FUAT AKYÜREK
Dünyada gelir dağılımını ve silahlanma üzerine araştırma yapan Oxfam ve SIPRI gibi kuruluşlar, son yıllarda gelir dağılımındaki eşitsizliğin hızının arttığını, silahlanmaya ayrılan paranın da aynı biçimde artığını tespit ediyorlar. Oxfamgıda ve enerji milyarderlerinin son iki yılda 453 milyar dolar zenginleştiğini tespit ederken, SIPRI -Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü- 2021’de askeri harcamaların 2 trilyon 113 milyar dolar olduğunu açıkladı. Her iki rakamında artmaya devam ettiğini belirtmek gerekiyor. Örneğin Pandemi başladığından beri her 26 saatte 1 yeni milyarder ortaya çıkıyor.
Bütün bu eşitsizlikler çok iyi biliniyor ki pandemiden önce de mevcuttu. Pandemi sadece bu süreci hızlandırdı ve milyarderlerin karlarını artırırken, aralarına Biontec sahipleri gibi yenilerini de ekledi. Keza silahlanma da pandemiden önce hız kazanmıştı ve bu silahlanmanın pandemi ile doğrudan bir ilgisi bulunmuyor. Silahlanmadaki artış bütünüyle emperyalistler ve gericiler arasındaki rekabetten, dünyanın paylaşımında ön almaktan kaynaklanıyor. Rusya’nın Ukrayna işgalinin ve savaşın bu süreci daha da hızlandırdığı görülüyor. ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya gibi devletler silahlanmaya giden 2 trilyon doların yaklaşık yarısı olan 982 milyar doları harcadıkları görülüyor.
Burada dünya gelir dağılımındaki eşitsizliği hatırlatmak için bazı rakamları aktarmak gerekiyor: Oxfam araştırmasına göre 1995’ten bu yana en tepedeki yüzde 1 zengin, en alt tabakadaki yüzde 50’den yaklaşık 20 kat daha fazla küresel serveti ele geçirmiş durumdadır. Bu zenginler pandeminin yarattığı “fırsatları” değerlendirmekte de hızlı davrandılar. Büyük emperyalist devletler kapitalist emperyalist sistemin çıkarlarını korumak için pandemiden bu yana ekonomiye 16 trilyon dolar para pompaladılar. Sonuç şu oldu; milyarderler servetlerini 5 trilyon dolar daha artırarak -Mart 2021’den bu yana- 8.6 trilyon dolardan 13.8 trilyon dolara yükselttiler. 1995-2021 arasında en alttaki yüzde 50 küresel servetin yüzde 2’sini alabilirken, en tepedeki yüzde 1 yüzde 38’ini ele geçirdi.
Yukarıdaki tablonun çarpıcı sonuçlarından birisi dünya çapında her yıl 2.1 milyon kişinin açlık nedeniyle ölmesidir. Afrika’nın yüzde 52’si sağlık hizmetlerine erişemiyor ve düşük gelirli ülkeler de yaşayanların sadece yüzde 13’ü yeterli dozda aşılanabilmişlerdir. Emperyalist sömürü çarkının içine çekilmiş olan bağımlı ülkelerden emperyalist devlet ve bankalara “borç ödemeleri” kanalıyla her yıl ana para ve faiz ödemeleri biçiminde yüz milyarca dolar aktarılmaktadır. Bu ülkelerin zenginlikleri vahşice yağmalanmakta, doğaları tahrip edilmekte, halkları yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmektedir.
Bu tablonun diğer bir yüzünde emperyalistler tarafından kışkırtılan, zaman zaman doğrudan kendilerinin de katıldığı silahlı çatışmalar, savaşlar bulunmaktadır. Savaşlar ve çatışmalar özel mülkiyet sisteminin başından beri var olmakla birlikte, emperyalist kapitalist sistem bunları çok daha yıkıcı ve tahrip edici hale getirmiş, her geçen an da yıkıcılıkları ve tahrip güçleri artan silahların geliştirilmesi üzerine korkunç bir yarış başlatmıştır. Batılı emperyalistlerin kışkırtması ve provokasyonu sonucu Ukrayna’ya saldıran Rusya ve bunun sonucu ortaya çıkan savaş bu silahlanma yarışını daha da hızlandırdı. Almanya tek kalemde askeri harcamalarını 100 milyar Euro artırdı ve bu yarışta bende varım dedi.
Silahlanma yarışında uzun süredir olduğu gibi başı yine dünya jandarmalığına soyunan NATO’nun lideri ABD çekiyor. ABD’nin silahlanmaya ayırdığı miktar geçen yıl 801 milyar dolardı. ABD ile her alanda rekabet eden ve süper bir güç olma yolunda ilerleyen Çin ise 298 milyar dolarla ikinci sırada bulunuyor. Hindistan 76.6 milyar dolar, Birleşik Krallık 68.4 milyar dolar, Rusya 65.9 milyar dolar, Fransa 56.6, Almanya 56 milyar dolar, Japonya ise 54.1 milyar dolar harcamış durumda. Petro-dolar zengini Suudi Arabistan ise 55.6 milyar doları silahlanmaya harcamış durumda. Türkiye ise silahlanmaya artan bir hızda para ayırıyor ve 17.7 milyar dolarla 16. Sırada bulunuyor.Silahlanma ve çatışmaların en acı sonuçlarından birisi 2010-2020 arasında 82.4 milyon kişinin göçe zorlanmasıdır. Son 2 yılda bu sayının hızla arttığını da tespit etmek gerekiyor.
Emperyalist-kapitalist sistem dünya halklarının önüne karanlık bir gelecek koymaktadır. Savaşlar, bölgesel çatışmalar, sömürünün aşırı yoğunlaşması uluslararası işçi sınıfını ve dünyanın emekçi halklarını sürekli tehdit etmekte, emperyalizmin merkez ülkelerinde de enflasyon ve hayat pahalılığı artmakta, açların ve yoksulların arasına yeni kitleler katılmaktadır. Savaşlardan, çatışmalardan, yoksulluk ve işsizlikten, yeterli gıdaya ulaşamamaktan en fazla etkilenen kesimlerin başında kadınlar ve çocuklar gelmektedir. Ama dünya halkları emperyalist sistemin kendilerine biçtiği geleceğe mahkum değillerdir. Tek tek ülkelerde önemli grev direnişler ortaya çıkmaya başladı. Bunların gelişip güçlenmesi, yeni katılan güçlerle genişlemesi kaçınılmazdır. Dünya halkları ve uluslararası işçi sınıfı her kritik dönemeçte başını kaldırmasını bildi ve bu kez de öyle olmaması için hiçbir neden bulunmamaktadır.