“Eğin dedikleri“: Soykırım kavşağında küçük bir şehir!

 

 Ergün ÖZALP

 Ermenilerin  Anadolu’da  ve Eğin’deki  varlığı, kuşkusuz tarih öncesine, M.Ö 3000 yıllarına  dek dayanmakta, Med, Pers, Roma, Bizans üzerinden Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine uzanmaktadır. Özcesi Anadolunun eski kadim halklarından birisidir,  Ermeniler.

Geçmişte yaşanan çatışma ve yerleşim yerlerindeki değişme göç ve katliamlar bir yana, yakın sayılacak bir dönemde Ermeni halkı ,19. Ve 20. yy da büyük katliamlara ve soykırıma uğradı.2925’ten fazla kasaba, köy  gibi  yerlerin  arasında Küçük Ermenistan diye de bilinen  günümüzdeki, Harput , Arapkir, Eğin, Ağın, Divriği bölgeleri ve çevresi; Ermeni nüfusun  yoğunlaştığı yerlerdi. Farklı din ve mezhepten çeşitli halkların iç içe bir mozaik olarak yaşadığı bu yerleşim bölgesinin  kasaba ve köyleri, o günkü Anadolu‘ya oranla görece büyük sayılırdı. Örneğin bugünkü Eğin (Kemaliye)‘e bağlı olan  Ençiti /Ançırtı (Topkapı) köyü; 1915  öncesi 7.000 nüfusa ulaşmıştı. Moltke‘ nin ,‘‘Asya‘nın en güzel şehri‘‘, dediğini , Katip Çelebi’nin,‘‘ Amasya’dan daha güzel bir  şehir ‘ olarak gördüğü  Eğin’de, ekonomik kent yaşamı üretim ve ticaret alabildiğine gelişmişti.18.yy dan itibaren dünyanın birçok ülkesiyle ithalat ve ihracat bağlantısı olan bir yerdi Eğin. Yurtdışına, ABD, Kanada, Avusturya , İran, Suriye, İstanbul’a ve diğer kentlere de  göç yoluyla kollarını uzatmıştı.

Eğin, gurbet türküleriyle ünlü  gurbetçi bir yöremizdir.Gurbete çıkışta bölgedeki eşkiyalık ve devlet zulmünun, önemli payı olmakla birlikte, ek olarak, zengin Ermeni ailelerinin ithalat, ihracat ve  üretim ağını düzenlemek kaygısıyla, aile fertlerinden bir bölümünü  başka liman şehirlerine yollamasının, çocuklarının  yüksek eğitimi için İstanbul ve yurt dışını tercihleri; birincil faktördü.1915’ten önce bölgedeki Arapkir’in nüfusunun 60 bine, Eğin’in nüfusunun 30 bine ulaştığı biliniyor. Eğin,1915’ten önce,  Ermenilerin önemli bir kenti ( başkent düzeyinde), canlı bir  üretim merkeziydi.

1896’da Abdulhamit’in soykırım ve müslümanlaştırma operasyonunun odağında bulunan  Eğin; 1915’teki ‘‘Tehcir‘‘ adı altında yürütülen soykırımda da  önemli bir kavşak, toplama merkezi olarak görev yaptı. 1915 Nisanı‘ndan sonra Suriye çöllerine düzülen soykırım kervanınında, Erzincan’ın doğusu ve batısından Karadeniz yöresinden  göçertilen erkekleri katledilmiş  Ermeni ailelerden arta kalan  yaşlılar, çocuklar ve genç  kadınlarının toplandığı köprübaşı oldu   Eğin. Ermeni sürgün kafileleri, Dar el Zor‘ a; Malatya, Adıyaman ve Gaziantep, Urfa  güzergahı  üzerinden  yollanıyordu, sürgün yolunun başlangıcı, canlı tanıkların ve yabancı misyonların sözlü ve yazılı anlatımlara göre, Eğin bölgesinden başlıyor, kervan  yeni katılımlarla ve  sağ kalanlarla yoluna  devam ediyordu. Suriye çölleri yolunda, Ermeni nüfusun eritilişi, yok edilişi; Osmanlı Anadolusu’nda serpilip gelişen  bilim teknolojinin, mesleklerin ve kültürel zenginliğin, insanlığın ve geleceğin tüketilmesi; cehaletin bir sonraki nesillere miras bırakılmasıydı..

