Ergün Özalp
Türkiye ve Ermenistan özel temsilcileri, 14 Ocak’ta Moskova’da iki ülke arasındaki ilişkileri yakınlaştırmak için biraraya gelecekler.Görüşme öncekilerde olduğu gibi, Ermenistan ve Azerbeycan arasındaki gerilimlerden, taraflar arasındaki milliyetçi önyargılardan ötürü; tekrardan tıkanır mı bugünden bilinmiyor.Karabağ sorunun devreden çıkması, ekonomik ihtiyaçlar, tarafları yakınlaşmaya zorluyor.Daha önceki yakınlaşma girişimlerine, bunların neden akamete uğradığına kısaca göz atarsak; bu yeni yakınlaşma sürecinin gidişatını ve halklar açısından ne ölçüde umut yarattığını anlayabiliriz.
Sovyetler Birliği ile 1921’de Moskova ve Kars antlaşamaları ile çizilen Rusya Türkiye sınırı, uzun süre SSCB-Türkiye sınırıydı.Soğuk savaş yıllarında kapalıydı. 1991’de Sovyetler Birliği‘nin çöküşü sonucunda Ermenistan’ın bağımsızlık kazanması ve Türkiye’nin Ermenistan’ı ilk tanıyan ülke olması vesilesiyle kurulan iyi ilişkilerden sonra; sınır açılmıştı. Fakat 1993 yılında, Türkiye tarafından Ermenistan’ın Dağlık Karabağı işgal etmesi öne sürülerek, sınır kapatılmıştı.Daha sonra, Alparslan Türkeş’in hükümette olduğu süreçte oğlu Tuğrul Türkeş üzerinden, 2007’de ise, Abdullah Gül’ün Erivan’da oynanan iki ülkenin milli takımlarının Futbol maçı üzerinden yapılan ilişkileri başlatma girişimleri; sonuç vermedi. Ermenistan, ‘soykırımın tanınması ve soykırım kurbalarına tazminat‘ şartını ileri sürüyor; Türkiye ise Azerbeycan’ın yanında saf tutatarak, Ermenistan’ın dağlık Krabağ’daki işgalini sonlandırmasını istiyordu.10 Ekim 2009’da Hilary Clinton’un ABD adına katıldığı Zürih toplantılarında Rusya adına Sergey Lavrov, Fransa adına Bernard Kouchner ve Türkiye Dışleri bakanı Davudoğlu ve Ermenistan Dışişleri bakanı Nalbantyan tarafından imzalanan protokollerde ve öncesi görüşmelerde, Dağlık Karabağ ve Ermeni soykırımı başlıkları gündem konusu olmamış; ‘diplomatik ilişki kurulması ve bunlaın geliştirilmesi‘nde uzlaşılmıştı.Ermenistan Anayasa Mahkemesi, bu protokollerin kabul edilmesini; “1915 olaylarının tartışmasız soykırım olarak kabul edilmesi‘ şartına bağladığından; protokoller bir sonuç vermemişti.
Aslında yakınlaşma sürecinin önündeki engellerden olan Dağlık Karabağ sorunu, Ermenistan ve Azerbeycan arasında 2020 Eylül‘ünde başlayan çatışmaların Ermenistan’ın, Karabağ çevresindeki 7 Reyon’dan çekilmesi ve yenilgiyi kabul etmesiyle; şimdilik gündemden düşmüş görünüyor.Rusya bu bölgeye barış gücü olarak girdi ve çıkacak gibi de görünmüyor.Bu gelişme sonrası,T. Erdoğan; ‘Ermenistan’la ilişkilerde yeni bir sayfa açılabilir‘‘ açıklamasını yaptı.Savaşta yenilen fakat yapılan seçimleri kazanarak güven tazeleyen Ermeni Hükümeti tarafından, bu açıklama olumlu karşılandı, Azerbeycan’ın itiraz etmemesi ve Rusya’nın da bu yakınlaşmayı desteklemesi sonucu, gelinen yerde iki ülke özel temsilciler atayarak, Moskova’da görüşmeye karar verdi.
