GENEL KURUL SAVAŞ ZİRVESİNE DÖNÜŞTÜ

BM GENEL KURULU SAVAŞ
ZİRVESİNE DÖNÜŞTÜ

Birleşmiş Milletler (BM), 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıntıları arasında, uluslararası anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesi için “gelecek nesilleri, yaşamımız boyunca iki kez insanlığa tarifsiz acılar getiren savaş belasından kurtarmak” iddiasıyla kurulmuştu.
Ancak dünyada yaşanan gelişmeler bu iddianın geçersizliğini gözler önüne seriyor. ABD ve emperyalist müttefikleri, son BM Genel Kurulu’nu dünya çapında kanlı askeri çatışmaları körüklemek ve yenilerini başlatmak için bir savaş zirvesine dönüştürdüler.
Ortadoğu’da İsrail ve emperyalist işbirlikçileri, Gazze Şeridi’nde resmi olarak 40.000’den fazla insanın hayatına mal olan soykırımı tüm bölgede bir savaşa dönüştürüyor. Emperyalist güçler “gerilimi düşürme” çabası bir yana, kasıtlı olarak sadece Lübnan’la değil İran’la da topyekûn bir savaşı kışkırtmaya çalışıyorlar.
Bu arada Doğu Avrupa’da ABD ve NATO, NATO silahlarını Ukrayna’dan Rusya topraklarına ateşlemenin eşiğindeler; bu, bu savaşta şimdiye kadar aldıkları en geniş kapsamlı gerilimi tırmandırma hamlesidir.
Toplantı öncesinde BM Genel Sekreteri Antonio Guterres şunları söyledi: “Jeopolitik karşıtlıkların ve çatışmaların kontrolden çıktığını görüyoruz.” Guterres, BM Genel Kurulu öncesinde yayınladığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Birçoğu aldığımız kararlardan kaynaklanan, giderek artan yıkıcı ve varoluşsal risklerle karşı karşıyayız. İnsan kardeşlerimiz korkunç acılara maruz kalıyor. Rotamızı değiştirmezsek, uzun süreli bir kriz ve çöküş geleceğine sürüklenme riskiyle karşı karşıya kalacağız.” Ancak BM Meclisi’nin bizzat bu “yıkıcı ve varoluşsal risklerden” bir çıkış yolu sağlayacağı düşüncesi boş bir hayalden ibarettir.
Genel Kurul’da daha ziyade aralarında ABD Başkanı Joe Biden, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer’in de bulunduğu bir dizi savaş suçlusunun yanı sıra onların vesayetinde savaşları sürdüren ve yayan İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskyi de konuşma yaptı.
Netanyahu, Lübnan’da binlerce iletişim cihazını komutla patlayan bombalara dönüştüren kanlı bir terör saldırısı gerçekleştirmesinin hemen ardından BM Genel Kuruluna hitap etti. Netanyahu konuşmasında soykırımı, katliamları ve küresel hukuksuzluğu savundu. Bu sırada eş zamanlı olarak Gazze’de BM Özel Raportörü Francesca Albanese tarafından soykırım ve BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Michael Fakhri tarafından Filistin halkının kasıtlı olarak aç bırakılması olarak nitelendirilen eylemleri denetliyordu.
Olağanüstü hal yoluyla anayasal görev süresinin dışında hüküm süren ve Ukrayna halkı üzerinde ABD ve Avrupa emperyalizminin dayattığı bir diktatörlük uygulayan Ukrayna “devlet başkanı” Volodymyr Zelenskyi, ABD ve NATO güçlerine Ukrayna’nın Rusya’ya uzun menzilli silahlarla saldırmasına izin vermeleri çağrısında bulundu ve Moskova’ya karşı bir savaşa dahil olmalarına yönelik tüm kısıtlamalardan vazgeçmelerini istedi. Zelenskiy’nin BM Genel Kurulu’na katılımı, NATO güçlerini Rusya’ya karşı bir savaş konusunda her türlü itidalden vazgeçmeye çağıran hükümet yanlısı medyanın saldırısı eşliğinde dikkatle kurgulanmıştı.