Bölgedeki soykırım öyküleri ve hikayeler,  yaşanan acılar, dünyada her dilde milyonlarca basılan kitaplarla, yapılan film ve belgesellerde yaşatıldı. Yokedilen Ermenilerin kilise ve okullarının nasıl yakılıp yokedildiği, ermenilerin geride kalan mallarının ve  bahçelerinin  nasıl yağmalandığını; tarihçilerin araştırmasıyla öğreniyor, tanık oluyoruz: ‘‘1914’te Osmanlı ülkesinde 2.925 yerleşimde toplam 1.914.620 Ermeni yaşıyordu. Bunların en büyük bölümü (762.848) ‘Yüksek Ermeni Platosu‘ olarak anılan Erzurum, Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır vilayetlerinde bulunuyordu. Osmanlı topraklarında 2.538 Ermeni kilisesi, 451 manastırı ve 1.996 okulu vardı‘‘ (1)

Soykırım sürecinde, Eğin‘de taş üstünde taş baş üstünde baş bırakılmadı. Bugünlerde İŞİD’in Suriye’de Şengal’de yaptıkları vahşeti, 1915 ve öncesinde İttihat Terakki, bugünkü ‘derin devlet‘in  çekdeği olan Teşkilat-ı  Mahsusa eliyle organize  etti. Hamidiye alayları ve yerel  müslüman güçlerden, aldığı destekle  soykırımı  gerçekleştirdi. O zaman Osmanlı‘yı yöneten başta Almanya emperyalist güçler bu etnik temizliğe çıkarları gereği gözlerini yumdu.  Yerel güçler, ağalar, aşiretler, ganimet, mal mülk  altın ve kadın vaadiyle  kışkırtıldı, cihad ve müslümanlık adına  erkekler öldürüldü, genç kız ve kadınlar  zorla  müslümanlaştırılarak, isimleri değiştirildi,  3. ya da 4. eş olarak  alındılar. Cumhuriyeti kuran kadrolar, İttihatçi gelenekten geliyorlardı, geçmişte yapılan katliamları  aklamakla kalmayıp, sürdürdüler, el koymaları ve ganimet paylaşımını  yasal  zeminine oturttular.(2) Bu süreçte, ekonomik ,kültürel iklim  öldürüldü, bağlar kurudu, kınalı keklikler bile uçamaz oldular. Eğinliler, neredeyse tümüyle gurbetçi olarak iyice İstanbul‘a, Ankara ve Izmir’e göç ederek,  bölgeyi yokoluşa terkettiler..Artık emeklilerin,  çocukluk anılarını yaşamak  arzusuyla  yaz aylarında birkaç aylığına gittiği,, nostalji yaptıkları bir mekan  haline geldi  Eğin ve köyleri ..Yaşar Kemalin dediği gibi  Eğin’de de ‚‘‘o güzel insanlar yok artık‘‘ . Onlar, atlarına  bile binemeden , Suriye çöllerine giden  sürgün  yollarında  katledildiler..

Bu yazıda, bir halkın kökünü kazımanın, ne gibi zenginlikleri yoketmeye yolaçtığını,100 yıl sonra  günümüzdeki kuşakların irdelemesi için, Anadolu’daki 2925 adet kasaba köy  olarak saptanan  Ermeni yerleşim yerlerinden sadece birisi olan Eğin’in yakın dönem tarihini ele alacağız.

Eğin adı ermenicede Akn/Agn’dan gelir,  kaynak, göze, çeşme anlamı taşır. 11.yy.da Vaspuragan’dan gelen bir ermeni topluluğu tarafından bir kurulduğu söylenmektedir. “Vaspuragan Ermeni krallığı kralı Senekerim, İslam saldırıları yüzünden Bizans İmparatorluğu ile anlaşarak Van’dan Sivas’a taşınmaya karar vermiştir. 1021 tarihinde Vaspuragan’ın toplam nüfusunun üçte biri olan 400.000 kişi ile Sivas’a yerleşmek üzere yola çıkar. Nüfusun büyük bölümü Sivas’a yerleşir. Orada Surp Nışan kilise ve manastırını kurarlar. Beraber yola çıkan halkın ve din adamlarının bir bölümü ise başka şehirlere yerleştiler. Arapkir ve Eğin ( Kemaliye)Ermeni toplumu, bu 1021 ve 1022 yıllarında  göçen gruplar  tarafından meydana getirmişlerdir.” (3)  Ayrıca Ani Ermeni krallığından gelerek Eğin’e yerleşenlerin  Eğin’de de  bir Ani kalesi kurdukları bilinmektedir.

Evliya çelebi Seyahatnamesi’nde ise; ’’Eğin denmesine sebeb, bu şehri, kayasıradan Oylik kızı Eğin nam duhter-i pakizenin bina etmesidir.Hazreti Ömer evladından Emir Ömer Bin Lokman’ın fethidir.Daha sonra küffar eline düşmüşse de Harun Reşid asrında Seyyid Cafer Battal Gazi, tekrar fethetmiştir.’’  Eğin, Uzun süre Diyarbekir ve Sivas eyaletlerinin Arapgir Livası’na bağlı kaza merkezi olarak yönetildi,  daha sonra ise,  Arapkir Livasından alınarak ilçe olarak, Harput vilayetine bağlandı. Daha sonra da Harput vilayeti yerine oluşturulan Mamuratü-l Aziz (Elazığ) vilayetine bağlanıyor.Cumhuriyetle birlikte ilk olarak 1926 yılında Malatya iline bağlanan Eğin,1938 yılında Erzincan iline bağlı bir ilçe oluyor ve adı değiştirilerek ( çünkü Eğin ismi Ermenice ‘agn‘ olan orjinalini çağrıştırdığından M.Kemal tarafından Kemaliye olarak değiştiriliyor) Kemaliye oluyor. Sadece ilçe merkezi değil, tüm köylerinin ermenice isimleri değiştirilerek türkçeleştiriliyor, yokedilen ermenilerin, zoraki müslümanlaştırılıp, türkleştirilmesiyle  yetinilmeyip;  Ermeni kültürel varlığı; köy isimlerinden , kilise ve okulların temel taşlarına varıncaya dek  kazınıyor. Cumhuriyet dönemindeki kasaba ve köy isimlerinin  değiştirilerek türkçeleştirilmesi sırasında, Eğin’e önceden bağlı olan, Ilıç ve Ağın bucağı da Arapkir’e devrediliyor. Arapkir’in  Aşutka (Dutluca) bucağı, Çemişgezek’in Başpınar bucağı ve köyleri de Eğin’e bağlanıyor.Günümüzde, oldukça kan kaybeden bölge, Ermeniler dönemindeki canlılığını kaybetmiş ve küçülmüştür  ilçe günümüzde  köyleriyle  7519 kişilik bir nüfusa sahip olup, bunun üçbin kadarı ilçe merkezinde, diğerleri de  60  köyde ikamet etmektedir.

