İsviçre, köleci geçmişinden arınabilir mi?

Ergün ÖZALP

Geçtiğimiz Haziran ayında Amerika’da George Floyd’un polis şiddetiyle öldürülmesi, gerek siyahilerin gerekse dünya demokratlarının dünya çapında tepkisiyle karşılaşmış, eylemler geçmişteki köle tacirlerinin heykellerinin yıkılmasına yönelmişti. Bu durum, İsviçre’nin geçmiş köleci tarihini sorgulayanların tezlerinin  güncellenmesine de yolaçtı. Geçtiğimiz günlerde, Zürih Belediyesi, şehrin adının, ırkçılık ve sömürgecilikle anılmaması için  bir karar aldı.80’den fazla anıt, kamusal alanda faaliyet gösteren (AG Kior)  kurumu tarafından, taranıp araştırılacak ve bu çalışmanın sonucu; 2023 yılında açıklanacak.Konuya ilişkin, Zürih Belediye Başkanı, ’’Geçmişimize göz yummamalıyız, Zürih binlerce insanın kaçırılmasına ortak oldu.Kendi kolonisi olmayan sömürgecilik ortak geçmişimizdir.’’ açıklamasını yaptı.
    İsviçre’nin köleci geçmişinin dile getirilişi ise, yeni değildir..UNESCO’nun kabul ettiği, Uluslararası Köle Ticaretinin Kaldırılmasını Anma Günü’ nde; Basel Üniversitesi’nden Tarih profesörü Hans Fässler (1) Swissinfo’ya  2003 yılında verdiği mülakatta, özetle  şunları  vurgulamıştı: ‘’İsviçre,16.ve 19.yy arasında Batı Afrika, Amerika ve Avrupa güzergahları arasında yapılan transatlantik  köle ticaretinde, önemli rol oynadı,köle ticaretinde tekele sahip fransız şirketi Compagnie des İndes’in hisselerinin üçte birinden fazlasının sahibi olarak, kölecileri finansal olarak destekledi, onlarla iş yaptı…Soğuk savaş yıllarında bu konuyu gündeme getirmek, tabuydu  ve görüşlerini dile getirenler ‘vatan haini’ sayılıyordu. Günümüzde kölecilik, insanlığa karşı  işlenen uluslararası bir suç olarak kabul ediliyor. Şimdi,  İsviçre’nin kendi geçmişini temizleme zamanıdır.’’ 
 
İsviçre’nin  kara tarihiyle yüzleşmesi
 neden önemli ?
 
