Yunus Ekrem
Asırlar ötesine uzanan bir kavganın, ezen ve ezilenin sınıf mücadeleleri tarihinin sembollerinden biri olan; ezilenlerin ezenlere karşı direniş ve başkaldırı ruhunu kuşandığı, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik bayrağını zalim ve zorba kan emicilerin sömürü burçlarına diktiği gün olan Newroz yaklaşıyor.
Kökeni tarım toplumuna dayanan Newroz, aslında gece ile gündüzün eşit olduğu, baharın başladığı bir gündür. Yani doğanın uyanışının başladığı bir gündür diyebiliriz. Ama dünya halkları, tarihleri boyunca doğa ile ilgili kutlamalarına sosyal ve siyasal etkinliklerini de eklemişlerdir hep.
Bizde efsanevi ve doğasal yanından çok, sosyal ve siyasal yanının günümüz koşullarındaki yansımalarını, var olan sorunlar ve çözüm yolları üzerine Newroz’un taşımış olduğu anlam ve önem üzerine değineceğiz burada.
Evet, 21. Yüzyılın 21. Newroz’u yaklaşıyor. Taa Demirci Kawa’dan Spartaküs’e ondanda daha nicelerine devrolunan mücadele bayrağı-direniş ruhu köleci toplumdan başlayıp, feodal topluma ondanda günümüz kapitalist – emperyalist toplumuna kadar, tarihin devindirici gücü olan sınıf mücadeleleri içinde, ezilenlerin elinde elden ele miras olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Özgürlük ve eşitlik meşalesi olan Newroz, sınıflı toplumların ortaya çıkmasından bu yana Dehak’ın şahsında var olagelen sömürücü egemen sınıflar karşısında, ezilenler de Demirci Kawalar şahsında hep var olageldiler. İsimler, dönemler, koşullar ve toplumlar değişse de; değişmeyen tek şey egemenlerin zorbalığı, zulmü, acımasızlığı ve kan emiciliği, ezilenlerin de bunun karşısında direniş ruhu ve başkaldırı geleneği oldu. Bu savaşım doğası gereği insanın insanca yaşadığı bir toplum yaratılana kadar da devam edecektir.
Günümüze gelecek olursak; Ortadoğu’nun ve Mezopotamya’nın ezilen halkları Newroz’u günümüzün Dehak’ları olan emperyalist gerici güçlerin ve bölge gericiliklerinin saldırı ve kuşatması altında karşılıyorlar. Bu coğrafyanın Filistinlilerle beraber devletsiz tek büyük ulusu ve en eski halklarından biri olan Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme yönünde attıkları adımlar ve her türlü ulusal kazanımları bölgesel gericilikler tarafından kendilerine yönelik bir tehdit olarak görülüyor ve boğulmaya çalışılıyor. Aynı şekilde; Türkiye, İran, Irak, Suriye ve diğer bölge gericilikleri içte de kendi işçi ve emekçilerini acımasızca sömürüyorlar. En ufak bir hak talebini; terör, ulusal birliği bozma, dış güçlerin parmağı ve beka sorunu olarak gösterip acımasızca bastırıyorlar. Kürtlerin en doğal hak taleplerini, içerde ve dışarıda bir tehdit olarak gösterip, kendi sınıfsal çıkarlarını, ezdikleri işçi ve emekçileri de dahil ederek, ulusal birlik ve milli çıkarlar olarak sunup itiraz edenleri, hak arayışlarını teröristlik ve hainlikle damgalayarak acımasızca eziyorlar. Türkiye’de işçi grevlerinin yasaklanması, kadınların sokak ortasında öldürülmesi, Boğaziçi üniversitesine yönelik baskılar, sokaktaki en ufak sıradan bir eylemin polis ve jandarma terörüyle bastırılması, Kürtlerin en temel haklarına yönelik taleplerinin kendi yasalarını da çiğneyerek, terör damgası vurularak şiddetle bastırılması, kayyum atamaları, milletvekilliklerinin düşürülmesi, iç ve dış askeri operasyonlar gibi. İran’da %70’i işsiz olan halkın açlığa karşı ekmek eylemleri, yine aynı gerekçelerle şiddet ve kanla bastırılıyor. Irak ve Irak Kürdistan’ında da işsizlik ve yoksulluğa karşı yapılan eylemler aynı şekilde bastırılıyor. Bütün bu gerçeklikler ışığında; hangi din ve milliyet örtüsü Türk, Kürt, Fars ve Arap işçi ve emekçilerinin kendi egemen güçleri tarafından ezilip, sömürüldüklerini, özgürlüklerinin ayaklar altına alındığını gizleyebilir. Burjuva egemen güçlerle işçi ve emekçilerin ulusal birlik ve çıkarlarından nasıl bahsedilebilir. Bu hileli ve yalan ulusal birlik ve çıkar iddialarına destek veren her işçi ve emekçi aslında; kendi burjuva egemen güçlerini güçlendiren, sömürü ve zulüm düzeninin sürmesine hizmet etmektedir. Oysa Kürtlerin özgürleşmeleri Türk, Arap ve Fars işçi ve emekçilerinin özgürleşmelerinin yolunu açacaktır, onları milliyetçi önyargılarla bölüp parçalayan burjuvazinin ulusal birlik ve çıkar yalanının örtüsünü yırtıp atacaktır.