Emperyalist güçler kuşkusuz, emperyalist şiddetin patlak vermesiyle, hükmettikleri jeopolitik düzende büyüyen bir kriz olarak gördükleri şeye yanıt veriyorlar.
BM Genel Kurulu ile ilgili olarak Bloomberg bir makalede şu uyarıda bulunmuştu: “ABD’nin egemenliğine meydan okumak için rakipleri güçlerini birleştirdikçe endişeleri artıyor.” Makalede Kenya’nın eski BM Büyükelçisi ve New York Üniversitesi Uluslararası İşbirliği Merkezi Direktörü Martin Kimani’nin şu sözlerine yer veriliyordu: “ABD’nin etkisi azalıyor, hem de hızla azalıyor.” Bloomberg şöyle ekliyordu: “Toplantı, diğer güçler nüfuz kazandıkça ABD’nin giderek daha sık geri adım atmak zorunda kaldığının altını çizecek gibi görünüyor.” Makale şöyle devam ediyor: “Bu hafta New York’ta ayrıca ABD’nin bazı müttefiklerinin yanı sıra İran ve kurucu üyeler Rusya ve Çin’in de dahil olduğu dokuz üyeye ulaşan BRICS’in temsilcileri de bir araya geliyor. ABD dolarının hakimiyetine karşı rakipler de dahil olmak üzere alternatif bir küresel etki merkezi yaratmayı açıkça taahhüt eden gruba katılmak için daha fazla ülke başvuruyor.”
Zirve, dolardaki belirsizliğin bir göstergesi olarak görülen altın fiyatının ilk kez 2.600 dolara yükselmesiyle birlikte, ABD dolarında derinleşen bir krizin ortasında gerçekleşti. Altın fiyatı 2024 yılında yüzde 27 oranında artarak bu yılın başlarında ons başına 2.000 dolar olan bir önceki zirvesini aştı. Tarihsel olarak, dolara olan güven azaldığında altına olan talep artar ve düşen dolara karşı bir koruma olarak altının fiyatını yükseltir.
Altın fiyatı yükselirken, dünya çapında savaş finansmanının bir sonucu olarak yükselen ABD ulusal borcu 35 trilyon dolara ulaştı. Amerikan gazeteleri “ABD’de devlet borcu krizi yaklaşıyor” (Wall Street Journal) veya “Doların öldüğü gün yaklaşıyor”, Plan nedir?” (Washington Post) gibi başlıklar atıyor.
Şüphesiz emperyalist güçlerin “planı” yeni tipte bir dünya savaşıdır. Derinleşen ekonomik kriz, ABD ve emperyalist müttefiklerinin hegemonyasını güvence altına almak için küresel fetih savaşlarını körüklüyor. Yağmacı savaş hedeflerine ulaşmak için, soykırımdan sivil halka karşı kitlesel teröre ve nükleer savaş tehdidine kadar her türlü toplumsal barbarlığı normalleştiriyorlar.
Birleşmiş Milletler ve uluslararası mahkemeler de dahil olmak üzere kapitalist egemenliğin hiçbir kurumu bu barbarlığa doğru gidişi durduramıyor.
Ama emperyalist savaşların patlak vermesine neden olan aynı kriz, dünyanın dört bir yanındaki işçilerin grev ve mücadele dalgasına da yol açıyor. Ancak işçi sınıfı içinde güçlü bir savaş karşıtı hareket inşa edilerek 20. yüzyılın barbarlığına -bu kez nükleer silahlar kullanılarak- geri dönülmesi engellenebilir. İşçileri mücadeleye iten toplumsal talepler, enternasyonalist bir perspektif temelinde güçlü bir savaş karşıtı hareketin inşasıyla bağlantılı olmalıdır. (Arkadaş)