Film Analizi: Bugün Aslında Dündü (Groundhog Day)  

Original Cinema Quad Poster – Movie Film Posters

Harold Ramis’in 1993 yapımı filmi Türkçe dublajlı olarak, “Bugün Aslında Dündü” ismiyle gösterime sunulmuş, zaman ayırıp keyifle izleyebileceğiniz bir film. Film 90’lı yılların en iyi filmleri arasında yer alırken halen de sinema sanatının en iyi komedi filmleri arasındaki yerini koruyor.“Bugün Aslında Dündü”, sıradan bir komedi filminden öte, birçok efsanenin, kitabın ve filmin binyıllardır anlattığı İnsanın dünya üzerindeki serüveninin, insanın ruhsal gelişiminin öyküsünüanlatıyor.

Yaklaşık 120 yıldır Amerika’nın Pensilvanya eyaletinin küçük bir kasabasında yapılan geleneksel 2 Şubat Groundhog Günü Şenliklerisırasında, kahramanımızla aynı adı taşıyan dağsıçanı Phil yuvasından çıktığında, gölgesini görürse kışın altı hafta daha süreceğine, görmezse baharın o yıl erken başlayacağına inanılıyor.Hava durumu spikeriPhilConnors,yine yıllardır yapılanbu etkinlikleri haber yapmak için yapımcı ve kameraman ile birlikte kasabaya gidiyor.Büyük bekleyişin ardından Dağsıçanı Phil yuvasından çıkıyor, gölgesini görüyor ve kış mevsiminin altı hafta daha süreceği ilan ediliyor. Phil kendi programında havanın iyi olacağını ilan etmişken, dönüş yolunda onları dehşetli bir tipi karşılıyor. Kasabaya geri dönmek, orada bir gece daha geçirmek zorunda kalıyorlar.Ancak PhilConnors, gittiği günün sabahından itibaren hep aynı güne uyanıp günlerce aynı günü yaşamaya başlıyor.Gün yine Dağsıçanı Günü, çünkü bilmediğimiz bir nedenden ötürü Phil aynı günde sıkışıp kalıyor, ertesi güne geçemiyor.Öyle ki hep aynı günü yaşayıp aynı aksilikleri, aynı insanları, aynı diyalogları yaşayan filmin kahramanı, bu tekrarlardan kurtulmak adına intiharı bile deniyor. Ama aynı günün tekrarını yaşayan kahramanın gününün içinde intihar yoktur ve bunu gerçek kılma imkânı da yoktur.Sanki günün tekrarını yaşayan insanoğluna aynı günü tekrar tekrar yaşamak cezası verilmiştir.

Elbette filmi sürükleyip götüren, Bill Murray ve AndieMacDovell’in usta oyunculukları kadar konusu ve konunun işlenmesi de.

Dağsıçanı Günü’nü tekrar tekrar yaşamaya başladığında öncelikle hayatını her zaman denetleyemeyeceğini ve kuşku duymadığı tahminlerinin bile gerçekleşmeyebileceğini öğreniyor. Değil yarınki hava durumunu, gerçekten yarın olup olamayacağını bile bilemeyecek hale geliyor.

Phil basit bir gerçeğin farkına varıyor: Her gün aynı günü yaşıyorsa, yani hayat her gün sıfırdan başlıyorsa, ne yaparsa yapsın bedel ödemeyecektir, işlediği her suç, günah ve hata cezasız kalacaktır. Phil bunun üzerine kaygısız, korkusuz ve ahlaksız bir yaşama başlıyor. Hatta “Tanrı” olduğunu bile iddia ediyor.

Nedenini çözemediği bu sıkışmanın, hem boyunu aşan ve boyun eğmesi gereken bir gerçek hem de denetleyebileceği bir koşul olduğunu, güçsüzlüğüyle gücünün iç içe geçtiğini, hayatı değiştirmenin yolunun kendisini değiştirmekten geçtiğini anlıyor. Bütün bu bilgilere aşkı da eklediğinde tıkanan zaman (yani, tıkanan hayat) açılıyor, ilerliyor.Aynı günü yaşamaktan kurtulmanın yolunu yine kendisinde ve yaşadığı anın sesinde buluyor. Yani filmin sonunda kahramanımız aynı günü yaşamaktan önce kendisine ve sonra ise yaşadığı anın yüzüne bakarak kurtuluyor. Aslında bu kurtuluş da değil. Film, insanın kendini ve hayatı sorgulama ve anlama eyleminin önemini vurguluyor.

 

“Bugün Aslında Dündü”nün öyküsü farklı okumalara açık bir öykü

Phil’in dönüşümünü bir insanın ölüm anında yaşadıklarına benzetebilirsiniz ve haksız da sayılmazsınız. Çünkü filmin ilk senaristi Danny Rubin, senaryoyu ElisabethKubler-Ross’un “Ölüm ve Ölmek Üzerine” adlı kitapta anlattığı “ölümün 5 evresi” üzerine kurmuş. Yani, inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Dolayısıyla, bütün filmi “kişinin ölümü kabullenmesi” üzerinden okuyabilirsiniz ve buradan hareketle “ölümü kabullenme” ile “yaşamı kabullenme” arasında fazla bir fark olmadığı ya da bu ikisinin birbirleriyle ilintili olduğu sonucuna varabilirsiniz.