 

Eski tarihsel dönemlerde Eğin

 

Aslında Eğin Bölgesi, Arapkir, Ağın, Keban, Ilıç, Divrik vb. yakın yerlerle birlikte tarih öncesi bir önemli yerleşim merkeziydi. Eğin cıvarındaki kalıntılar bunu gösteriyor. Pingan Harabeleri, Eğin’in 30 km kuzey batısında Ilıç ilçesinin, Adaklı  Köyü yakınındadır ve ilk ve Ortaçağ yerleşim alanıdır, yine, Ençiti (Topkapı) örenleri, ilkçağda Maltaya’dan Karadeniz’e giden yol üzerinde kale kentinin bulunduğu yerdir ve Eğin ilçesinin Aşutka (Dutluca) bucağının batısında Ençiti köyü yakınlarındadır.Fırat nehrini besleyen,Karasuyla,  Keban Baraj Gölüyle çevrelenmiş Eğin coğrafyası,  tarih boyunca insanların yerleştiği, ürettiği ve ele geçirilmesi için saldırganlığa adeta  davetiye çıkaran zengin bir  bölge oldu. Bölgede  saptanan altın madenlerinin varlığı, Türkiye rezervlerinin dörtte biri kadardır. Eğin köylerinde özellikle 1915 öncesinde altın işçiliği yapıldığı, özellikle Ençiti köyünde Altın Borsası olduğu  bilinmektedir. Bizans döneminde Bizans ile daha doğusunu ayıran bir sınır şeridi üzerinde yeralır, ticari yolların, baharat ve ipek yolunun keşime noktasında bulunur.Akdeniz’den gelip Erzincan’a uzanan ticaret yolu da Eğin ve Ençiti üzerinden geçmekteydi.

Osmanlılar 1523’ten sonra bölgedeki nüfus dengesini  Ermeniler aleyhine  değiştirmiş ve hırıstiyan  olan bölgeye  sünni müslüman nüfusu, Kafkasya’dan bölgeye taşımıştır. Sahir Kozikoğlu, Eğin üzerine yaptığı bir araştırmada şöyle diyor:’’ Çaldıran zaferinden sonra,Yavuz, şiiliği, Fırat’ın batısına geçirmemek için sosyal ve kültürel tedbirlere de başvurmuştur.Bu meyanda Kafkasya’dan tehcir ettiği aileleri (ki bölgedeki Çerkezlerin varlığı buna dayanıyor. Y.N ) Eğin’e yerleştirmiş ve bunların geçimlerini sağlamak için, İstanbul’un et Kethüdalığını bir fermanla vermiştir. Bu kethüdalığı tahsis eden fermanda aynen‚ ’Eğin ve ondokuz pare köyüne’  tabiri vardır ’’(4)