    Kuşkusuz, birçok emperyalist ülke gibi İsviçre’de, genç kuşaklarına bilimsel objektif bir tarih eğitimi vermiyor.Irkçı şoven bir anlayışla, geçmişte bulaştığı insanlık suçlarını örtbas ediyor. Efendi, uygar, barışcı, humanist ve ‘’göçmen cenneti’’  bir ulus-devlet  olduğunu iddia ediyor, öte yandan  da, geri ve bağımlı ülke halklarını ve göçmenlerini;  ‘kara koyun’ olarak ötekileştiriyor. İsviçrelilerin 200 yıl önceki ataları da ’’ahmak zenci‘’ öyküleriyle  büyütülmüştü. Sömürgelerdeki halkın, beyaz Avrupalılardan daha aşağı kalitede olduğuna inandırılması, sömürgeciliğin bir  gereğiydi. Ve bu  görüş,19. yy. İsviçre’sinin, dünyaya ilişkin varsayımlarının kesinlikle omurgasını oluşturuyordu. Bu nedenle  isviçreli gençler, tarihi gerçekleri araştırdığında; göçmen ve yabancı düşmanlığını sürdüren gericilerin ideolojik gıdalarının bir bölümünün kaynağının; köle tüccarlığı döneminin imaj ve söylemleri olduğunu görecektir.
     İsviçreli ,dünyanın kişi başına en çok ulusal gelire sahip  zengin ülkesinde refah içindeki  bugünkü yaşamını; İsviçre’nin ‘dünyanın kasası’ olarak ünlenmesine ve ulusal gelir pastasının %30’dan fazlasına  halen ‘tefecilerin’ el koymasına, elleri köle kanına bulaşmış, tefeci-köle tacirleri atalarının  ilkel sermaye birikimine; borçludur. 1861’de köle tacirliğini yasal hale getirecek, fakat  parlamentoda reddedilmiş bir yasa teklifinin; sosyal reform ve yerel  doğrudan- demokrasi sistemi savunucusu radikal demokratlar tarafından yapılmış olması bile; köle tacirliği dönemindeki kamuoyunun, yüksek dozda ırkçılıkla  nasıl zehirlendiğini gösteren bir örnektir.
    Sömürgeci sistemi  ve köleleri yakından tanıyan İsviçre, sürekli ‘’başka ülkelerin sömürgesi olacağı’ korkusunu  taşıdı ve bunu  yaygınlaştırdı. Avrupa Birliği’ne katılmamanın gerekçesi olarak, yıllardır  ‘AB’nin sömürgesi olabilme riski’ nin gösterilmesi boşuna değildir. Bugünün genç nesillerini, Amerika hayranlığıyla  ve Anti- komunist sloganlarla eğiten öğretmenler; ‘soğuk savaş’ yıllarında, İsviçre radyolarında ‘’Kızılordu’nun  postal sesleri’ dinletilerek, ‘’ülkenin komunistlerce işgal edileceği’’ korkusuyla  şartlandırılmış  kuşağın  torunlarıdır. 2. Dünya savaşı sırasında, Hitler’e biat etmenin adı: tarih kitaplarında ‘’ İsviçre’nin savaş istemeyen, bir barış ülkesi’ olmasıdır. Öte yandan  resmi tarih kitapları, Mussoloni İtalya’sında tutsak edilen komunist, demokrat ve yahudileri, Hitler’in  fırınlarına  taşıyan trenlerin; Almanya’ya  serbest geçişine izin verilmesinin; sözünü bile etmezler…
    Onlarca yıl,İsviçre’de  çalışan vergi veren yabancıların, vatandaş olmalarının önüne  binbir engel çıkarılması; 20 – 30 yıl İsviçre’de oturanların  politik yaşamdan dışlanmaları, oy haklarının olmayışı; ‘doğrudan demokrasi’ nin, köleci yunan demokrasisinin versiyonu olması; İsviçre okullarında öğrencilere  öğretilmez..  
    İsviçre kapitalizminin, daha sonraki sanayi kapitalizmi dönemine atlayışı ve emperyalizm aşamasına  evrilmesi  sonucu ortaya çıkan bugünkü zenginlik; isviçrelilerin atalarının çok zeki, çalışkan vb. yeteneklere sahip olmasından ileri gelmiyor. Zenginliğin kaynağı, zulüm ve zorbalıkla köle emeğine el  koyan sömürgeciler ve köle tacirleriyle yapılan ortaklıkta; onların  finanse edilmesinde görülmelidir.
 
Kolonyal sömürgecilikte İsviçre’nin rolü: 
 
