşırı sağdaki üç parti 2018 seçimlerine göre ise yüzde 10 oy kazandı. Bunun büyük bir bölümünü popülist M5S’den aldığı anlaşılıyor.

Böylece aşırı sağ-faşist partilerin oluşturduğu blok oyların yüzde 44’ünü; sosyal demokrat, sol ve AB yanlıları toplamda yüzde 26’sını almış oldu. Bu blok içinde yer alan Yeşiller-Sol ittifakı ancak yüzde 3.5 oy alabildi. Azione-Italia Viva (Eylem Partisi-Viva İtalya) ittifakı ise yüzde 7.7 oy aldı.

Bu sonuçlardan yola çıkan La7 televizyon kanalına göre, aşırı sağ blok 200 sandalyeli senatoda salt çoğunluğu aşarak 115-126 arası senatör çıkarma hakkı elde ediyor. Böylece, hükümet tarafından alınacak pek çok kararın rahatça onaylanabileceği ifade ediliyor.

Aşırı sağcı-faşist çizgisiyle bilinen Giorgia Meloni’nin başbakanlığında bir hükümetin kurulmasına kesin gözüyle bakılıyor. Bu aynı zamanda İtalya tarihinde ilk kez bir kadının başbakanlık koltuğuna oturacağı anlamına da geliyor.

FAŞİSTLER NEDEN KAZANDI?

2018’deki seçimlerde yüzde 4.3 oy alan İtalya’nın Kardeşleri (FdI) partisinin yüzde 26 ile birinci parti olması, seçimlerden önce yapılan anketlerde de görünüyordu. Mussolini ve partisi “Yurtsever Faşist Parti”nin çizgisini sürdürmek üzere kurulan İtalya Sosyal Hareketinin (MSI) bölünmesinden sonra 2012’de kurulan FdI ve 45 yaşındaki Lideri Meloni, günümüzde de “faşizmin lideri” Mussolini ile arasında mesafe koymuyor. Tam tersine başta Meloni olmak üzere pek çok parti yöneticisi Mussolini’yi “iyi bir politikacı” olarak görüyor ve her yıl faşistleri anmak için düzenlenen değişik etkinliklere katılmaya devam ediyorlar. Partinin sembolü olan alev de Mussolini’yi hatırlatıyor.

Meloni’nin 10 Ağustos’ta sosyal medya üzerinden yayımladığı görüntülü mesaj, asıl olarak bu faşist partinin izlediği politikalarda bir değişim sayıldığı için sermaye basını ve örgütler tarafından destek gördü. Mussolini’nin kullandığı “ana vatan, aile, din” gibi konuları seçim propagandasının merkezine koyan, göçmen karşıtlığı yapan Meloni, asıl olarak “muhafazakar sağ” bir parti haline geldiklerinin mesajını verdi. Seçim kampanyası sırasında “Doğal aileye evet, LGBTQ lobisine hayır”, “Üniversitelerde haç sembolüne evet, İslamcı şiddete hayır”, “Halkların kendi kaderini tayinine evet, Brüksel bürokrasisine hayır”, “Kürtaja hayır” şeklindeki sloganlar öne çıkmıştı.

Keza, FdI ve Meloni’nin, Avrupa Merkez Bankası Eski Başkanı Mario Draghi’nin başbakanlığında kurulan çok partili hükümete katılmayarak muhalefet etmesi de güç toplamasının başlıca nedenleri arasında kabul ediliyor.

M5S, Lega ve Forza Italia tarafından kurulan koalisyon hükümetinin dağılmasından sonra, Draghi öncülüğünde geçici bir hükümet kurulmuş ve mecliste bulunan partilerin çoğu bu hükümete bakan vermeyi kabul etmişti. Meloni ise buna karşı muhalefet etmeyi tercih etmişti.

AB KONUSUNDA NASIL BİR POLİTİKA İZLEYECEK?