Bugün, ‘yakınlaşma‘nın yeniden gündeme alınmasına baktığımızda ne görüyoruz? Türkiye cephesinden yakınlaşmanın nedenine bakarsak; önceki 1994 ve 2009 yakınlaşma süreçlerinin de Türkiye’nin ekonomik kriz dönemlerine denk geldiğini görebiliriz. Ermenistan ise, bağımsızlığı kazandıktan sonra, yalıtılmış ve ekonomik sorunları bu nedenle ağırlaşmış bir ülke konumunda. Denize bir kıyısı olmayan Ermenistan, hava koridorunun ve sınırların açılmasından, taransit ticaretin başlamasından azami yararlanacak bir ülke. Kısaca ekonomi, diğer şeylerin yanısıra her iki ülke açısından önemli bir etken olarak öne çıkıyor. Asya’dan Avrupa’ya uzanan enerji yolları, Azerbeycan ile Nahcivan’ı birleştirecek Zangevur koridorunun açılmasının,Türkiye’ye Orta-Asya Türki Cumhuriyetler‘e ulaşma avantajı sağlaması,Türkiye’nin Türk toplulukları Birliği ajandası; Türkiye’nin bu yakınlaşmayı istemesinin ana etkenleri arasındadır.
Batının ve Rusya’nın, bu yakınlaşmaya karşı tutumu nedir? Kuşkusuz Rusya, Sovyetler Birliği döneminde kendine bağlı olan Güney Kafkasya üzerindeki nüfuzunu kaybetmek istemiyor ve batının girişimlerini boşa çıkarmak isteyecektir. ABD ve AB diğer batılı ülkeler ise, Rusya’yı güney Kafkasya üzerinden, Karadeniz üzerinden kuşatacak bir planı uygulama peşinde. ABD,Türkiye,Azerbeycan ve Gürcistan’ı koçbaşı olarak kullanmak, Güney Kafkasya ülkelerini NATO paktına dahil etmek sevdasındadır. ABD ve Batı, Ermenistan – Türkiye yakınlaşmasını bu nedele desteklerken, Batının niyet ve planlarını bilen Rusya ise, bölgede istikrarın bozulmaması ve barışın hakim olmasını istediği için; Ermenistan ve Türkiye yakınlaşmasını destekliyor ve arabulucu olmak istiyor.
Yakınlaşma sürecinin sürmesi önünde ise, bugün için bazı engeller vardır.Birinci olarak son Dağlık Karabağ savaşı sonrasında sınırlar net olarak belirlenmemiştir.İkincisi,savaş esirlerinin değiş tokuşu tamamlanmamıştır.Üçüncüsü,Türkiye Ermenistan ile görüşmelerde, Azerbeycan’ın kabul etmediği bir konuyu kendisininde kabul etmeyeceğini açıklayarak, kendisini bağalamıştır. Azerbeycan’ın provakatif bir girişimi, sürecin sona ermesini getirebilir.Dördüncü olarak, her iki taraf, milliyetçi kamuoylarının ağır baskısı altında görüşmeleri yürütecektir. Ermenistan’ın İlk etapta
‘’ soykırımın tanınması’ şartını ileri sürmeyerek süreci tıkamayacağı- sorunun çözümünün tarihçilerin incelemesine bırakılacağı- ve daha önce imzalanan 2009 Zürih Protokolleri zemini üzerinde masaya oturacağı düşünülebilir.Fakat Ermenistan’ın dünyanın birçok ülke Parlamentosunun kabul ettiği ‘Soykırımın tanınması’ konusundan taviz vereceği de beklenmemelidir.
Sonuç olarak, yakınlaşma süreci taraflar açısından dikenli bir yoldur.Geçmiş ilişkilerin deneyimleri ışığıda Ermenistan’ın ‘Temkinli diplomasi’ yolunu izlemesi anlaşılırdır. Emperyalistlerin niyet ve planlarından, nihai bir çözümden bağımsız olarak; kısa vadede bir çözüm görünmese de, yakınlaşma sonucu diplomatik ilişkilerin kurulması, hava, kara koridorlarının ve sınırların açılması; her iki ülke halklarının birbirini tanıma ve anlama süreçlerinin başlaması; olumlu bir gelişme olacaktır.İlk aşamada, halklar arasındaki barış ve dostluğu sağlamanın; başka bir yolu da yoktur.