Ekim ayının sonunda Almanya’nın Bonn kentinde yaşayan rapçi Xatar’ın hayatını anlatan “Rheingold” filmi gösterime girdi. Xatar’ın 2015 yılında yayımlanan otobiyografik kitabı “Alles oder Nix “den beyaz perdeye uyarlanan filmin yönetmenliğini Fatih Akın yapmış. Kadrosunda, Emilio Sakraya, Mona Pirzad, Kardo Razzazi, Ilyes Raoul, Sogol Faghani ve Uğur Yücel’in yer aldığı film Xatar’ın gettodan müzik listelerinin zirvesine uzanan hayat yolculuğuna odaklanıyor. 1980’lerin ortalarında Irak’tan Almanya’ya geldikten sonra kendini en dipte bulan Xatar, küçük bir suçludan zamanla büyük bir satıcıya dönüştü. Bir uyuşturucu madde, sevkiyat sırasında kaybolunca Xatar, kartele borçlu kalmamak için birkaç arkadaşıyla ciddi sonuçları olacak ve sonunda kendisini Irak hapishanesinin cehennemine götürecek bir altın soygunu planlar.
Giwar Hajabi, rap dünyası dışında bilinen adıyla Xatar, Almanya’nın en önemli sokak rapçilerinden biri ve müziğinin yanı sıra, polis kılığına girmiş birkaç arkadaşıyla birlikte, son derece saf amaçlarla, bir altın kuryesini soyarak 250 kg değerli metal çaldığı bir soygunla tanınıyor. Grup bu nedenle uzun süre hapis yatmasına rağmen altınların izine rastlanamıyor.
Siyasi açıdan bakıldığında, Xatar’ın çarpıcı yaşam öyküsü çeşitli nedenlerle ilginçtir. Xatar, sol görüşlü, siyasi olarak aktif Kürt ebeveynlerinin İran’daki sözde “İslam Devrimi”nden kaçmak zorunda kalarak ailesiyle birlikte Almanya’ya mülteci olarak gelmiş. Ebeveynleri Bonn’a geldikten sonra klasik müziğe olan tutkularını devam ettirmek istemişler. Zira babası bir besteci, ancak Almanya’da kabul görmekte oldukça zorlanmış. Ya da ailesi iş nedeniyle Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş olan yönetmen Fatih Akın’ın bir röportajında belirttiği gibi: “Almanya çok zor olabilir. Ve eğer yeterince paranız yoksa üzerinde uyumanız gereken betonun soğukluğunu tam anlamıyla hissedebilirsiniz. Eski ülkenizde eğitim almış olmanız ya da başka bir şey fark etmez. İkinci sınıf insan muamelesi görüyorsunuz.”
O andan itibaren Hajabi ailesi, aileden biri müzikle ünlenene kadar bütün bir kuşak boyunca beklemek zorunda kalmış. Opera ile değilse, rap ile. Muhtemelen Xatar, müziğin, yaşadıklarıyla başa çıkmak için bir çıkış yolu olabileceğini ailesinden öğrenmiş. Film, Xatar’ın bir genç olarak, oğlunun pahalı piyano derslerini ödeyebilmek için annesinin, temizlikçi olarak fazla mesai yaptığını görmek istemediğine vurgu yapıyor. Bu nedenle genç Giwar internet üzerinden pornografik içerikler kopyalayarak kendi parasını kazanmaya başlamış, kısa bir süre sonra da uyuşturucu satmaya ve bu konuda rap yapmaya başlamış.
Yaşadığı koşullar nedeniyle uyuşturucu satmaktan başka çaresi olmayan mazlumun hikâyesi daha önce defalarca anlatılmış olsa da, Alman sinemasının ana akımında bu tür hayat hikâyelerine yer vermek muhtemelen gereklidir. Ancak Xatar, başka hiçbir Alman’ın göstermediği gibi, sokak rap’inin sadece sık sık eleştirilen uyuşturucu ve şiddetin yüceltilmesi olmadığını, bu işi geride bırakmanın bir yolu olduğunu gösteriyor. Ama Xatar’ın müziğinin (örneğin “Meine große Liebe” şarkısı), bu mesajı filmden daha iyi ilettiğini de söylemek gerekir. Zira Fatih Akın’ın filminde uyuşturucu ticareti konusu eleştirel olmayan bir şekilde sunuluyor ve bu da ticaretin bir sorun olmadığı sonucuna varılmasına neden olabiliyor. Maddi imkânları kısıtlı olan kişileri ilk etapta ticaretle ilgili tüm riskleri almaya teşvik eden toplum, filmde daha az eleştirilmektedir. Sokak rap’inin kendisi genellikle konuya filmde olduğundan daha kapsamlı bir yaklaşımı öne çıkarıyor.
