Kurban suçluya dönüştüğünde
Fransız yönetmen Jean-Paul Salomé yeni filmi La syndicaliste’de, Areva’da CFDT delegesi olan ve bir devlet skandalını ortaya çıkarmak ve 50.000’den fazla işçinin iş hakkını korumak için mücadele eden Maureen Kearney’nin gerçek hikâyesini anlatıyor.
İrlanda kökenli Maureen Kearney, 2004 yılından bu yana Fransız nükleer devi Areva’da sürekli eğitim programının bir parçası olarak İngilizce öğretmenliği yapıyor. Kendisi aynı zamanda ve öncelikli olarak şirketin CFDT sendika delegesidir. Maureen Kearney çok kararlı ve çalışkan bir işçi ve şirketin CEO’su Anne Lauvergeon ile de belli bir suç ortaklığı içinde. Ancak 2011 yılında Cumhurbaşkanı Sarkozy tarafından görevden alınmasının ve grubun başına iyimser birisi olan Luc Oursel’in getirilmesinin ardından, 50 yaşındaki Maureen için hayat bir kâbusa dönüşüyor. Maureen Kearney, Fransa ile Çin arasındaki gizli anlaşmalardan haberdar oluyor. Bu anlaşmalar Areva’nın parçalanması, gizli teknik bilgilerin Çinlilere kaptırılması, Fransa’nın enerji bağımsızlığını kaybetmesi ve hepsinden önemlisi 50.000 kişinin işini kaybetmesi anlamına gelmektedir. Bu skandalı ortaya çıkarmaya kararlı olan sendikacı, kendisini herkese karşı yalnız ve adeta bir duvarla karşı karşıya buluyor. Çünkü politikacılar durumun kontrol altında olduğuna, sanayiciler ise bu İngilizce öğretmeninin teknik konularda yetkin olmadığına inanıyor. Aynı zamanda, isimsiz telefonlar ve tehditler günlük hayatını etkilemeye başlıyor. Ta ki Aralık 2012’de Maureen Kearney’nin evinde temizlikçisi tarafından bir sandalyeye bağlanmış, karnında A harfi kesilmiş ve vajinasına bir bıçak sapı sokulmuş halde bulunmasına kadar. Konu hassas olduğu için soruşturma yoğun siyasi baskı altında yürütülür. Bu saldırı onun mücadelesiyle bağlantılı mı? sorusu ve yeni bulgular müfettişlerin zihninde şüphe uyandırır: işyeri temsilcisi, ithamlarına ağırlık kazandırmak için mi saldırısını tezgâhlamıştır? Bu sorular neticesinde Maureen Kearney kurban olmaktan çıkıp şüpheli konumuna düşer…
Herkese karşı tek başına
Gazeteci Caroline Michel-Aguirre’in araştırması olan La syndicaliste adlı kitaptan uyarlanan ve bir gerilim filmi formunda olan film, hakikate yönelik gerçek bir kaygıyla kurgulanmış. Yönetmen Jean-Paul Salomé bunu “Bazı diyaloglar kelimesi kelimesine doğru. Özellikle de iki duruşma sırasında duyduklarımız” diye açıklıyor.
Dahası, Jean-Paul Salomé bu kadının hikâyesini anlatırken, böyle bir çetrefilli olaydan sonra nasıl tekrar ayağa kalkılabileceği gibi daha kişisel bir soruyu da gündeme getiriyor: “Gerçeklerin, siyasi ve endüstriyel meselelerin ötesinde, Maureen’in içeriden neler yaşadığını bilmek istedim. Ailesi neler yaşadı, kendini nasıl yeniden inşa etti? Mahrem bir boyutu kaçırıyordum” diye açıklıyor.
Ancak filmde ele alınan asıl mesele, muhbirlerin -herkese karşı tek başlarına- korunması ve sözlerine verilen değer meselesidir. Karakteri canlandıran aktris Isabelle Huppert, “Maureen, kendisini tamamen aşan bir tür her yöne yayılan hidraya karşı savaşıyor” diyor. Bu eşitsiz durum Maureen Kearney’nin bir kadın olmasıyla daha da artıyor. Soruşturmanın bir parçası olarak defalarca aşağılayıcı jinekolojik muayenelere tabi tutulan Maureen Kearney’nin karşısına sadece, dönemin raporlarında belirtildiği gibi “tecavüze uğramış bir kadın gibi” tepki vermediğine inanan erkekler – müfettişler ve doktorlar – çıkar. İfadelerine şüpheyle yaklaşarak onun statüsünü kurbandan faile dönüştürüyorlar. (Arkadaş)