Bütün bunlar farklı inanç ve dünya görüşlerine sahip insanların filmle ilgili “Bu film bizim düşüncelerimizi yansıtıyor” demesini de açıklıyor, çünkü tüm inançlar aynı sorunla (insanın ruhsal büyümesi ve “doğru” yaşaması) ilgileniyor ve temelde aynı öyküyü anlatıyor.

Phil’in aynı günü tekrar tekrar yaşaması tüm doğaüstülüğüne karşın bizlere çok uzak bir mefhum değil. Çoğumuz yaşamımızın tamamında ya da bazı dönemlerinde, birbirine benzeyen günleri tekrar eder dururuz. “Ne var ne yok?” sorusuna verdiğimiz cevaplar bu gerçeği anlatır: “Bildiğin gibi”, “Hep aynı”, “Valla, yeni bir şey yok”.Aslında biz sıradan insanlar da aynı günlere uyanıyoruz çoğu zaman. Dünyanın dertleri ve yüzleşemediğimiz gerçeklikler bizi zamanda sıkıştırıyor.

Phil de bu sıkışıp kaldığı zamanlarda günden güne kendi yalnızlığını keşfediyor ve insanlığın monotonluğunu kabulleniyor. Kendinden kaçmamaya başladıkça, o küçük yerde hayata dair yeni anlamalar ediniyor ve yepyeni bir Phil’in varlığını keşfediyor. Tüm rollerinden sıyrılan ve yalnızlığı ile kavga etmeyi bırakan bir adamın birini gerçekten sevmeyi öğrenişine bile şahit oluyoruz filmde. Phil aşmaya çalıştığı sıkışmışlığını ve yalnızlığını, sonra yaşanması gereken bir gerçeklik olarak görmeye başlıyor yavaş yavaş.Albert Camus şöyle diyor:

“İnsan, acısıyla tek başına kalmayı ve kaçma isteğinin üstesinden nasıl geleceğini öğrendiğinde, öğrenecek çok az şey kalmıştır.”

İşte bu film de, bir adamın bunu öğrenme sürecinin en keyifli halini izliyoruz.

Film 90’lı yıllara ait olmasına rağmeno yıllardan bu yana ülkelerin siyasi hayatı da, kültürel hayatı da, insanların hayata ve kendilerine bakışı da tekrarları yaşamaktan ibaret neredeyse. Burjuva Sağ ve liberal partilerin dini ve piyasayı iyi kullanan liderlerinin yıllardır aynı cümleler ve hatta vaatler ile ülkeleri yönettiği tekrar yıllarını yaşıyoruz.

Sağ, liberal ve dini ve piyasayı iyi kullanan burjuva siyaset erbapları, bildik ve tanıdık sözler ile ülkelerinsiyasi geleceklerini yönetiyor. Çok büyük bir devlet olduklarını tekrarlıyorlar. Israrla düşmanları olduğunu söylüyorlar. Bu düşmanların kendilerini engellediklerini ve artık harekete geçmenin vaktinin geldiğini söylüyorlar. Terör karşısında artık sözün bittiğini ve bıçağın kemiğe dayandığını açıkça ifade ediyorlar. Medya önünde tüm dünyayakafa tutup, ayar çekiyorlar. Görünüşte göze güzel gelen icraatlar ile insanları ‘iyi’ bir geleceğe inandırıyorlar.

Sadece yönetenler değil muhalefet de tekrarların ve sıradanlığın peşinde. İktidarın yaptıklarını eleştiri adı altında sorunlara çözüm üretmezler. Yaptıkları muhalefetin içinde çözüm sunma da yoktur, ilke de. Kısacası, ülkelerin yönetenleri de yönetenlere muhalefet edenleri de kendilerini tekrar etmekten başka bir şey yapmıyorlar. Geçen yıllar sadece makamlara oturanları değiştiriyor ama yapılanlar da yapılmayanlar da söylenenler de değişmeden sürüp gidiyor. Günün, haftanın, ayın ve yılın ve hatta yılların tekrarına ve sıradanlığa karşı koyan ses ve hareketler ise susturuluyor. Çünkü zamanın hayatı tekrarlardan ibaret kılan yüzünde aykırıya ve aykırılığa yer yoktur.

Hep aynı günün insanları olarak yaşayıp gitmekten yana ustalaştık.Beyin ölümü gerçekleşmiş bir insan gibiyiz sanki. Uzun zamandan beri, bedenimizin ölümünü bekleyen ve bu arada öylesine yaşayıp giden insanlar olduk.Günlerimiz tekrarlardan ibaret.Gerçekte kendinize ve yaşadığınız hayata bakmadan, sorgulamadan ve anlamadan yaşadığınız her gün aynı gündür. (Arkadaş)