Mart ayında halk, 13. AVS/AHV’nin uygulamaya konulması önerisini onaylamıştı. 22 Eylül’de de seçmenler daha güçlü bir şekilde, Federal Konsey ve burjuva partileri tarafından önerilen ve çalışanların ödediği primlerden milyarlar kazanan finans dünyası tarafından desteklenen Mesleki Emeklilik Yasası (LPP/BVG) reformunu reddetti.
Reform önerisi seçmenlerin %67,12’si tarafından reddedildi. Mart ayında 13. AHV/AVS girişimi %58.25 oranında destek bulmuş ve halk ile kantonların çifte onayını almıştı. Bu sonuç bundan daha da net, sadece sol seçmenler tarafından değil, sağ seçmenler tarafından da desteklenen, hiçbir şüpheye yer bırakmayan net bir çoğunluk.
Bu sonuçla burjuvazinin ikinci sütunu zayıflatma girişimi üçüncü kez halk oylamasında başarısız olmuş oldu. Artık Hükümet ve parlamentoya bunu kabullenmek ve bu yanlıştan dönmek düşüyor.
Reform zekice hazırlanmıştı. Reformu savunanlar, kadınlara ve en güvencesiz işçilere iyileştirmeler sunduğunu söylediler, ancak bu iyileştirmenin tüm sigortalılara çok pahalıya mal olduğunu gizlemeye çalıştılar.
Aldatmaca halkın gözünden kaçmadı. Çünkü reforma göre, daha az almak için daha fazla ödemek gerekiyordu. Zira eğer sallanan sakat ayağı (2.Sütun) güçlendirmek için daha fazla para gerekiyorsa (‘emeklilik maaşları artık yeterince finanse edilmiyor’ diye yazmıştı Federal Konsey), daha azını vermek için daha fazlasının talep edileceği açıktı!
Kuskusuz 13. AVS/AHV ve LPP/BVG’nin reddi, sinsice halkın cebine göz diken burjuva cephesi için bir yenilgiyi temsil eden iki önemli karardır.
Federal konseyin iddialarının aksine İsviçre’nin kasalarında fazlasıyla para var: İsviçre’nin kamu borcu gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) %17,8’idir. İtalya %140, Fransa %112, ABD %123 civarında seyrediyor. Dolayısıyla İsviçre zengin bir ülke ve seçim sonuçları, para olmadığını iddia edenlere, devletin bir aile babası gibi olduğu masalını anlatanlara karşı mücadele etmek gerektiğini ve halkın, bu argümanların sadece kendilerini aldatmak için kullanılan kara propagandadan ibaret olduğunu anladığını gösteriyor.
İsviçre’nin egemenleri, halkın yaşam kalitesine yatırım yapmak için borç miktarını arttırabilecek olanaklara sahipken, bunun yerine anaokullarına verilen sübvansiyonları, araştırma desteklerini, Konfederasyonun AVS/AHV’ye ve sağlık sigortasına ayırdığı ödenekleri kesmeyi öneriyorlar. Bu arada senelerdir atıl durumdaki orduya milyarlar aktarıyorlar. Halka ise sosyal eşitsizlikleri arttıran ve ülkenin en güvencesiz kesimlerini cezalandıran utanç verici kemer sıkma politikalarını reva görüyorlar.
Gerçekte üç sütunlu sistemin tamamı reforme edilmelidir. İlk iki sütun bir yana üçüncü sütun halk için tamamen bir hayalden ibarettir. Çünkü sadece nüfusun çok küçük bir kesimi için geçerlidir. Federal Konsey kısa bir süre önce vergi mükelleflerinin sadece %10’unun üçüncü sütun hesabına yılda 7.000 CHF yatırabilecek durumda olduğunu açıkladı.
İkinci sütun ise spekülatörlerin, hisse senedi ve emlak piyasalarının insafına kaldığı için tökezliyor ve 2008 krizinden sonra olduğu gibi büyük kayıplara yol açma riski taşıyor. Bu bağlamda eski Federal Meclis Üyesi Ruth Dreifuss’un «Resmi kusur, sosyal sigorta fonlarının yönetimini esasen özel sigorta şirketlerine emanet etmiş olmamızdır.» uyarısı geçerliliğini korumaktadır.
İsviçre sosyal güvenlik sisteminin ve sosyal devlet ilkesinin en önemli unsuru olan yaşlılık ve ölüm sigortası güçlendirilmelidir. AVS/AHV daha sağlamdır çünkü toplananlar hemen dağıtılmaktadır. AVS/AHV’ye ödenen her 100 franklık primin 99.50’si emekli aylığına giderken, LPP/BVG için bu rakam sadece 75 franktır. Federal Konsey ve burjuva cephesi ise AVS/AHV’yi iyileştirmek yerine zayıflatmaya çalışıyor. 13’üncü emeklilik maaşının finansmanı konusunda pervasız ve oyalayıcı bir oyun sahneleniyor. Finansmanı sabote etmek için her şey yapılıyor. Finansal işlemler üzerinden alınacak bir vergi ile kolaylıkla finansman sağlanabilecekken, hükümetin önerdiği gibi sadece KDV artışını kullanma kararı bunun en çarpıcı örneğidir.
Luzern Uygulamalı Bilimler ve Sanatlar Üniversitesi (Hochschule) tarafından yakın zamanda yapılan bir anket, katılımcıların çoğunluğunun emekli maaşlarının zengin ve fakir arasında daha iyi bir şekilde yeniden dağıtılmasından yana olduğunu ortaya koymaktadır. Çoğunluk (%54) bunun ikinci sütunla değil (%42) birinci sütunla yapılabileceğine inanmaktadır.
Birleşerek, yoğun ve örgütlü yürütülen kampanyalar sayesinde, halkın aleyhine tezgâhlanan oylamaların önüne geçilebileceği görülmüştür. Bu kapsamda yakın zamanda elde edilen iki başarının rehavetine kapılmadan, 24 Kasım’da oylanacak EFAS özelleştirme projesinin reddi için yapılan çalışmalara ve kampanyaya hız verilmelidir. (Arkadaş)