Avrupa’daki diğer aşırı sağcı partilerin aksine AB ve NATO’ya karşı çıkmayan, Rusya’ya mesafe koyan ve Ukrayna’da Batılı ülkelerin izlediği politikayı destekleyen Meloni, bu çizgisiyle İtalya’nın “yeni muhafazakar partisi” olduğunu propaganda etti. İtalya basını ve sermaye örgütleri de kampanya boyunca sürekli Meloni’nin bu yanını öne çıkardı. Ancak buna rağmen, Meloni’nin başbakanlığını yaptığı İtalya’nın AB’nin bir çok kararını frenleyebileceği tahmin ediliyor. Meloni, konuyla ilgili olarak daha önce yaptığı açıklamalarda AB politikalarında Macaristan ve Polonya’ya yakın olduğunu söylemişti. Bu da, AB içinde bölünmenin hızlanabileceğini belirtiyor.

AB’nin karar mekanizmalarında üçüncü büyük ülke olarak önemli bir ağırlığı olan İtalya’nın frenleyici bir rol üstlenmesi durumunda özellikle “siyasi entegrasyon” sürecinin yavaşlayabileceği şimdiden ifade edilmeye başlandı. Fransa’da Marine Le Pen’in cumhurbaşkanı olması durumunda olabilecekler şimdi İtalya için dile getiriliyor. Bu nedenle seçim sonuçları AB ve AB yanlısı siyasetçiler tarafından endişeyle karşılandı. Bunun AB’nin diğer ülkelerindeki aşırı sağcılar için ilham kaynağı olabileceğine işaret edildi.

HALKA EKONOMİK VAATLERİ YOK

Aşırı sağcı-faşist Meloni’nin İtalyan halkının ekonomik sorunları konusunda verdiği önemli bir vaat yok. Artan ekonomik koşullarla birlikte hükümeti devralacak sağcı-faşist hükümetin ömrünün de fazla olmayabileceği görülüyor. Zira İtalya son yıllarda, sık sık hükümetlerin değiştiği bir ülke olma özelliği taşıyor. Özellikle kürtaj hakkının kaldırılmak istenmesine karşı, kadınların başını çekeceği bir mücadelenin kısa zamanda ortaya çıkabileceği tahmin ediliyor.

Faşistlerin başarısından, solun, sendikaların, antifaşistlerin, ilericilerin çıkaracağı pek çok sonuç bulunuyor. Emekçilerin güncel ekonomik-sosyal sorunlarıyla birleşen bir antifaşist mücadele, İtalya’da yeniden güç toplayabilir.

Zira, Mussolini’yi 1945’te kaçtığı Kuzey İtalya’da bulup cezalandıran bu antifaşist partizanlar da mücadele içinde güç kazanmıştı.

GEÇMİŞLE BUGÜN ARASINDAKİ PARALELLİKLER

Mussolini’nin yükselişi konusunda üç ciltlik “M” Romanının Yazarı Antonio Scurati, bu hafta yayımlanan Der Spiegel’e verdiği röportajda, Mussolini ve Meloni arasında pek çok paralelliğe dikkat çekiyor. Meloni, Salvini, Berlusconi ve M5S’nin lideri Beppe Grillo’nun Mussolini’yi hiçbir zaman mahkum etmediğini, bu nedenle bugünkü aşırı sağcıların Mussolini’yi kendilerine örnek aldıklarını ifade ederek şunları söylüyor: “Duçe’nin (Mussolini’nin takma adı) en azından başta kendisine ait bir fikri, inancı ve stratejisi yoktu. Tamamen taktiksel hareket ediyordu. Bazen cumhuriyetten, bazen monarşiden yanaydı. Ruhban karşıtıydı ancak Vatikan’la anlaşma yaptı. Hep halkın bir adım gerisinde durarak, ruh hallerini, özellikle de kötü ruh hallerini, korkularını, kızgınlıklarını özümsedi. Bu onun liderlik tarzıydı. Bundan avantajlar sağladı. Kitlelerin yönetilmek istediğini anlayan vicdansız bir oportünistti.”

İtalya’da faşistlerin geçmişte sosyalistleri bugün de göçmenleri hedefe koyarak, halk arasında korkuları körüklediğini anlatan Scurati, İtalya’da faşizmin yeniden güç toplamasını ise gerçek anlamda bir hesaplaşmaya girilmemesine bağlıyor: “İtalya’da Nürnberg Mahkemeleri kurulmadı. Mussolini, Hitler’in de örnek aldığı kişiydi. İtalya’da o dönem herkes faşist değildi, ancak çoğu kabul ederek birlikte hareket etti, aktif faşistlik yaptı. İtalya Kuzey Afrika’da soykırım yaptı ancak bu hiç konuşulmadı.”