    Tüccarın, sanayi kapitalisti haline  geliş  sürecinde, kolonyal sömürgeciliğin oynadığı yardımcı rol; zorbaca işgal edilen topraklarda, üreticinin toprağından kopatılarak  plantasyonlar ve manüfaktürde  toplaşmasına, elbirliği ve işbölümüyle yöntemiyle sömürülmesine  maddi temel sağlamaktı. İlkel sermaye birikimi,  bu tarzda oluşturuldu.Loncaya ya da  toprağa bağlı ‘’özgür üretici’’, üretim araçlarından ve topraktan kopartılarak  mülksüzleştirilmese ve  üretim araçlarının sahibi  kapitalist, ‘’modern ücretli  köleler’’ le  bir araya gelmeseydi;  genişletilmiş yeniden- üretim de, sermaye de, sanayi kapitalizmi de olamazdı.
    Avrupalı kapitalist-emperyalist devletlerin, ABD’nin; ilkel sermaye birikim  dönemleri,  kanlıdır. Onlar, servetlerini, milyonlarca kölenin canı ve kanı üzerinden sağladılar.Transatlantik köle ticaretine ilk başlayanlar, denize kıyısı olan Portekiz, İspanya,İngiltere, Fransa gibi ülkelerdi. Ganimet amaçlı keşif gezileri, Amerika’nın ve daha sonra Hindistan  ve Avustralya’nın keşfi; bu kolonilerdeki değerli madenlerin, hammaddelerin yağmasını ve  köle  ticaretini doğurdu. İsviçre bir kara ülkesiydi. Kıyısı, limanları ve gemileri yoktu. Ama yine de, o günlerde  zengin bir ülke sayılan İsviçre’nin tüccar ve tefecileri; köle ticaretinden – yani hammadde ve tarımsal ürün karşılığında, kölelerin takas edilmesi eyleminden – uzak durmadılar..
    17.yüzyıl başlarında,sömürgecilik mekanizması şöyle çalışıyordu. İsviçre, Dutch ve British İndia şirketleriyle rekabet ediyordu. İsviçre’nin üst sınıflarının yararlandığı bu köle ticareti için, bazı subaylar bu şirketlerle kontak kurdu, aracılık yaptı. İsviçre ilk olarak, afrikalı köleleri, işçi olarak kullanan, şeker ve tarım ürünlerini üreten palantasyonlara katıldı. Bazı isviçreli ticari firmalar, Basel’deki Christoph Burckhard, Neuchatel’deki, Louis de Pourtalès, Afrika-Amerika-Avrupa arasındaki tekstil, köle ve tarımsal ürünler üzerinden çok büyük kârlar elde etti.1719 yılında,Güney Amerika’daki ingiliz kolonilerine köle sağlayan British South  Sea Company’in en büyük ortağı, köle ticaretine para yatıran Bern şehriydi. 19. yüzyılda, endüstride bir başlangıç yapmak için, Hindistan fabrikalarını model almak ve kopyalamak; gözde bir yöntemdi. Koloni ticaretiyle, Avrupa’ya boyalı pamuk ve teknoloji de taşınıyordu. İsviçre,komşu ülkelerin gümrük bariyerlerinden rahatsızdı.Bu yüzden tekstil endüstrisinin uzak bölgelerinde, emperyal ülkelerin yasal askeri koruması altındaki kolonilerde  yoğunlaştı. Oralardaki  firmaları ve el yapımı ürünleri taklit etti. Daha sonra ise, bu ürünler, tekrardan kolonilere, elyapımı ürünlerden çok daha ucuz fiyata  satıldı. Sonuçta yerli üretim yapısı, çözülerek çökertildi. 
    Hans Fassler’e göre;18. yüzyılla birlikte İsviçre, İngiltere’den çok miktarda pamuk ithal etmişti.  Pamuk, köleler tarafından toplanmaksızın İsviçre’nin tekstil endüstrisi ortaya çıkamazdı. Pamuk olmaksızın  üretilemeyecek  birçok malın üretiminde; köle ticaretinin  bizzat kendisi, bu nedenle kilit bir endüstri haline gelmişti. Bu endüstri sektörü,doğrudan köle ticaretinden; ‘İndiennes ‘ tekstilleri olarak  bilinen şeyin üretiminden: büyük kârlar kazandı. Bunlar, Avrupa pazarları için üretildiler,fakat aynı zamanda üç yönlü ticaret sisteminde, takas maddesi olarak ta kullanıldı. Ürünler, lüks malları alacak olan köle tacirleri için, sık  sık, dizayn ediliyordu. 1815’te bir isviçreli tekstil firmasının reklamında şunlar yazıyordu: ’’Bütün köle satıcılarının  ve sömürge gemilerinin, dikkatle not almalarını rica ediyoruz: Favre Petitpierre &Company, başörtüsü, atkı gibi, siyahlarla takasta kullanılan tüm malları, atelyelerinde üretir ve hizmetinize sunar’’
     İsviçre, sömürgeci döneminde, lejyoner güç olarak, yoksul aile çocuklarından oluşturduğu paralı askeri birlikleriyle savaşlara da katıldı.1800’lerde şimdiki adı Haiti olan Hispaniola adasındaki köleler, fransız efendilerine karşı ayaklanmıştı. Napolyon orada savaşması için, Helvetia Cumhuriyeti ile yaptığı bir sözleşmeyle, 600 kişilik, isviçre paralı askeri birliğini; Haiti’ye yollamıştı. İsviçre, ancak  1848’de,  modern Federal Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra; isviçreli gençlerin, sömürgelerde paralı asker olarak savaşmasına olanak tanıyan yasayı, reddedebildi.
 
 
‘Vahşi Batı’ nın isviçreli  ‘kahraman’  köle tüccarları !
 
