Metin Alan
İsviçre ana inşaat sektörü için geçerli olan (LMV) manto sözleşmesi muhtemelen İsviçre’deki en önemli toplu sözleşme. Sadece 86.000 inşaat işçisinin çalışma koşullarını düzenlemekle kalmıyor, aynı zamanda diğer vasıflı mesleklerdeki sözleşmeler üzerinde de belirleyici bir etkiye sahip. Sözleşme bu yılın sonunda bitiyor ve şu ana kadar yapılan müzakerelerden bir sonuç alınabilmiş değil. Patron örgütü sözleşmede yer alan çalışma koşullarının ve hak kazanımlarının işçiler aleyhine kötüleştirilmesi için yoğun mesai harcıyor. Başta Unia olmak üzere sendikaların aldığı tutumla bu saldırıları bertaraf edip edemeyeceği belirsizliğini koruyor. Buradan alınacak her türlü sonucun diğer sektörlerde geçerli TİS’lerin geleceği üzerinde etki de bulunacağı bugünden biliniyor. İnşaat patronları işçilere ve de sendikaya boyun eğdirerek çalışan emekçi yığınlardan yükselecek her türlü hak talebinin ölü doğmasını güvence altına almaya çalışıyor bunun da diğer sektör patronlarına örnek olmasını istiyorlar.
Sömürü oranları artıyor
İsviçre ana inşaat sektörünün cirosu 1990 yılında 17,21 milyar CHF iken 2021 yılında 23,11 milyar CHF’ye yükselmiştir. İnşaat yatırımları 1990 yılında 46,72 milyar İsviçre Frangı olarak gerçekleşmiş ve 2020 yılına kadar %41,42 oranında artarak 66,07 milyar İsviçre Frangı’na ulaşmış buna karşın sektörde çalışan işçi sayısı aynı dönemde 166.447’den 86.039’a olmuştur. 2022’nin ilk çeyreğinde, ana inşaat ticareti 4,8 milyar CHF ciro ile 2012’den bu yana en iyi ikinci sonucunu elde etti.
Bu sonuçlar, “büyük ölçekli yatırım” olarak adlandırılan yatırımları en aza indirerek ve bunun yerine verimliliği artırabilecek araçları hedefleyerek elde edilmiştir. Teknolojik gelişmelerin sınırlı olduğu bir sektörde, bu artışın yükü, emek yoğunluğundaki acımasız artış ve reel ücret artışlarının dondurulması yoluyla neredeyse tamamen inşaat işçilerinin omuzlarına yüklenmiştir. İsviçre inşaat sektörünün son 30 yıldaki büyümesine, inşaat işçilerinin sömürülmesinde keskin bir artış eşlik etmiştir.
İsviçre inşaat sektörü olağanüstü bir gelişime sahip
Bir diğer önemli durum da: İsviçre inşaat sektörünün bir bütün olarak kaydettiği gelişmenin Avrupa düzeyinde istisnai bir yeri olmasıdır. Aslında, inşaat faaliyetlerindeki mevcut genişleme döngüsü 2001 yılından bu yana neredeyse kesintisiz olarak devam etmiştir ve hiçbir azalma belirtisi göstermemektedir. Bu durum ancak 1945-1974 yılları arasındaki genişleme evresiyle, yani savaş sonrası patlamanın tetiklediği İsviçre ve dünya kapitalizminin istisnai durumuyla karşılaştırılabilir. Kısacası, bu durum birçok faktörün bir arada işlemesinin sonucudur: Söz konusu dönemde, gayrimenkul yatırımları, ortalama olarak en iyi finansal getirileri garanti eden ve özellikle hisse senedi piyasaları ve tahviller olmak üzere finansal yatırımların daha fazla değişkenliğinin aksine inkâr edilemez bir istikrara sahip olan yatırımlardı. Gayrimenkul, giderek artan oranda sermaye çeken güvenli bir yatırım sektörüdür.
İnşaat patronlarının amaçları propagandalarını da değiştirdi
İsviçre inşaat sektörünü bir süredir gözlemleyen herkes, inşaat patronlarının kendi çıkarlarını savunmak konusunda ne kadar kararlı olduklarını fark etmiştir. Kesinlikle olumlu bir ekonomik duruma rağmen, patronlar memnun değil ve gelecekte kâr marjlarını artırmak için garantiler arıyorlar. Ancak şu anda taktiksel olarak önceki müzakerelerden farklı davranıyorlar ve bugüne kadar bilinen emeklilik yaşının yükseltilmesi girişiminin yerine çalışma koşullarının esnekleştirilmesi; süresinin uzatılması ve bağlı şartların gevşetilmesi gibi formülasyonlarla işçiler arasında propaganda yapmaya gayret gösterdiler. Bu tür değişikliklerle patronlar etki alanlarını genişletmeyi hedefliyorlar.
Mevcut müzakerelerde, inşaat patronları çalışma saatlerinde daha fazla esnekliği (yazın daha fazla çalışmaya izin vermek ve kışın telafi etmek için bir tür mevsimsel hesaplama getirilmesi) hemen uygulamaya koymaya kararlılar. Buna karşılık, sözleşmesiz bir duruma doğru ilerlemeye hazırlanıyorlar.