Öyleyse Kürtlerden çok Türk, Arap ve Fars işçi ve emekçiler Kürtlerin ulusal özgürlüğü adına Newroz’a ve taleplerine sahip çıkmalıdır. Newroz halklar arasında emperyalistler ve bölge gericilikleri tarafından yaratılan milliyetçi önyargıların parçalandığı, halklar, işçi ve emekçilerin eşit ve gönüllü birliğine dayalı, sınıfsal ve ulusal kurtuluş mücadelesine, başta Kürt işçi ve emekçileri olmak üzere, Kürt halkının güvenini ve sevgisini kazanan bir mücadele zemini yaratmak için bir fırsata dönüştürülmelidir. Faşist cepheyi gerileten en temel araç ve yöntemin bu olduğunu sınıf mücadeleleri tarihinin deneyimleri bizlere olanca yalınlığıyla göstermektedir.
Newroz aynı zamanda; bütün bölge işçi ve emekçilerinin ve ezilen halklarının, emperyalist ve bölge gericilikleri karşısındaki savaşında, güçler dengesinin görülüp sınandığı, gerçek barışın egemen güçlerle yapılan müzakerelerle değil, tüm milliyetlerden bölge işçi ve emekçilerinin ortak mücadelesiyle gerçekleştirilebileceğinin görüldüğü bir mücadele platformu olmalıdır da aynı zamanda.
Aynı şekilde son zamanlarda daha da belirgin biçimleriyle görüldüğü üzere, başta Kürt Ulusal direniş hareketini, genelde ise bölgenin tüm ezilen ve sömürülen halklarını şu başlıca tehlikeyle daha da net bir şekilde karşı karşıya getirmiştir. ABD, Rusya ve Fransa başta olmak üzere emperyalist büyük güçler, Ortadoğu’da kendi çıkarları doğrultusunda sonuçlar yaratmak üzere bölge devletlerinin birbirleriyle çelişkilerinden ve Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar eden Türkiye gericiliğinin politikalarından yararlanmaya çalışmakta, Türkiye gericiliğinin retçi ve inkâra dayalı politikasını Kürtleri “yanına alma” yönünde değerlendirmektedirler. Bir yandan PKK yötecilerinin başına ödül koyan Trump, diğer yandan Erdoğan’ın bütün itirazlarına rağmen Suriye Kürtlerini silahlandırmakta, “savaş müttefiki” olarak ilan etmekte, aynı zamanda Gırê Spi ve Serê Qaniyê’de çekilerek Türk ve cihadist işgale izin vermektedir. Irak Kürdistan’ının “bağımsızlık referandumu ” na karşı hak tanımaz tutum, Musul ve Kerkük’ün Kürtlerden geri alınması, Rusya’nın askeri politik taktikleri de benzer niteliktedir. Afrin’in Türkiye ve Cihatçılarca işgaline izin vermesi, onlarında ilk işlerinin Kawa heykelini yıkmaları unutulmamalıdır. Bu hileli çıkar politikaları Kürt kitleleri içinde anti-emperyalist duyarlılığı zayıflatıcı bir rol oynarken, bölgenin diğer halkları yönünden ise Kürtlere karşı önyargı ve güvensizliği besleyici bir işlev gördüğü açıktır. Mazlum Kobanê’nin Biden’a mektubu son örnek olarak görülebilir. ABD Başkanı, Obama, Trump, Biden de olsa aslolan ABD’nin emperyalist çıkarlarıdır.
Savaşların, salgın hastalıkların, yoksulluğun, işsizliğin, adaletsizliğin; coğrafya, dil, din, ırk tanımaksızın insanlığı teslim almaya çalıştığı bir dönemde Newroz; ihtiyaç duyulan dayanışmanın en bariz simgelerinden biri haline gelmiştir. Türkiye’de yakın zamanda halkların kısa süreli beraberliğinin bile faşist politikaları nasıl gerilettiği, iktidarı ürküttüğü pratik bir deneyim olarak ortada duruyor. Geleceğin inşası Newroz’dan 1 Mayıs’a uzanacak, sınıfsal ve ulusal talepleri ortaklaştıracak bir hat olabilir ancak. Önümüzde sebatla, sabırla açılacak bu yol dışında bir kurtuluş görünmüyor.
Sonuç olarak; bugün bölge halklarının kaderi tarihinde olmadığı kadar iç içe geçmiş durumdadır. Emperyalistlere bölgeden el çektirilmesi, yerli işbirlikçilerine karşı din, dil, milliyet ve ırk ayrımı yapmaksızın Türk, Arap, Fars, Kürt ve diğer ezilen bölge halkları olarak, gerçek bir barış ve kardeşlik ortamında, özgür, eşit ve gönüllü birliğe dayalı bir dünya kurma idealiyle; NEWROZ PİROZ BE.