‘ÇİÇEKLER BOSTANA, HAKLAR KADINLARA AİTTİR’

Nilgün ÖZDAL

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kadınlara karşı kullanılıyor

İkiyüzlü Övgüler ve Yıllık Hediyeler, Sürekli Ayrımcılık ve Sömürü
Kadınlar için yılda bir gün yapılan yüzeysel yüceltme ve hediyeleşme, onların her alanda sömürüldüğü, ayrımcılığa maruz kaldığı ve temel ihtiyaçlarının görmezden gelindiği bir ortamda gerçekleşiyor.

1921’de resmi tatil statüsü kazanan 8 Mart, özellikle Sovyetler Birliği’nin ilk dönemlerinde kadınların özgürleşme projesinin bir parçası olarak ele alındı. Kadın haklarının ve toplumsal eşitliğin savunulduğu bir gün olarak anlam kazandı. İşçi ve köylü kadınlar arasındaki sınıf dayanışmasını vurgulayan bu gün, zamanla politik bir kimlik kazandı. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında kadınlara biçilen geleneksel cinsiyet rolleri yeniden yüceltilmeye başlandı; annelik ve bakım emeği kutsallaştırıldı. 1965 itibarıyla 8 Mart’ın politik niteliği giderek azaldı ve kadın hakları mücadelesinden çok “bahar, ebedi kadınlık ve sevgi” temalarına dayalı bir kutlama gününe dönüştürülmek istendi.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Ukrayna’da 1990’lar boyunca 8 Mart coşkuyla kutlanmaya devam etti. Ancak son yıllarda bu günün politik anlamı yeniden tartışmaya açıldı; hatta Ukrayna hükümeti, 8 Mart’ın tatil statüsünü kaldırmayı gündeme getirdi. Halkın büyük çoğunluğu buna karşı çıkarken, savaşın yarattığı ortam, Sovyet geçmişinden kopma çabası olarak sunuluyor. Oysa gerçekte, kazanılmış hakların aşamalı olarak budanması ve içinin boşaltılması söz konusu. Buna rağmen Ukrayna’da ve eski Sovyetler Birliği’nden ayrılan ülkelerin çoğunda, toplam 29 ülkede 8 Mart hâlâ resmi tatil olarak kutlanıyor. İlginçtir ki, gelişmiş Avrupa ülkelerinin büyük bir kısmı bu listede yer almıyor; yalnızca Almanya’da Berlin (2019) ve Mecklenburg-Vorpommern (2023) eyaletlerinde resmi tatil ilan edildi.

Savaş dönemlerinde geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri genellikle daha da pekişiyor. Erkekler cephede savaşırken, kadınlar geride kalarak yalnızca çocuklarının değil, yaşlı ebeveynlerinin ve eşlerinin ailelerinin de bakımını üstlenmek zorunda kalıyor. Bu durum, kadınların ekonomik bağımsızlıklarını ciddi şekilde sarsıyor. Bakım emeği nedeniyle birçok kadın ücretli istihdamdan çekilmek zorunda kalıyor ve ekonomik güvencesizlik riski artıyor. Böylece savaş, yalnızca cephede değil, günlük yaşam içinde de kadınlar için büyük bir mücadele anlamına geliyor.
Ancak bu süreç, kadınların toplum içindeki rollerini ve dayanışmalarını da güçlendirebilecek bir potansiyel barındırıyor. Kriz anlarında kadınlar, gönüllü çalışmalara daha fazla katılarak yerel toplulukları ayakta tutan kilit aktörler haline geliyor. Bu durum, toplumsal cinsiyet rollerine dair uzun vadeli bir dönüşümün kapısını aralayabilir.

Tam da bu yüzden Ukrayna’daki kadın hareketi, “Çiçekler bostana, haklar kadınlara aittir!” sloganıyla büyüyor ve güçleniyor. Dünya genelinde kadın hareketinin yükselişi, kadınların kararlılığını ve gelecek günler için umut vaat eden mücadelesini gözler önüne seriyor.