Ayrıca 4. Murat zamanında Eğin’e odun ve kömür kethüdalığı verildiği de söylenmektedir. Eğin sadece eski bir yerleşim alanı olarak, Roma ve Bizans dönemlerinde de  salt ortodoksların değil sayıca çok olmasalarda, katolik ve proteston hırıstiyanların ve Rumların da yaşadığı bir alandı. Daha sonraları 1071 Malazgirt savaşı ertesinde  Türklerin Anadoluya girişleri, bölgenin nüfus bileşimine müslüman  türkleri  de kattı. Osmanlı yönetimi, bölgede vergi toplamak ve asker devşirmek, otorite sağlamak amacıyla belli bir yeniçeri nüfusunu da sürekli Eğin merkezinde ve köylerinde  tuttuğu ve padişah  Abdulhamit  döneminde  Kurulan Hamidiye Alaylarında ağırlıklı olarak bölgedeki Kürt aşiretlerine de ek olarak  rol verildiği biliniyor. Katip Çelebi, 17. yy da ; ’’Eğin’in bir kaza merkezi haline geldiğini, Arapkir’in bir merhale uzağında Fırat’ın batı kıyısında  taştan bir dağ dibinde bir yer ’’ olduğunu belirtiyor. Bu dönemlerde Eğin merkezinde, voyvadaların , beylerin  zülmü ve aralarındaki  çekişme ve rekabete  ek olarak; Dersim ve Ovacık üzerinden,  zengin  Eğin  yöresine yapılan talan saldırıları nedeniyle,  bazı ermenilerin,  Batıya ve  İstanbul’a göçettikleri ve daha sonra bir fermanla İstanbul’a  ‘evgöçü’ nün yasaklandığı;   tarihi kayıtlarda yeralmaktadır. 1839 yılında Eğin’i ziyaret eden Moltke: ’İstanbul’da kalfa,bakkal ve hamal olarak, çalışıp zenginleşen eğinlillerin yeniden kendi memleketlerine döndüğünü’’ yazar. Sarkis Bogosian ise, ‘İstanbul’daki ermenilerin kasaplık ve kömürcülük dışındaki,  ince işlerle uğraştıklarını, kuyumculuk, endüstri alanında, dokumacılıkta,ayakkabı ve matbaacılığı ve yayıncılığı  ellerinde tutar bir düzeye geldiklerini ‘ belirtiyor. Eğin’den İstanbul’a gelenler, genellikle sarraflıkla  uğraşmakta ama ayrıca, şemsiyeci, kavafçı, arzuhalci,tütüncü, değirmenci, çilingir, terlikçi, ütücü, hırdavatçı, esnaflığı da yapmaktaydılar. İstanbul’daki eğinli ermeniler içinde  birçok  zengin eğinli ermeni  ve  ünlü ermeni entellektüeli de bulunmaktadır.Eğinli ermenilerin İstanbul’da yerleştikleri yerler, Hasköy,Galata, Samatya, Kazlıçeşme, Mercan yokuşu,vb. yerlerdi. Ermeniler, müslümanlıkça  yasaklanmış olan  kültür ve sanat alanında, mimarlıkta, edebiyat, mizah, resim, tiyatro, müzik alanında Anadolu’ya  çok şeyler katmıştır. Örneğin bugün Eğin yöresinden çıkan duduk ustalarının, klarnetçilerin atası da ermenilerdir. Eğin ermenileri,1880′li yıllarda Amerika’dan  bölgeye  bulgur çekme ve harman makinelerini getirmişler, Avrupa  çalgılarını , keman ve klarneti de Eğin yöresiyle tanıştırmışlardı.

 

Eğin’in ekonomik durumu ve sanayii

 

Annuaire Oriantal’in  1913 yılına ait sayısında, Eğin’in ekonomik pozisyonuna dair önemli bilgiler sunulmaktadır.. Tahıl, meyve, fasulye,kaysı, dut, koyun, keçi,ve sığır derisi, balmumu,çiriş, yapağı,tereyağı,ceviz,kuru üzüm,cehri (dokumacılık ve derilerin boyanmasında kullanılan boyu 1-2 metreyi bulan endüstriyel bir step bitkisi) bölgenin önemli ürünleri olarak sayılıyor. Ayrıca sanayi kapsamında üretilen ürünler arasında, Manusa (Eğin yemenisi, deseni manisa’dan alındığı için böyle adlandırılmıştı),halı,pamuklu ve ipekli yazmalar,deri,kürk,vb. ilk sırada yeralmakatdır.Eğin’in İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, İran ile yoğun ekonomik ticari ilişki ağı vardır.İthal edilen ürünler, Manifatura, pamuk ipliği, bakır, şeker, gazyağı, boya, işlenmemiş ham pamuk, kağıt, zincir,kalay, işlenmiş meta, züccaciye, dikiş takımı, kimyasal madde ve malzemeler önemli yer tutuyor.Eğin‘den dışarıya satılan ihraç malları  ise;  sansar, tilki ve tavşan postu,ham deri, şahtiyan, yazma, manusa, halı, keçi kılı,çiriş,dut, fasulye, badem, cehri olarak sıralanmaktadır . Eğin bölgesinin  dışarıya göç vermesi, gurbetçi olmasını , ‘Eğin Türküleri‘ ni doktora tezi olarak, hazırlayan , Eğin’in  Çit Köyünden  olan  değerli ozanımız Enver Gökçe, 1940 yıllarında Eğin’i şöyle anlatır: ‘‘Munzur ve Hotar dağları arasına sıkışmış sert,haşin coğrafyası,iptidai istihsal aletleri,halkının yaşayışı , inançları,karşılıklı münasebetleri, bir cümle ile sosyal,ekonomik yapısı ile, feodal bir nizam bünyesi içinde durmaktadır.Tabiatın olumsuz baskısı altında topraksız kalan Eğin civarındaki köylüler için muvakkat ve mukadder iltica yeri gurbettir, şehirlerdir.(..) Eğin’de ekilecek toprak yoktur, Fırat’ın batı kenarında kurulan kasaba,ziraat yapılabilecek,ekip biçilecek tarlalardan yoksundur.Eğinli kapısının önündeki bir avuç bahçeciğini, binbir emekle seki seki işleyip,ancak sebze, meyve ihtiyacını karşılar.Bu topraksızlık eğinliyi hububat ihtiyacını civar köy ve kasabalardan temine zorlar.‘‘ Enver Gökçe, ekilecek toprak yok derken, ilçe merkezini, Eğin’i  kastetmektedir ve O, zaten herzaman ve 1915 öncesinden ,  bölgenin ticari ve sanayi merkezi olmuştu. Ayrıca  esas gurbetçilik, Cumhuriyetle birlikte, 2. Dünya savaşı arifesindeki, Erzincan Depremi,  açlık ve yokluklarla başladı. Bölgenin yokluk çekmesinde ise,  kuşkusuz son 50 yılda bölgede yapılan etnik temizliğin, soykırımla, ermenilerle birlikte, tarımın, bahçeciliğin, ölmesi ve bakılmayan arazinin çoraklaşması en önemli faktördü. Yukarıda da anlattık, geçmişte Eğin’den İstanbul’a gidenler , Eğin’e tekrar  geri dönerlerdi. Şimdilerde giden gelmiyor..Yani Eğin’deki ekonomik çöküntü ve gerileyiş ;  Ermeni soykırımına ve ‘Tehcir’e değinmeden açıklanamaz. Soykırım sonrasında ganimet olarak el konulan , önce  Cumhuriyet  Halk Fırkası’nın mülkiyetine geçirilen ve  daha sonra, suça ortak olanlara hediye edilen  tarla ve bahçeler; sahip olanlara da  bir yarar getirmedi. Kayseri, Malatya,  Gaziantep ,Çukurova, Adapazarı vb. yerlerde,  ermeni  ve Rum  malları üzerinden, hangi  Cumhuriyet zenginlerinin türdiği  ise, herkesin malumudur..