Film, kendinden menkul Alman çoğunluk toplumunun (sic!) onlarca yıl sonra bile hala yabancı olarak adlandırdığı kişilerin kültürel temsiline önemli bir katkı sunuyor. Ancak birçok zayıf noktası var. Bu noktada, şiddet tasvirlerine yönelik eleştirinin, olumsuz rol model işlevlerinin ahlakçı bir tartışması olma amacını taşımadığını açıkça belirtmek gerekir. Filmde daha çok, çeşitli kavga sahnelerine ek olarak, güvensiz, güvencesiz bir sokak hayatını daha iyi anlamaya yardımcı olacak diğer yönlerin kaybolduğu gerçeği dikkat çekiyor.
Film, genç Giwar’ın başını suyun üstünde tutabilmek için nasıl kavgalarla ve daha sonra da silahlı şiddetle başa çıkmayı öğrenmek zorunda kaldığını ve kendisinin de acımasızlaştığını gösteriyor. Bir insanın başkalarına zarar vermesine neden olan şeyin maddi koşullar olduğu ve hiç kimsenin kötü bir haydut olarak doğmadığı asla unutulmamalıdır. Her gün şiddetin damgasını vurduğu bir yaşam tarzını kim yaşamak ister ki? Filmde dövüş sahneleri çok fazla yer alıyor. Bunların çokluğunun ve tekrarının sanatsal bir değeri yoktur. Fatih Akın bir röportajda, bir insanı şiddet kullanmaya iten şeyin ne olduğunu antropolojik bir perspektiften tartışmak istediğini vurguluyor. Film bu iddiayı karşılamıyor.
Filmin bu yetersizliği, en sonunda baskıcı bir cinayet sahnesi sırasında belirginleşiyor. Bu arada, Xatar gerçek bir mafya babasının himayesine girecek kadar yükseliyor. Gözden düşmüş bir kadın satıcısı, herkesin “amca” diye hitap ettiği patronu tarafından kendi oturma odasında vurularak öldürülüyor. Xatar tanık olduğu bu vahşet nedeniyle mafya işini bırakmaya karar verdiğini anlatırken, filmde bu sınıflandırma yok. Film eleştirmenlerine göre cinayet sahnesi, herhangi bir aksiyon filmindeki gerçekçi olmayan tasvirlerin aksine fazla gerçekçi.
Sonuç olarak, Xatar bu sinematik saygıyı hak ediyor. Aynı şekilde, bir tür Robin Hood değilse bile, onun için bir sokak efsanesi olan herkes gibi çarpıcı. Örneğin Xatar, Kürdistan’daki çocuk evlerine bağışta bulunarak bu imajını pekiştiriyor ve muhtemelen bu yüzden, onca yıl çektiği acılara ve hapse rağmen macerasının değerli olduğunu düşünüyor. Ancak eleştirmenlere göre, “Xatar’ın hikâyesiyle gerçekten ilgilenen herkes filmin uyarlandığı kitabı okumalıdır. Filmde, sinema için pazarlanabilir bir ürün taleplerine kurban giden birçok uyarlamadan sadece ikisini saymak gerekirse, ortamlar İngiltere’den Hollanda’ya ve Irak’tan Suriye’ye taşınıyor. İşkence sahnelerini izlemek istemeyenler de sinemaya gitmek yerine Xatar’ın müziklerini dinlemeli”.
Ailesi ona Kürtçe ‘de “acı içinde doğan” anlamına gelen Giwar adını vermiş. Kürdistan ve İran, 2023’de de hala büyük acılar yaşıyor. Daha da etkileyici olan, özellikle Kürt halkının kırılamayan direnme iradesidir. Rapçi Xatar, aslında birçok sözde politik rapçiden daha politik. Sosyal medyadaki resmi profil resminde kendisinin değil, öldürülmesi İran’daki mevcut kadın hareketini tetikleyen Kürt kadın Jina Amini’nin yer alması da bunu gösteriyor. (Arkadaş)