Film Analizi: Hawar, sürgün çocuklarımız

 

“Bu film tecavüz mağduru çocukların evrensel hikâyesini anlatıyor”

Irak Kürdistanı’nda IŞİD cihatçıları Yezidi azınlığa mensup çok sayıda kadını esir alıp cinsel olarak köleleştirdi. Serbest bırakıldıktan sonra çocukları toplum tarafından reddedildi ve bu da annelerini onları terk etmeye zorladı. Onların hüzünlü hikâyesi Pascale Bourgaux tarafından çekilen “Hawar, sürgün çocuklarımız” adlı belgeselde anlatılıyor.

Hawar filminin başında genç bir Yezidi kadın olan Ana, kızını bulmak için gizlice Kürdistan’a doğru yol almaktadır. Henüz bebekken kollarından koparıldığından beri onu görmemiştir, çünkü o bir cihatçının tecavüzü sonucu doğmuş bir çocuktur. Babası ve amcası ona, Yezidi toplumunda IŞİD grubundan olan çocuklarının yetiştirilmediğini anlatıyor.

22 Nisan günü Nyon’daki Visions du Réel festivalinde dünya prömiyerini yapan Belgesel filmin yönetmeni Pascale Bourgaux “Yezidiler her zaman zulüm görmüştür” diyor. “Onlar çoğunlukla Kuzey Irak’ta, Kürdistan’da yaşayan bir azınlık. IŞİD 3 Ağustos 2014’te Suriye’den Irak’ı işgal etmeye karar verdiğinde, onlar (cihatçılar) Yezidi köylerinin yıkımını, katliamları (çoğunlukla erkekleri) ve kadınları kaçırarak seks kölesi yapmayı, zorla evlendirmeyi planladılar; umdukları şeyi, yani bir İslam devletini kurmak için” diye ekliyor.

“Tecavüze uğrayan çocukların evrensel tarihi”

“Ana ve kızının hikâyesi ne yazık ki çok yaygın” diyor Pascale Bourgaux. “O gün ve sonraki günlerde IŞİD tarafından kaçırılan tüm kadınlar, hizmetlerinin karşılığı olarak teröristlere verildi. Daha sonra köle pazarlarında ya da internet üzerinden satıldılar (…). Bu kadınların hepsi gençti. Bazıları zaten anneydi, bazıları ise henüz evlenmemişti. Birçoğu hamile kaldı” diye anlatıyor.

Pascale Bourgaux bu durumu “özellikle karmaşık” olarak tanımlıyor, çünkü çocuklarını esaret altında doğurup büyüttükten sonra, özgürlüklerine kavuştuklarında kendi çocuklarıyla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. “Kendilerini, damarlarında teröristlerin kanı dolaştığı için düşmanın çocuklarını büyütmemeye karar vermiş olan aileleri ve topluluklarıyla karşı karşıya buluyorlar” diye vurguluyor.

Din adamlarının rolü

Yönetmen Yezidiler için, “Din adamlarının koyduğu kurallara harfiyen uyan ve her şeye gücü yeten bir topluluk ve kendi tek tanrılı dinlerinin katı takipçileridir” analizini yapıyor. “Oldukça muhafazakâr ve ataerkil olan din adamları (…) ailelerin kızlarını esaretten kurtardıktan sonra bu çocuk sorunuyla ilgilenmeleri gerektiğine kesin olarak karar verdi. Böylece kaderlerine terk edildiler. Açıkçası bölgedeki yetimhanelere ve kurumlara terk edilmeye zorlandılar” diyor.

 

Eve dönüş yolunda terk ediliyorlar

Pascale Bourgaux, bu terk edişin genellikle kurtuluştan hemen sonra, kurtarılmış şehirden ya da sınır bölgesinden mülteci kampına dönerken gerçekleştiğini anlatıyor. Hemen onları götüren arabada tartışmanın başladığını belirtiyor.

Pascale Bourgaux, Yezidi kızların babalarına karşı koyacak kapasitelerinin olmadığının altını çiziyor. “Çoğu zaman onlara yalan söyleniyor. Onlara ‘Merak etme hayatım, iki ya da üç gün içinde çocuğunu görmek için geri dönebilirsin’ deniyor. Ama bu doğru değil! Bir kez mülteci kampına girdiler mi, tuzak üzerlerine kapanıyor. Bu kadınlar otonom değiller. ‘Çocuğumu görmek için bir arabaya ya da taksiye bineceğim’ diyemiyorlar. Çocuklarının nerede olduğunu bile bilmiyorlar, çünkü onu yolda bir yere bırakmışlar. Çoğu zaman nerede oldukları söylenmiyor. Bir kâğıt imzalamıyorlar. Belli ki bir rıza yok” diyor.

Bedeli ne olursa olsun çocuklarını arıyorlar

Bazı kadınlar, toplumdaki yardımsever insanların veya ICRC (Kızıl Haç) gibi kuruluşların yardımıyla çocuklarını aramayı ve izlerini bulmayı başarıyor. Filmin kahramanı Ana’nın durumu böyle.

Pascale Bourgaux, “Ancak bu, çabalarının sonuna geldikleri anlamına gelmiyor. Hala oraya ulaşmayı başarmak zorundalar” diyor.

Ana ise, bir mağdur konferansına katılma bahanesiyle ailesine yalan söylemek zorunda kalıyor. Kızının yaşadığı yetimhaneye uçuyor. Ana’nın, kızının evlat edinilmemesi için anneliğinin tanınmasına ilişkin evrakları tamamlamak için sadece 48 saati vardır.

Pascale Bourgaux, “Diğer kadınlar ve çocuklar bu kadar şanslı değil. Pek çok çocuk yasadışı yollardan evlat ediniliyor. Anneler bunun hiçbir zaman farkında olmuyor. Bazı anneler çocuklarının evlat edinildiğini biliyor ama uluslararası yardım dışında onu asla geri alamayacaklar” diyor.

Kendilerini esir alanların yanında kalmak!

2019’dan bu yana ve Irak’ta IŞİD örgütünün çöküşünden beri tutuklu Yezidi kadınların hepsi serbest bırakılmadı. Bazıları cihatçılar tarafından yurtdışına, Suudi Arabistan’a, Çeçenistan’a ya da Yemen’e götürüldü. “Diğerleri ise ailelerine döndükleri takdirde çocuklarını terk etmek zorunda kalacaklarını bildikleri için işkencecilerinin yanında kalmaya karar verdiler. Çocuklarını kaybetmemek için tecavüzcüleriyle kalmayı tercih ettiler” diyor yönetmen.

Tecavüz sonucu doğan çocukların bu şekilde reddedilmesinin dünyanın her yerinde görülebileceğini belirten yönetmen, filminin Yezidilere yönelik bir suçlama olmadığını da sözlerine ekliyor. Aksine, bu topluluğun “bu sorun hakkında düşünmesini” sağlamayı amaçlıyor. Pascale Bourgaux, bazı “ılımlı” Yezidilerin, sürgün edilen bu çocukların topluma entegre edilmesinden yana olduklarını da sözlerine ekliyor. (Arkadaş)