Cumhuriyet dönemindeki kasaba ve köy isimlerinin  değiştirilerek türkçeleştirilmesi sırasında, Eğin’e önceden bağlı olan, Ilıç ve Ağın bucağı da Arapkir’e devredildi. Arapkir’in  Aşutka( Dutluca) bucağı, Çemişgezek’in Başpınar bucağı ve köyleri de Eğin’e bağlandı..

 

Günümüzde ismi değiştirilen  Eğin (Kemaliye)  ve köyleri:

 

Merkeze Bağlı Köyler: Pegir – Sırakonak, Apçağa – Apçağa, Geruşla – Yuva, Gemurgap – Toybelen, Ergü – Ergü, Hapanos – Kozlupınar, Hapanosekrek – Yeşilyurt,  Çanakçı – Çanakçı,  Bizmişan – Gözaydın ,  Ağıl – Ağıl,  Yeniköy,  Dilli – Dilli,  Abrenk – Harmankaya,  Navrel – Gümüşçeşme,  AğıllaÇatlı , Merekler ,  Sandık – Sandık, Venk – Yaka,  Şırzı – Esertepe,  Şırzıekrek – Dallıca, Ağrik – Güldibi, Salihli – Salihli ,Venkağa – Ulaş,  Miçingah – Karakoçlu,  Muşaka – Kocaçimen , Pedigan – Çaldere,  Gecegü – Kabataş ,Geşo – Yeşilyamaç, Şıhsor – Başarı , Cancik – Yayladamı , Vengük – Arslanova, Tama – Dolunay , Hüdü – Tuğlu,  Halmüge – Aksöğüt

 

Başpınar bucağına bağlı köy ve mezralar:

 

Başvartinik – Başpınar ,Başekrek – Subaşı,  Hınsor – Yeşilyayla,  Persor – Esence ,Miçingah – Kavacık, Kercini – Günyolu, Konsar – Kutluca , Rabat – Ekindere, Hastesi – Yıldızlı, Kürtler – Şahinler ,Ehnesor – Armağan , Mansavut – Balkırı,  Dralor – Avcı ,Tırnik – Buğdaypınar, Değirmendere , Y.Barasor – Yukarı Umutlu,  A.Barasor – Aşağı Umutlu,  Barasorülya – Başbağlar

 

Dutluca bucağına bağlı köy ve mezralar:

 

Aşutka – Dutluca ,Y.Kindir – YukarıYuvacık ,  A.Kindir – Aşağı Yuvacık ,  Ocak – Ocak , Eğinik – Akçiçek  ,Kızılçukur – Kızılçukur  , Tarhanik – Efeler , Öşneden – Kekpınarı,  Holu – Kuşak , Çit – Çit, Hinge – Boylu,   Pat – Adak , Sosik – Akçalı,  Ençiti – Topkapı,  Maşkir – Çakırtaş , Karapınar – Karapınar,  Hulmin – Konacık,  Ehnesik – Salkımlı , Gücü – Kıyı, Horuç – Yazmakaya, Mendürgü – Kışlacık, Taftı – Demir,  Sink – Çat

 