Ancak orta vadede patronlar, üretkenliği ve dolayısıyla kârlarını daha da artırmak için daha fazla kısıtlamayı (Cumartesi çalışmasına getirilen kısıtlamalar da dahil olmak üzere) kaldırmak istiyor.
Son olarak, inşaat patronları ücretlere yönelik saldırılar hazırlıyorlar, ancak mevcut müzakerelerde bunları öne sürmeleri pek olası değil. Bu konudaki hedefleri açıktır: TİS’de mesleki niteliklere göre düzenlenen asgari ücretleri 4.500 İsviçre Frangı tutarında tek tip bir asgari ücretle değiştirmek, diğer tüm ücret sınıflandırmalarını ortadan kaldırmak ve bunların yerine bireysel olarak müzakere edilen performansa dayalı ücret ilkesini getirmek istemektedirler. Çünkü toplu olarak düzenlenen ücret seviyelerinin terk edilmesi, ücretlerde büyük bir düşüş sürecini başlatacaktır.
İnşaat işçilerinin mücadelesi İsviçre’deki tüm emekçilerin mücadelesidir
Ulusal Manto Sözleşmesi’nin yenilenmesine ilişkin mevcut müzakereler geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi benzer bir seyir izlemektedir. Çalışma koşullarındaki yirmi yıllık devasa olumsuzluklara rağmen, sözleşme hâlâ İsviçre sendikal hareketinin bugüne kadar uğruna mücadele ettiği en kapsamlı toplu iş sözleşmesi olma özelliğini korumaktadır. Ana inşaat sektörüne (inşaat mühendisliği ve konut inşaatı) yönelik toplu sözleşme, özel sektördeki işçiler için en fazla hakkı (asgari ücretler, mesleki nitelikler, çalışma saatleri, tatiller, hastalık izni vb.) düzenleyen sözleşmedir.
Ayrıca, temel unsurları ana inşaat sektöründekilerle örtüşen ilgili sektörlerin (sıvacılar ve boyacılar, tesisatçılar, elektrikçiler, fayansçılar, vb) toplu sözleşmeleri üzerinde de büyük bir etkiye sahiptir. Sözleşme’de yapılan herhangi önemli bir değişikliğin otomatik olarak ilgili sektörlerin toplu sözleşmeleri üzerinde bir etkisi olacağı açıktır. Dolayısıyla mevcut TİS müzakereleri sadece 86.000 inşaat işçisinin hakları ve çalışma koşulları ile ilgili değil, aynı zamanda en azından dolaylı olarak 210.000 işçinin hakları ile de ilgilidir.
TİS ile yakından bağlantılı olarak, İsviçre’de emekçilerin toplu olarak harekete geçirilmesiyle elde edilen son büyük sosyal kazanım, ana inşaat sektöründe erken emeklilik uygulamasının başlatılmasıdır. 2002 yılında, ana inşaat sektöründeki işçiler 60 yaşında, kabaca şantiyede aktif olarak çalıştıkları süre boyunca kazandıkları net aylık ücrete eşdeğer önemli bir gelirle emekli olma hakkını kazandılar. Yine, ana inşaat sektöründe erken emeklilik, bu hakkın yardımcı inşaat sektörünün büyük bir kısmında ve diğer inşaat mesleklerinde de (sadece 62 yaşında olsa da) tanınmasının önünü açmıştır. Ancak erken emeklilik için verilen fiili mücadele inşaat sektörüyle sınırlı kalmış; sendikal hareket o zamandan beri bu hayati önemdeki hakkı İsviçre’deki tüm ücretli çalışanları kapsayacak şekilde genişletme çabası içine girmemiştir. İnşaat işçileri 20 yıl önce 60 yaşında erken emeklilik hakkı için mücadele ederek İsviçre’deki son büyük sosyal kazanımı elde etmiş ve bu kazanım ilgili sektörlerdeki sözleşmeler için de örnek teşkil etmiştir. Bu kazanım (sadece) müzakere masasında değil, öncelikle yaygın bir grev hareketi ve Kasım 2002’de Baregg tünelinin işçiler tarafından kapatılması ile elde edilmiştir. İnşaat işçileri ve sendikalar kararlılıkla ve hedefe odaklanarak harekete geçmişler, mücadele etmişler ve sonunda kazanmışlardır.
Mücadeleci bir sendikal anlayış ve şantiyelerde gerçek bir örgütlenme olmadan, inşaat patronlarının LMV’ye yönelik haince saldırılarını engellemek imkânsız değilse de zor olacaktır. Sendikaların inşaat şirketleriyle “Endüstriyel barış ve sosyal ortaklık” anlayışıyla müzakerelere odaklanması başarısızlığa mahkûmdur, çünkü şantiyelerde kararlı patronlara karşı koymak için gerekli olan sosyal güç dengesini oluşturamayacaklardır. Patronları, çalışma koşullarını Kötüleştirme ve çalışma saatlerini daha esnek hale getirme planlarından ancak inşaat işçilerinin toplu mücadelesi ve grevleri ile diğer ücretli işçilerin dayanışması vazgeçirebilecektir.