İsviçre İş Federasyonu (Economiesuisse) Başkanı Christoph Mäder, göç «tahammül edilebilir sınırları» aştığında, İsviçre’nin bunu kendi başına kontrol edebilmesi gerektiğini söyledi. Mäder, böyle bir koruyucu önlem olmaksızın, AB ile yapılan anlaşma paketinin halk desteği bulmasının pek mümkün olmadığını düşünüyor.
‘İsviçre, kişilerin serbest dolaşımından büyük ölçüde faydalanıyor ve bunu sürdürmek istiyoruz,’ diyen Mäder, Neue Zürcher Zeitung gazetesine verdiği röportajda konuştu. Mäder’e göre, İsviçre ekonomisi, demografik eğilimler nedeniyle gelecekte de yabancı vasıflı işçilere bağımlı olmaya devam edecek. Ancak, son yıllarda görülen göçün «çok güçlü» olduğunu ifade etti.
Onun görüşüne göre, bu konuda endişeler ve olumsuz algılar oluşturulmasının önemli bir nedeni, sığınmacı göçü. Mäder, iltica sisteminin uygulanmasındaki sorunların göç tartışmasını olumsuz etkilediğini belirtti. Mevcut ekonomik göçün, iş gücü piyasasıyla ya da iltica sisteminin orijinal özüyle çok az ilgisi olduğunu, ancak kaynaklar üzerindeki baskıyı artırdığını ve göç konusundaki tartışmaları şekillendirdiğini vurgulayarak eleştirdi. Mäder «Ancak düzenli olarak yurtdışından gelen işçiler olmadan İsviçre’nin işleyişini sürdürmesi neredeyse imkânsız olur. Halkın da bunun farkında olduğunu düşünüyorum,» diye vurguladı. Göçü kontrol etme konusunda, bürokratik ve verimsiz gördüğü bir göç ücretine ise şüpheyle yaklaştığını ifade etti.
Ayrıca Mäder, iş dünyası temsilcilerinin halkın kaygılarını ve korkularını ciddiye alma sorumluluğu taşıdıklarını söyledi. «Ancak bu çabayı iş dünyası tek başına gerçekleştiremez. Altyapı bu kadar insan için tasarlanmadı; bu konuda yatırımların acilen yapılması gerekiyor,» diye ekledi.
SINIRLARI PATRONLAR BELİRLEMEK İSTİYOR
Her ne kadar göçün ekonomik yararlarına dikkat çekse de, bu söylemin altında göçmenlerin bir «kaynak» ya da «yük» olarak algılandığı neoliberal bir perspektif yatıyor. Bu bakış açısı, göçmenleri insan haklarına sahip bireyler olarak değil, ekonomik sistemin dişlileri olarak değerlendiriyor.
Mäder’in, göçü kontrol altına almanın gerekliliğinden bahsederken, sığınmacı göçünü hedef alması, popülist sağın söylemleriyle örtüşmektedir. Sığınmacılar, genellikle ekonomik sisteme entegre olmamış bireyler olarak damgalanmakta ve bu durum, göçmen karşıtı politikaların meşrulaştırılmasında kullanılmaktadır. Hâlbuki iltica, uluslararası hukukun koruması altında bir insan hakkıdır ve bu tür ifadeler, bu hakkı marjinalize etmektedir.
Mäder’in «altyapı yetersizliği» konusundaki eleştirisi ise, göçün yarattığı sosyal etkileri yönetme sorumluluğunu kendilerinin de parçası olduğu yönetim erkinin sorumluluğundan ziyade, soyut sorunlar yumağından bahsediyor. Oysa göçmenlerin dahil olduğu bir sistemde kamu hizmetleri ve altyapının yetersiz kalmasının nedeni, neoliberal ekonomi politikalarının neden olduğu kamu kaynaklarının kısıtlanması ve sosyal harcamaların sürekli azaltmasında yatmaktadır.
Bu açıdan, Mäder’in söylemleri, İsviçre’nin ekonomik çıkarları ile göçmenlerin insani hakları arasında bir denge kurmaya çalışıyormuş gibi görünse de, aslında sadece ekonomik ihtiyaçları önceleyen ve insanları sayılarla sınırlayan bir yaklaşımın ürünü. (Arkadaş)