  Zürih şehri, 1727 yılında  köle şirketi olan English South Sea Company ‘nin 120 hissesini satın alarak bu  bu şirketin ortağı oldu..Bern’in  de bu şirkette 1300 hissesi vardı..Bu şirket Zürih şehri ile işbirliği yaptığı dönemde, 8 bin 636 Afrikalıyı kaçırdı ve Amerika’nın iç bölgelerine  27 bin 858 köle sevketti.. Zürih ayrıca, yarı devlet kuruluşu olan Leu& Co aracılığıyla kölecilik endüstrisine yatırım yaptı. Danimarka antillerinde birkaç bin köle çalıştıran Danimarka kralllığına da  doğrudan yatırım yaptı  Zürih Şehrindeki Hans Konrad Hottinger ve şirketi Hottinger &Cie 1791 ve 1792’de köle gemilerine katıldı.Zürih’teki tekstil ekonomiside kölecilerle bağlantı halindeydi. 18.yy da Zürihte üretilen kumaşlar, köle ticaretinde önemli rol oynadı.Üretien giysiler, Batı Afrika’nın köleleriyle değiştirildi.19.yy da tekstil endüstrisi için gereken  pamuk, bütünüyle  Amerika’dan, yani kölecilikten geliyordu. Bu yollarla birçok isviçreli firma, kazançlarını katlamayı başardı. Hububat üretiminde Andre in Lausanne, Hindistan’da eğemen olan İngiliz kolonisinde faaliyet gösteren, Volkart of Wintertur, kahve ve pamuk ticaretinde dünya çapında bir firma kurmuştu. Japonya’da, Siber Hagner, ipek ticaretini yarım yüzyıl elinde tuttu.
     The Basel Missionshandelgesellschaft  ya da Mission Trade Company, Gana’daki kakao üretimine yatırım yaptı ve bu ticarette kilit bir rol oynadı. İsviçre’nin bu kolonyal ticaretinin gerisinde, finans kesiminin  desteği  bulunuyordu. Sömürgelerden dönen başarılı tüccarlar, banka ya da sigorta şirketlerinin yönetimine girdiler. Bu ticari firmalar, isviçre’nin modern kapitalizme geçişinde gerekli temeli sağlamakla ün kazandılar. Ama ünlü isimlerin  bugünkü  mirasçıları, atalarının köle kanına bulaşmış elleriyle servetlerini  biriktirdiklerini  öğreniyorlar..Modern isviçre’nin gelişmesinde büyük bir figür olan Alferd Escher ailesi, köle emeğiyle plantasyon işlettiği açığa çıkınca; şüphe altında kalıyor, imajları çiziliyor.. 
    Geçtiğimiz Haziran’da Kalifornia Sacramento’da General John Sutter’in heykeli, ‘Black Matter’ eylemcileri  tarafından tahrip edilmişti. Basel doğumlu, Amerika’da general olan İsviçre’nin bu öz oğlu, Kalifornia’da ‘’Yeni Helvetia’’ adıyla bir koloni kurarak, çocuk kölelerin satışından servet yapmış ve dönemin tarih yazıcıları tarafından da, ‘Vahşi Batının Kahramanı’ ünvanıyla ödüllendirilmişti.
    İsviçreli tüccar- banker Jakob Laurenz Gsell (1815-1896) ve İsviçreli tüccar Johann Ulrich Zellweger (1804-1871) köle emeğiyle üretilen şekerden ve köle ticaretinden çok büyük karlar elde etmiş ve daha sonrasında UBS ‘in  önceli  olan, bankayı kurmuşlardı. De Pury , Burchard, Sulzer  vb. ataları geçmiş köle ticaretine bulaşmış kapitalist ailelerin gerçek sayısı, adını andıklarımızla sınırlı değildir; bu isimlere onlarcasını daha ekleyebilirsiniz… 
 