Ermeniler, Eğin coğrafyasında  salt 1915’te soykırıma tabi olmadılar, 1915 ‘Tehcir‘ inden öncesinde de , Osmanlının ulusal  ayaklanmalar  ile çalkalandığı, birçok milletin Osmanlı‘dan ayrıldığı ve Osmanlı İmparatorluğu‘nun‚ ‘hasta adam‘ olarak görüldüğü süreçte;  Osmanlını aydın üst- tabakası, nihayet  Türklüğünü  keşfetmiş ve kalan topraklarda, müslümanlığa dayanacak , hiristiyan azınlıkları yok edecek;  bir ulus –devlet kurmayı tasarlamıştı. Aynı dönem güçlü olan ermeni aydınlanması ve ulusçuluğu, osmanlıya karşı ulusal haklar ve eşitlik talepleri ileri sürüyor,  ama bunlar  isyan sayılarak, katliamlarla bastırılıyordu. 1894’te  Sason,  Van, İstanbul  ve  1895-1896’da  Eğin  ermeni ayaklanmaların  önemli merkezleriydi. Sosyalist eğilimli  ‘Hınçak Sosyal Demokrat  Partisi‘nin   kurucularından olan   Kafkas Ermenisi Şımavon (5) , 1890‘dan sonra,  Arapkir-Eğin bölgesinde  örgütlenme çalışmaları yapmıştı.  Bölgedeki çalışmalar, ulusal canlanma yaratmış, bu nedenle  bölgeyi de  katliamların odağı haline getirmişti. Katliam ve sürgünler, zoraki müslümanlaştırma ve erkeklerin sünnet edilmeleri; adı geçen   bu bölgenin köylerinde , bu nedenle daha yoğun yaşandı . O dönem  ABD’ye ve  Mısır’a, Avrupa ülkelerine, Eğin ve Arapkir ve diğer isyan bölgelerinden  göç eden  ermeniler  olduğu (sayılarının 30 bin dolayında olduğu ileri sürülüyor) bir olgudur. Arapkir ve Eğin bölgesine ilişkin; Ormanyan, “Hayats Yegeghetsi” (Ermenilerin Kiliseleri) isimli eserinde, o  tarihte   Arapkir’e bağlı olan Eğin (Kemaliye)  bölgesi hakkında şu bilgileri veriyor: ‘‘1911’de Arapkir bir Episkoposluktur. Ermeniler 16 semte yerleşmiş, 19.500 kişidir. Ermenilerin toplam 20 kilisesi vardır. 19.500 kişilik Ermeni nüfusunun 500 kişisi Ermeni Katolik,1000 kişi ise Ermeni Protestan’dır”. Malatya isimli eserde, Arapkir’de biri Katolik Ermeni, biri Protestan Ermeni kilisesi olmak üzere toplam 10 kilise olduğu belirtilmektedir. Köylerinde ise ayrıca 14 kilise mevcuttur. Ne yazık ki bu gün bunların bir tekinin harabesi bile yoktur. 1915 Soykırımı esnasında Arapkir Ermenileri tehcir edilmiş ve büyük bir kısmı göç yolunda öldürülmüştür. 1922 yılında yaklaşık 800 Arapkirli geri dönmüş, fakat katliam tehdidi altında tekrar bölgeden uzaklaşmışlardır. Arapkir Ermenileri, 1925 yılında Sovyet Ermenistan’ında Yeni Arapkir yerleşim yerini (günümüzde Yerevan’ın bir mahallesi) kurmuşlardır.‘‘ (6)

Türkiye’deki tarihçiler ve bölgeye ilişkin araştırma yapan akademisyenler, tıpkı Kürt sorunu gibi, Ermeni Sorununu da tabu olarak ele aldılar, görmezden geldiler… Akademik yasaklar  ve sansür duvarlarını aşmak, elbette  sorunu zorlaştıran bir etmendi.Ama olayı bununla açıklamak, konuyu hafifletir.Örneğin bir tarihçi , araştırmacı, bu bölgede olanları, dünyada konu üzerine  yazılmış, yüzlerce eser belge ve fotoğraftan diyelim ki,  öğrenemiyor,  peki bölgede yaşayan tanıkların anlatımlarına neden başvurmuyor?  Bilinenler ve anlatılanlar yazılmadığında , Tek Parti Yönetiminin dayattığı, şoven ,ırkçı görüşlere;  dolgu maddesi olmanın dışında geriye ne  ne kalır? Yazımızı hazırlarken yararlandığımız , Zeki Arıkan’ın Eğin Kasabası’nı konu alan araştırmasında, Eğin’in ve Ermeni köylerinin adının neden değiştirildiğine ve bu bölgedeki katliamlara , soykırıma dair tek bir cümle bulamadık . O aksine, kendisi Kemalist  ideolojiyle Halvet olmuş, Enver Ziya Kral’ın tanıklığına başvurarak  ve bu görüşü paylaşarak ‚‘Eğin’in Tehcir kapsamı dışında bırakıldığı‘ yalanını  yineliyor: ‘‘ 1914 yılında başlayan seferberlik,onu izleyen kıtlık dönemi, bütün ülkenin olduğu gibi, bu yöreninde büyük sosyal ve ekonomik bunalıma düşmesine neden olmuştur.Eğin ve çevresindeki ermeniler,Tehcir kapsamına alınmamıştır.‘‘(7).  Bu  Arıkan’ın  kişisel düşüncesi mi, yoksa akademik sansür nedeniyle mi  bunları yazmıştır bilemiyoruz, ama  bölgeye ilişkin sosyo –ekonomik birçok verinin yeraldığı kitabında , ermenilere ve onların tarihsel kültürel mirasına  ne olduğunu, kilise ve  Ermeni okullarına ne yapıldığını da  açıklayabilseydi  daha yararlı bir iş yapmış olurdu.

