İşçi eylemleri kışı ısıtıyor

 

 

 

 

 

 

 

 

  Fuat AKYÜREK

Fransa’da milyonlarca işçi ve emekçi, İngiltere’de ise 500 binden fazla işçi geçtiğimiz günlerde grevde, gösterilerde, sokaklardaydı. İşçi ve emekçi eylemlerinin bu kışı ısıtacağını daha önceki bir yazımızda konu etmiştik. Şimdi bu gerçekleşiyor. Greve, sokağa çıkan işçiler bazen Fransa’da olduğu gibi emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı, bazen de sosyal haklar, ücret artışı için eyleme çıkıyorlar, işi durduruyorlar. Her geçen gün bu eylemlere daha fazla katılım oluyor ve daha önce harekete geçmemiş kesimlerde eylemlere katılmaya başlıyorlar.

Fransa’da Milyonlarca işçi ve emekçi, Macron iktidarının büyük sermayenin istekleri doğrultusunda emeklilik yaşını 62’ den 64’e çıkarmayı hedefleyen, prim gün sayısını artırarak emekliliği oldukça zorlaştıran yasal düzenleme atağına genel grev ve gösterilerle karşılık veriyor. Bazı rakamlara göre 2.5 milyon, gerçekte ise çok daha fazla işçi ve emekçi grevlere ve gösterilere katıldı. Enerji santralleri, Limanlar, rıhtımlar, ulaşım vb. grevin en etkili olduğu alanlar oldu. İşçi sınıfı, halkın ezici bir çoğunluğunun da karşı olduğu bu saldırıya karşı ayağa kalkmış durumda ve tüm halkın önünde yürüyerek, aynı zamanda emekçi halkın mücadelesinde sağlam bir omurga olarak önderlik görevini yerine getiriyor.

Fransa yaklaşık son çeyrek yüzyılda büyük sermayenin azgın saldırılarına karşı çok önemli işçi ve emekçi eylemlerine sahne oldu. İşçi emekçiler bu eylemleri ile özelleştirme saldırılarına, sosyal hakların gaspedilmesine, düşük ücret dayatmasına karşı yaygın eylemlere giriştiler ve bu eylemler sermaye ve devletin bazı saldırılarını püskürttü, bazılarını yavaşlattı, bazılarını ise engelleyemedi. Hatırlanacağı gibi, 1995’te Juppe hükümeti; pek çok ülkede eş zamanlı olarak gündeme gelen işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırıyı Fransa’da başlatmıştı. Neo-liberal özelleştirme ve sosyal haklara saldırı, emeklilik ve sağlık “reformu” adıyla paketlenmişti. Bu saldırıya Fransız işçi ve emekçileri güçlü grev gösterilerle yanıt vermiş, emeklilik yasası geri çekilmişti. Fransız işçilerinin eylemleri benzer saldırıların gündemde olduğu ülkelerdeki işçi eylemlerini de tetiklemiş, o günlerde “Fransa…Fransa…” sloganı grev ve gösterilerin gözde sloganı olmuştu. Devrimci mücadele ve eylem geleneğini özetleyen “Fransızca konuşmak” yeniden hatırlanır olmuştu.

Fransız işçilerin bu kez 1995’i de aşan bir hareketlenme içindeler. İşçiler daha kararlı ve birleşik hareket ediyor, halkın diğer kesimlerini de hareketin içine çekecek bir yaklaşım sergiliyorlar. Geçtiğimiz günlerde hastanelere, okullara, kreşlere, kütüphanelere, üniversitelere, geliri düşük hanelere, kamuya açık spor tesislerine, bedava gaz ve elektrik verdiler. “Robin Hood eylemleri” olarak adlandırılan bu eylemler halkın hakkı olanı halka geri verme özelliği taşıyor ve kendileri de zaten işçi ve emekçi olan geniş kesimlerin desteğini alıyor, sempatisini kazanıyor. Ama daha önemli olan şu, işçi ve emekçilerin ülkeyi yönetmesi durumunda halkın yaşam koşullarının nasıl hızla düzelebileceğinin somut bir örneğini oluşturuyor ve onları bu yöndeki mücadelelere teşvik etme özelliği taşıyor.

Bazı üniversitelerin yanı sıra orta okul ve lise öğrencileri de eylemlere katılıyorlar, genel olarak gençlik kesimleri gösterileri destekliyorlar. İşçilerin kesin mücadele kararlılığı göstermeleri sendikaları da birleşik ve kararlı bir tutum sergilemeye itiyor ve sendika yöneticilerinden bazıları bu ücretsiz gaz ve elektrik verme tutumunu ”işçiler lehine güç dengesini yoğunlaştırmak” olarak tarif ediyor. Bu aslında işçi sınıfının tüm halkın taleplerinin kararlı savunucusu ve halk mücadelelerinin önderi olarak hareket edebilme yeteneğinin somut bir ifadesidir.

Dünyanın belli başlı ülkelerinde pandemi öncesinde ekonomiler kriz belirtileri göstermeye başlamış, genel bir durgunluk içine girmişti. Pandemi bu süreci hızlandırmıştı. Pandemi henüz tam olarak ortadan kalkmamışsa da artık yokmuş gibi davranılıyor ve ekonomilerin canlanacağı beklentisi yaygınlaşıyordu. Ancak bugünkü durum bunun gerçekleşmeyeceğini, dünya ekonomisinin durgunluğu aşmadığını, aşamayacağını açıkça ortaya koyuyor. IMF Başkanı’nın da bu durumu itiraf ettiği görülüyor. Pandemi öncesinde ve sırasında uluslararası işçi sınıfının pek çok kazanılmış hakkı gasp edildi, sosyal haklar budandı, kamu sektörleri özelleştirildi.

Uluslararası sermayenin, uluslararası işçi sınıfına ve dünyanın emekçi halklarına karşı saldırısına karşı, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesinin yükseleceği bir dönemin eşiğindeyiz. Fransız işçileri şimdi bu mücadelenin en önünde yürüyorlar. İşçi ve emekçilerin İngiltere’deki hareketliliği de bir süredir devam ediyor. Belçika, İtalya ve Yunanistan vb. ülkelerde işçi ve emekçilerin eylemleri genel bir yükselişin işaretlerini veriyor. Bütün bu işçi ve emekçi eylemlerinin kanıtladığı temel bir gerçek bulunuyor: sermayenin ve onun iktidarlarının saldırısı ancak işçi sınıfının genel ve birleşik eylemi ile püskürtülebilir ve işçi sınıfı tüm halkın önderi olarak hareket etme yeteneğine sahip tek toplumsal kesimdir. Çeşitli talepler öne süren tüm toplumsal kesimlerin işçi sınıfı etrafında birleşmesi, genel olarak halk mücadelelerini de zafere götürecek yol olarak görülmektedir. Sermaye ve gericilik işçi ve emekçi halkın gırtlağına basarak elde ettiği yüz milyarlarca doları savaş ve ölüm yolunda  sonuna kadar harcarken, uluslararası işçi sınıf ve emekçi halklar yaşamı ve umudu temsil ediyor, savaşsız ve sömürüsüz yeni bir dünya kurmak için yeniden güçlü bir biçimde yola çıkmanın işaretlerini veriyorlar.