Saadet Türkmen
Sosyal pedagojik aile yardımları
İsviçre’de Sosyal Pedagojik Aile Desteği ve Refakati (SPAR) 1980’lerin ortalarından beri sunulmaktadır. Eğitim desteği yelpazesindeki yüksek önemine rağmen, İsviçre’de SPAR’ın tanımı, uygulaması ve etkisi hakkında çok az şey bilinmektedir. Özellikle, SPAR`ın ne olduğu, hangi müdahalelerin hangi ailelerde hangi değişikliklere yol açtığı konusunda çok az bilgi vardır. Dominik Petko`ya göre “Sosyal pedagojik aile desteği ve aile refakati (SPAR), ailelere çok çeşitli aile sorunlarıyla verimli bir şekilde başa çıkma konusunda destek veren sosyal yardım hizmetleridir (Petko, 2004).” Andreas Gut (2014) da SPAR’ı “Çocuklarına başarılı bir yuva sunmaya devam edebilmeleri veya sunabilmeleri için, günlük yaşamın çeşitli yönlerinde ailelere eşlik etmek ve tavsiyelerde bulunmak” olarak tanımlamaktadır. SPAR uzmanlarından, aileyi desteklemek amacıyla düzenli olarak ev ziyaretlerinde bulunması, onlara günlük yaşamın çeşitli yönleriyle başa çıkabilmelerini sağlayacak şekilde destek vermesi, yol gösterici olup bir takım tavsiyelerde bulunması ve bu değişim süreçlerini kaydetmesi beklenmektedir. Öte yandan, SPAR`in etkisinin ölçülebilirliği ve bu ölçümlerin ne tür enstrümanlarla tespit edilebileceği konuları ortaya çıkmaktadır. Zira sosyal pedagojik aile desteği etkilidir, ancak her zaman beklenildiği kadar ve her yerde etkili değildir. Aynı şekilde desteğin etkisi herkes için aynı değildir.
Sosyal Pedagojik Hizmet İhtiyacının Tespiti, Yöntemler ve Etkilerine Dair
Uluslararası analizlerde sürece çocukların dahil edilmesinin, aile destek ağlarının dikkate alınmasının, aileyle ilgili destek programlarının değerlendirilmesinde önemli olduğu ifade edilmektedir. Aynı şekilde, sınıf ve kimi özel yardım hizmetleri sunan öğretmenlerin önemi de dile getirilmektedir. Ancak bu göstergeler uygulamada genellikle farklı sebeplerden dolayı dikkate alınamamaktadır. İsviçre`deki Almanca ve Fransızca hizmet veren yüksekokul ve üniversitelerde yapılan bilimsel çalışmalarda, sosyal pedagojik hizmetlerin etkisinin sürekliliği, ailedeki çok ve çeşitli kaynakların görülebilir kılınması ve bunların ihtiyaç durumuna göre kullanılabilmesiyle bağlantılandırılmaktadır. Aile formlarının sürekli transformasyonu (ailelerden yalnız yaşayan ebeveynlere, esnek çalışma saatlerinin “aile saatinin” kalitesine etkisi), ailelerin farklı sosyal, ekonomik ve zamanın ihtiyaçlarına göre kendilerini şekillendirmeleri, sürekliliklerini sağlayabilmek için; farklı taktikleri uygulamalarından yola çıkılarak, aileler ve çocuklarının ihtiyaçlarına uygun sosyal pedagoji hizmetlerinin önemi vurgulanmaktadır.
Göçmenlik bağlamı söz konusu olduğunda, farklı çocuk, eğitim, öğretmen ve öğrenme konseptlerine değinmek bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır. Zira, çocukluk ve gençliğini sözüm ona “normal” ailelerde geçirmiş olanlarla, farklı yaşam stilleri ile marjinalize edilen ya da göç deneyimiyle bağlantılı olarak (dilden ve kültürden kaynaklı) anlaşılma /anlama sorunlarının yaşandığı ailelerin; sosyal pedagojik ihtiyaçları farklı olacaktır. Göçmen çocuklar ve ailelerini konu eden eğitim alanındaki bilimsel çalışmaların bir kısmı, çocukların agresif /hiperaktif ya da ilgisiz olduklarını, ailelerin çocuklarla “yeterince ilgilenmediğine” işaret etmektedir. Bir diğer kısmı ise, okulun rasist yapısına dikkatleri çekerek, çocukların bu rasist yapılarla agresifleştirildiğine dikkat çekmektedir.
Az sayıdaki etnografik çalışmalarda ise, hem öğretmelerin yaşadığı depresyon gibi zorluklara, hem ailelerin iletişim sorunları ve kaynaklarının yeterince değerlendirilemeyişine, hem de çocukların genelde iki kültürün arasında sıkışma yaşadığı gibi konulara yer verilmektedir. Bu çalışmalarda bir yandan sorunlara değinilirken, diğer yandan aile / çocuk/ öğretmen ve diğer aktörlerin bakış açılarına yer verilmesi, sorunu doğru anlamamızdaki önemi vurgulanmaktadır. Öte yandan, bilimsel de olsa birçok çalışmada çoğunlukla sorun merkezli bakış açıları yer almakta, bununla beraber kaynakları ve çözümleri dikkate alınan çalışmalar henüz yeni geliştirilmektedir. Böylelikle, daha çok saldırı-savunma temelli bir söylem geliştirilmekte ve çözüme yönelik ihtimaller arka planda kalmaktadır. Kısacası, hem çocukların, hem ailelerinin, hem de öğretimde yer alan tüm aktörlerin kalıcı ve yapısal çözümlere erişimi için, imkan ve ihtiyaçlarının doğru analiziyle birlikte, ilgili aktörlerle tartışılarak varılan tespitin önemi tekrar tekrar vurgulanmalıdır. Sonuç olarak, okul ve evdeki sorunların ilgili kişilerce hiyerarşik yönetiminden ziyade, sorunlara kalıcı çözümler geliştirilmesi ; hiç şüphesiz, yeni ve henüz bilinmedik birçok perspektif ve kaynaklara ihtiyaç olduğunu ortaya çıkaracaktır.