Özetle, tarih boyunca, özellikle  Osmanlı yönetiminde,  bölgede  din ve mezhep değiştirmelerinin  sıkça  yaşandığı  görülüyor. Ayrıca 1915  ve öncesi yapılan etnik temizlik ve soykırım uygulamaları ; Cumhuriyet dönemi bu uygulamaların ve asimilasyonun sürdürülmesi;   bizlere göstiriyor ki,  bu bölgeden olup ta, kendini 7 göbek Türk soyundan olduğunu kanıtlamaya çalışanların (8) ; 7 göbek ermeni olmakla  yüzyüze  gelme olasılığı yüzde  yüze yakındır. Anadolunun  birçok yeri için de, ovalık ve saldırıya açık alanlar için  geçerli olan bu oran; Eğin, Arapkir, Ağın vb. dağlık vadilik  alanlar açısından da, – bilinenin aksine-   daha çok geçerlidir.  Çünkü dağlık ve korunmaya müsait buradaki halkları asimile etmek zor olmakta,  yok etmek için de  1938 Dersim  kıyımında olduğu gibi ,özel sefer ve planlar gerekli olmaktadır. Arapkir, Eğin, coğrafik açıdan, Dersim’le içiçe olan bölgedir. Bölgede belli bir tarihten sonra müslümanlarla ,hırıstiyanların içiçe ve kardeşçe birbirlerine karşı saygılı bir  yaşam sürdürdüklerini; büyükannelerimiz sürekli anlatırlardı. Ermeni çanları ile camilerdeki ezanın, Paskalya bayramı ile, Ramazan bayramının  birbirine karıştığı yerlerdi..1500‘ lerden ve özellikle 1800 yıllarından sonra , toplumsal doku,  bozulmaya başlıyor..Katliamlar birbirini izliyor. Canını kurtarmak için, din ve mezhep değiştirmeler de yoğunlaşıyor. türk  alevi , kürde ve  Ermeniye; ermeni, türke  kürde ve aleviye karışıyor. Yani bölgede ölmeyip canını kurtaranlar,  asimilasyonun etkisiyle, kürt  olsun Ermeni kökenli olsun,  kendini Türkçü- Kemalist isdeolojinin hızlı savunucusu ve militanı olarak buluyor. Ama o dönemi yaşayanların torunları, anti-emperyalist bağımsız Türkiye ve halklara özgürlük ve eşitlik şiarıyla yola çıkanlar; korkuya, bellek kaybına ve asimilasyona  dur dediler.Sınıfsal gerçekliklerini   keşefedenler, halkların barış içinde demokratik bir zeminde kardeşçe yaşayacağı bir ülkenin  inşaşı için mücadeleye atıldılar. Türkiye’de soykırımların yaşandığı  bölge ve şehirlerin , aynı zamanda  en hızlı türkçü- faşist militanların çıktığı yöreler olması,  Türk milliyetçisi partilere  oy deposu olması; trajiktir  ve tesadüfle açıklanacak bir şey değildir. Ne yazık ki, bu türkçü ve mukaddesatçıların , ermeniliği bir küfür olarak kullananların  önemli bir  bölümü, din değiştirmiş  Ermenilerin  torunları,  ya da dışarıdan, nüfus dengesini bozmak amacıyla göçertilmiş müslüman kökenli göçmenlerdir. Genelkurmayın koyduğu yasak nedeniyle hiç kimse, dedesi ve ninesinden önceki  kendi soy sopunu  zaten araştıramıyor .Ben soyu ve sopuna meraklı Perinçek gibi Türkçülerin ve bu ülkeyi yönetenlerin , tutarlı olmalarını ve  öncelikle nüfus kayıtları üzerindeki yasağın kaldırılması için çaba göstermelerini bekliyorum . Kimin ne olduğunu  bu  halkın öğrenme hakkı vardır..Köklerimizin ve genetiğimizin  ne olduğunun  ötesinde;  herkesin önce insan olduğunu anımsayarak , ermeni soykırımını gerçekleştiren ‘şanlı’ dedelerimizin utanılası, İŞİD vari  suçlarına  ortak  olmamak  için, Ermeni halkına karşı bir özür dileme ve  gaspedilen mal  ve ganimetlerini iade etme borcu bulunmaktadır. Öncelikle, koşulsuz olarak Ermenistan ile Türkiye arasındaki sınırın, iki halkın kardeşleşmesi açısından derhal açılması  gerekiyor, Halklar arasındaki kardeşliği ve eşitliği  sağlamanın başka bir yolu yoktur.