Köleciliğin yasaklanması ve  yeni-sömürgecilik yöntemi
 
    Kölecilik Amerika’da yasaklandıktan sonra, dünya çapında tekstil endüstrisi ve çok etkin olan Hindistan pamuk piyasası; hammadde krizine girdi.Bu boşluk daha sonra,1851’den sonra Hindistan’da  faaliyet gösteren ve Hindistan’da  pamuk ticaretinde  uzmanlaşmış olan  İsviçre firması Volkart tarafından, fırsata çevrildi.. İngiltere’nin kontrolü altındaki  üretimde: Hindistan köylüleri, hububat ekimi yerine, pamuk yetiştirmeye zorlandı. İngiltere ile bu yakın işbirliği sırasında Volkart; Avrupa’daki tekstil fabrikalarının kullandığı ve tamamı Hindistan’dan  ihraç edilen pamuğun  neredeyse, onda birini kontrol ediyordu.        
    Köleciliğin sona ermesinin yolaçtığı krizden kazançlı çıkan bir diğer organizasyon, Basel’de üslenen, kitlesel  protestan misyoner topluluğu,  Basel Mission’du. Köle ticaretine önceden yatırım yapmış olan bazı aileler, Misyon’a  yeni  bir  iş modeli olarak; ’’Hindistan’daki paganist  kafirlerin hıristanlığa  döndürülmesi’’ misyonunu yükledi. Din değiştirmiş  ‘dönek’ ler,  kendi halkları tarafından dışlandıkları için, Misyon onları tekstil atelyelerinde istihdam etti. Misyonerlerden biri, 1860’daki bu  modeli şöyle tanımlıyordu: ‘’İnsanlar paganizmden hristiyanlığa döndükten sonra.. Onlara misyonda  yerleşecekleri bir  barınak  hazırlıyoruz ve diğer  ticaret ve tarımsal alanda  günlük ekmeklerini kazanmaları için, ayrıca onlara  bir  meslek veriyoruz. Bunun adı ise, sömürgeciliktir’’  
    1861’de alman ekonomist, Arwed Emminghaus, İsviçre kısmındaki ‘’uzun dönemli ticari ilişkiler’’ stratejisine  hayranlığını belirterek; İsviçre’nin yaptığını, sömürgeci güçlerin emperyal genişleme politikasında yeni  bir yöntem  ele almış; ‘’Pahalı filo gerekli değildi, pahalı bürokrasi, savaş ya da fetih de yoktu. Dünyaya çok basit ve barışcıl yollarla hakim olunabileceğini’, görüşünü dile getirmişti..
 
Sonuç olarak  
 
    İsviçre, sömürgeci atalarından miras kalan köle tacirlerini finanse etme işlevini, yeni-sömürgeci yönetemlerle sürdürüyor. Finans – Kapitalin  ‘kupon keserek’, dünyayı haraca kesmesinden, büyük paylar kapıyor. Dahası İsviçre bankaları, her türlü yasadışı  kirli parayı – diktatörlerin, mafyanın,uyuşturucu tacirlerinin karaparasını – banka teknikleriyle yıkayıp aklayarak; yeniden kapitalist ekonominin çarkları arasına sokma işlevini de görüyor. Emperyalist tekeller, mali – sermaye, İsviçre’nin Bankacıları; Cenevre Üniversitesi sosyoloji  profesörü Jean Ziegler’(2) in dediği gibi; ‘’Makineli tüfeksiz öldürüyor’. Ve öldürmeye devam ediyor. İsviçre’nin tarihçileri ve aydınları, geçmiş suçlarının kefareti olarak; İsviçre’nin, eski sömürgelere ve Afrika’nın  kalkınmasına, ekonomik  yardımlar yapmasını, ya da tazminat ödemesini öneriyor.                    
    İsviçre’nin,‘geçmiş kirli tarihinden arınması’, genç kuşaklara  doğru bilinç taşıması, kapitalist-emperyalist dünya bağlamında kalındığı sürece, olanaklı görünmüyor. Sorun, geçmiş uygulamaların dile getirilmesi ya da kabulü değil; halen  göçmenler özgülünde sürdürülmekte olan aşağılayıcı, eşitsiz uygulama ve yasaların ortadan kaldırılmasıdır. Avrupa’nın eski köle taciri devletleri; bugün de,Ortadoğu ve Afrika’daki yoksulluk ve savaştan kaçan  göçmenlerin, Akdeniz’de  boğulmasına seyirci kalıyorlar. Bu çerçevede de  İsviçre’nin  günümüz kapitalist dünyasındaki rolüne ve pratiğine baktığımızda;söylenebilecek olan:‘Armut dibine düşer’’ özdeyişidir.  
 
Dipnotlar
 
(1)Hans  Fässler, Tarihçi, İngilizce öğretmeni, politik mizah ve şarkı yazarı, SP Aktivisti. 2019’da İsviçre  Köleliğe Tazminat Komitesi (SCORES)’i kurdu.2005’te yayınlanan en önemli eseri; ’Reise in Schwarz-Weiss. Schweizer Ortstermine zur Sklaverei – Siyah-beyazda yolculuk.İsviçrelinin  kölecilikle randevusu
 
(2)Jean Ziegler; İsviçre Konfederasyon Parlamentosu’nda Cenevre milletvekilliği ve Cenevre Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olarak görev yapmıştır.Ziegler’in 1998 yılında, Cinayet Derebeyleri,  Demokrasiye Karşı Yeni Mafyalar  adlı bir kitabı yayınlanmıştır.