‘‘Herkesin geçmişi kanlıdır, bütün devletler de bunları yapmış, savaş koşullarında  bunlar olur, onlar da bizi katletmiş, arkadan vurmuş ,emperyalistler bizi bölmek istiyor, bugüne bakalım, elimizdekileri koruyalım, daha kötüye gitmeyelim ‘‘ vb. gerekçelerle, ermeni soykırımını inkar etme  yolu; çıkar bir  yol değildir. Zaten benzer gerekçelerin, ‘Kürt  sorunu‘‘  özgülünde de,  kürtlerin ulusal kimlik ve  hak eşitliği taleplerini inkârda da  geçerli çare olmadığı;  90 yıldır anlaşılmış olsa gerek…

Yazımızı, Aydın Çubukçu’nun,  bu sayımızda gazetemizin  ‘AYDA BİR’  sayfalarında  yer verdiğimiz , ‘Özgürlük Dünyası‘ Nisan sayısında da yayınlanan;‘‘ Ermeni Sorunu ve Demokrasi‘‘ başlıklı yazısının sonsözüyle bitiriyoruz.:

‘‘Tarihin hangi döneminde, dünyanın hangi bölgesinde olursa olsun, bir halkın ulusal ve demokratik kurtuluş mücadelesi, tartışmasız yanında duracağımız,  bir mücadeledir. Kaldı ki, o dönemin ciddi belgeleri, Ermenilerin bir özerklik politikası yürüttüklerini, Ortadoğu’ya yayılmış Ermenilerin özerk birliğini savunduklarını gösteriyor. Ne olursa olsun, ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkı dâhil, bunun onların tarihsel hakkı olduğu inkâr edilemez. Yıkılmakta olan bir imparatorluk içindeki diğer bütün halklar gibi (Türk halkı da buna dahildir) ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkına sahiptiler. İmparatorluğun yıkılmasından hiçbir halk sorumlu değildir ve uyguladıkları siyaset “hainlik, bölücülük” gibi tanımlara asla sokulamaz.‘‘

 

 

 

 

Dipnotlar:

 

1) Raymond H.Kevorkian ve Paul B.Paboudjian, “1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler

2) Bu konuda önemli bir kaynak bkz. Nevzat Onaran, Ermeni ve Rum mallarının Türkleştirilmesi(1920-1930)( Emval-i Metrukenin Tasfiyesi 1-2 ) . Evrensel Yayınları.

3)Patrik Magakya Ormanyan, Azgabadum, Ermeni Milletinin Tarihi

4)Sahir Kozikoğlu, Eğin, Tarih edbiyat,folklor, ekonomi, 1968

5) Gerçek  adı, Kapriel Gafyan, politik yaşamında Şımavon olarak tanınmıştır. 1887′de Cenevre’de Sosyal Demokrat Hınçakyan partisini kuran Kafkas Ermenisi üniversiteli gençlerden biridir.

6) Küçük Ermeni Ansiklopedisi, I. cilt, Yerevan, 1990

7) Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi,  1908-1918  TTK, Ankara  1996

8) Eğin’in Çit köyünden olduğunu, 7 göbek Türk soyundan geldiğini ileri süren Doğu Perinçek‘ te, Apçağa köyündeki Perinçoğlu soyunun, yani dedelerinin  Muhdeti ( Müslümanlaştırılmış ermeni) olduğunu sanırız öğrenmiştir.

 

Kaynakça:

 

1) Nejat Göyünç’un Ortadoğu Teknik Üniversitesi araştırmaları. Ve Osmanlı idaresinde Ermeniler, Gültepe yay. İst. 1983.

2) Osman Efe, Eğin Dedikleri. 1971

3) Keçyan A.(Topalyan) Barsamyan M. ( Derleyen ve baskıya geçen) Eğin ve Eğinliler, Paris,Amerikali Eğin Ermeni Derneği Yayını,Paris 1952,Berrin Alper.

4)  Nor Gyank (Yeni Hayat) Ermenice.

5) Fikri Yücel, Arapkir Tarihi. Arapkir 1967.

6)  Hagop Mintuzuri, Armıdan, Fıratın öte Yanı.Aras yay. Ist. 1996.

7) Feldmeraşal H. Von Moltke, Türkiye Mektupları.  Remzi yay. İst. 1969

8)  Berrin Alper, Kemaliye( Eğin) Yerleşme dokusu ve evleri üzerine bir araştırma.İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü. Basılmamış doktora tezi.

9) J. Saint Martin.(Ermenistan Üzerine Anılar) Paris. 1818.
10) Charles Texier, ‘ Küçük Asya‘,  Paris, 1862.

11)  C.F Lehman, Haupt  Armenien Einst und Jetzt, Berlin.

12)  Enver Gökçe, Eğin Türküleri. Doktora Tezi.

13)  Eğin Kasabasının Tarihsel Gelişimi, Zeki Arıkan.

14) Osman  Köker, Kemaliye/ Topkapı( Ançırtı) maddesi,  Vikipedi, özgür ansiklopedi.